Evren ve Şahinkaya’nın 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandıkları 12 Eylül davasının 12. duruşması dün görüldü. Duruşmaya müdahil avukatlar ve müdahillerin bir kısmı ile sanık avukatları katıldı. Mahkeme Başkanı Süleyman İnce, 1 Mayıs olayları ve MHP'li Bakan Gün Sazak'ın öldürülmesi konularında MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nden gönderilen yazıların, TBMM Darbeleri ve Araştırma Komisyonu raporunun ve eklerinin, sanık Şahinkaya'nın talimatla sesli ve görüntülü ifadesini alan İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi evraklarının gönderildiğini söyledi. Ayrıca Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nun 12 Eylül raporu haricinde komisyona çeşitli kurumlardan gönderilen belgelerin de mahkemeye ulaştığını belirterek bazı belgelere ise Meclis'inde ulaşamadığını belirtti.
KARAR DA YOK SANIKLAR DA
Kasım ayında yapılan duruşmada Evren ve Şahinkaya, telekonferans sistemiyle savunmalarını yaptıkları için dünkü duruşmaya telekonferans yoluyla katılmadılar. Avukat Fikret Babaoğlu, bu duruma itiraz ederek, "Sanıkların sanal olsa da mahkemenin huzurunda olması gerekirdi. Haklarında mahkemeye katılmamalarına dair bir karar olmamasına rağmen yoklar. Sanal ortamda da olsa burada olmaları mahkemede olan olayları takip etmeleri gerekir. Ayrıca bizim ve mahkemenin de sanıklara soracağı sorular olabilir" dedi.
ŞAHİNKAYA'NIN "YATIŞLI HASTA ROLÜ"
Müdahil avukatları, Şahinkaya'nın yatarak tedavi görmediği halde telekonferans sistemiyle ifadesinin alınması için hastaneye yatırıldığının ortaya çıkmasının üzerine, Şahinkaya'nın tutuklanmasını talep ettikleri dilekçeyi mahkemeye sundu. Dilekçede, "Sanık ayakta tedavi görmesi yeterli bir hastadır. Sanık hastaneye her gittiğinde ölüm tehlikesi bulunmadığına göre, ayakta tedavisi yapılan sanık mahkemeye getirilmelidir. Sanığın hastanede yatmadığı halde sanki sürekli hastanede yatıyormuş gibi bir görüntü yaratması, sanık statüsünde olması gerekirken filmlere taş çıkartırcasına yatakta 'yatışlı hasta rolü' oynaması, mahkeme otoritesi karşısında hileli hareketlerle mahkeme heyetine karşı direniş sergilemesi olguları çerçevesinde CMK 100. maddesi uyarınca tutuklanmasına karar verilmesini talep ediyoruz" denildi.
"GERÇEĞİN IRZINA GEÇİLDİ"
Avukat Ömer Kavili söz konusu belgenin, Marmara Üniversitesi tarafından Şahinkaya'ya verilen raporu doğrulamadığını belirterek, "İşte bu bilgi gizlemektir. Gerçeğin ırzına geçmektir. Bu dava açıldığında darbecilerin ve işkencecilerin kaçacak delik arayacağını biz biliyorduk. Bu belge ve akabinde gerçekleşen durum, sanık avukatlarının savunmalarında belirttiği gibi kurucu irade savunmasının alt kültür olarak görevlilere sirayet ettiğinin göstergesidir" dedi. Kavili ayrıca "mahkemede hazır bulunmasının hayati tehlike oluşturabileceği" yönünde rapor düzenleyen üniversite görevlileri hakkında da suç duyurusunda bulunulmasını istedi.
Avukat Kazım Genç ise, İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nin söz konusu belgeye rağmen Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nden aldığı talimatla mı iş yaptığını sordu ve "Yargının 'Şahinkaya'nın ölüm riski vardır' diyen o koca koca doktorlara da bir şeyler yapması lazım" ifadelerini kullandı.
”AMAÇ HASIL OLDU”
Sanıkların avukatı Bülent Hayri Acar, mağdur avukatlarının sanık Tahsin Şahinkaya’nın tutuklanması talebinin, müvekkilinin sağlık durumuna ilişin tespit, bulgu ve görüşlerde bir değişikliğin olmaması nedeniyle reddedilmesini istedi.
Mahkemenin daha önce müvekkillerinin sağlık durumuna ilişkin Adli Tıp Kurumu’ndan ve üniversitelerden rapor aldığını hatırlatan Acar, ”Mahkeme bu raporlar doğrultusunda karar verdi. Müvekkillerin bu raporlarda belirtilen hal dışında olduklarına ilişkin başka bir tıbbi rapor veya bulgu bulunmamaktadır. Dolayısıyla iddialar bir tutuklama sebebi olamaz” dedi.
Acar, TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu raporunun davada delil niteliği taşımadığını savundu.
Darbeden sonra, yeni anayasanın halk oylamasıyla yürürlüğe konulduğunu, kanunlar çıkarıldığını, kurucu ve danışma meclislerinin kurulduğunu anlatan Acar, çok sayıda kamu kurum ve kuruluşu ile yüz binlerce karara imza atan mahkemelerin bu kanunlarla faaliyet gösterdiğini kaydetti. Müvekkillerinin beraatını talep eden Acar, ”Milli Güvenlik Konseyi’nin başkan ve üyeleri, mahkeme huzuruna çıkarıldı fotoğrafları çekildi. Amaç da hasıl oldu” diye konuştu.
Dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e 27 Aralık 1979’da verilen uyarı mektubuyla ilgili zaman aşımının gerçekleştiğini öne süren Acar, 12 Eylül iddianamesinin ve kamu davasının hukuken yok hükmünde olduğunun tespitini istedi.
”KİTAP DELİL OLAMAZ”
İddianamede, darbe şartlarının hazırlanması için çalışmaların yapıldığının savunulduğu kaydeden Acar, ”Bir iddia makamı böyle bir iddianame hazırlayamaz. Bu iddianame, nasıl bir iddianame yazılmaması gerektiğinin örneğini oluşturacak. Biz hangi olaylardan yargılanıyoruz? İddianameye baktığınız zaman kitaplardan alınmış. Kitap delil olmaz. Delil atılı fiili temsil eden orijinal belgedir” dedi.
Evren ve Şahinkaya’nın, 12 Eylül 1980-6 Aralık 1983 arasında kanunun açıkça suç saydığı eylemlerinin bulunmadığını savunan Acar, iddianamede yer alan iddiaların ispatı için gösterilen kitap, yazı ve görsel dokümanların delil niteliği taşımadıklarının tespiti ve reddini istedi. Acar, iddianamedeki iddiaların ispatıyla ilgili delillerin ne olduğunun, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na veya iddianameyi hazırlayan Cumhuriyet savcısına açıklattırılmasını talep etti.
Kovuşturmanın genişletilmesi istemlerinin kabulüyle delil olarak ilgili belge, bilgi, kayıt ve dokümanların asıllarının, ilgili makamlardan istenmesi ve getirtilmesini isteyen Acar, Danışma Meclisi’nin atılı suç süresindeki eylemlerinin atılı suçun konusu olmaması ve hukuka uygun bulunması durumunda, atılı zincirleme eylemlerin, suçun konusu olmayıp hukuka uygun bulunduğunu, bunun zorunlu sonucu olarak, CMK 223/1 (a) maddesine göre beraat kararı verilmesini, aksi takdirde, TCK 279 maddesi gereğince Danışma Meclisi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep etti.
O SAVCILAR DİNLENSİN
Avukatlar, MİT'ten "1 Mayıs 1977 olaylarından önce İstanbul Yeşilköy Havaalanı’na indikten sonra Intercontinental Oteli’ne yerleştikleri iddia edilen yabancı ülke ajanları ile ilgili ellerinde bulunan belgelerin gönderilmesinin" istenmesine karşın MİT'ten "bilgi ve belge yok" yanıtının gelmesini, "Başbakanlığın davada müdahil olduğunu fakat kendisine bağlı kurumların bilgi ve belge göndermediği" gerekçesiyle eleştirdiler. Avukat Şenal Sarıhan, "Başbakanlık samimi ise başta MİT olmak üzere kurumlardaki belgelerin sunulmasında aktif rol oynamalı. MİT bilgi yok diyor. Ama o dönemde soruşturmayı yürüten savcılar ABD'li ajanların uçakla geldiğini ve Intercontinental Oteli’ne de kaldıkları bilgisine ulaşmıştı. Ulaştıkları raporun polis raporu olduğunu belirtmişlerdi" dedi ve savcı Çetin Yetkin ile Muhittin Cenkdağ'ın dinlenmesini talep etti.
BAŞBAKANLIK SUSKUNLUĞUNU BOZDU
Avukatların müdahil olan Başbakanlığı eleştirmeleri üzerine Başbakanlık avukatı Sami Aşkın 12 duruşma boyunca koruduğu suskunluğunu bozdu. Aşkın, Başbakanlığın samimi testine sokulmasının gereği olmadığını belirterek, "Gönderilmeyen dosyalar ne siyasi iktidarın sorumluluğunda ne de bu konuda siyasi iktidar suçlanabilir. İstenilen ve gelmeyen belgeler olduğunu sanmıyorum. MİT'te olduğu halde göndermediği bilgi olduğunu düşünmüyorum, yoktur. Başbakanlık ve hükümet olarak bu sanıkların yargılanmasında ve ceza almasında samimiyet testine sokulmamıza gerek yoktur" dedi.
"ÇOK BİLE YAŞADILAR"
Avukat Engin Cinmen, sanıkların telekonferansla mahkemeye katılmaları yönünden karar verilmesi gerektiğini belirterek, "Sanıklar çok yaşlı. Dünya ortalamasına göre fazla yaşamışlar. Her an ölebilirler. O zaman dava düşer. Peki ne olacak? 12 Eylül serüveni bitecek mi? Bu durum bile bu davanın sanıklar yönünden ne kadar yetersiz kaldığını gösteriyor" dedi. Müvekkili Aynur Hayrullahoğlu'nun eşi Mustafa Asım Hayrullahoğlu'nun 1,5 günde işkenceyle öldürüldüğünü anlatan Cinmen, Hayrullahoğlu’nun ölümüne ilişkin Adli Tıp uzmanı Şebnem Koru Fincancı ile hakimler Naci Gürkan ile Nuh Çetinkaya’nın dinlenmesi istedi ve Bakanlar Kurulu ve Danışma Meclisi üyeleri hakkındaki suç duyurusunda bulundu.
MAHKEMEYE GELMEYECEKLER
Avukatların taleplerinin ardından mahkeme verdiği ara kararında sanıklardan Şahinkaya’nın tutuklanmasına yönelik talebi reddetti. Ayrıca mahkeme, savunmaları alınan sanıklarla ilgili bir önceki celse avukatların sanıkların duruşmada hazır olmaları yönünden talepte bulunmamaları ve talep olmadıkça sanıkların duruşmalardan vareste tutulmaları yönünde ara karar kurulmadığı için sanıkların vareste tutulmalarına karar verdi. Mahkeme ayrıca Acar'ın taleplerini davanın özüne girileceğinden ve ishası rey olacağından" taleplerin karar verilmesine yer olmadığına karar verdi. Duruşma 18 Nisan'a ertelendi.
"DANIŞMA MECLİSİ" TMK SAVCISINDA
Mahkemenin verdiği diğer kararlar söyle:
- Mahkeme Cumhurbaşkanlığına yazı yazılarak Fahri Korutürk ve Evren'in arşivinde olan 12 Eylül belgelerinin onaylı suretinin istenmesine ve Genelkurmay'dan 2 Eylül 1980 darbesi öncesinde, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları arasında yapıldığı iddia edilen toplantılara ilişkin tutanaklar ile Bayrak Harekat Direktifi ve 12 Eylül darbesinin yapıldığı gün ve sonrasıyla ilgili hazırlanan planların onaylı bir örneğinin gönderilmesine
-Bazı müdahil avukatların, Danışma Meclisi üyeleri ile Bülent Ulusu başbakanlığında kurulan hükümet üyeleri hakkındaki suç duyurusuna ilişkin dilekçenin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine,
- Gözaltında işkenceden ölen Mehmet Kazgan'ın kardeşleri ve TBMM kararı olmaksızın idam edilen Mehmet Kambur'ın kardeşlerinin davaya müdahil olmalarına
- Bazı müdahil avukatların, Danışma Meclisi üyeleri ile Bülent Ulusu başbakanlığında kurulan hükümet üyeleri hakkındaki suç duyurusuna ilişkin dilekçenin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine
- Tanık olarak dinlenmesi istenen kişilerin "davanın özüne yönelik yenilik getirmeyeceği" için reddine karar verdi.
MAHKEMEDEN NOTLAR
EVREN'E SORUN: Darbe dönemi öncesinde CHP’nin Kahramanmaraş Milletvekili olan Hüseyin Doğan, Kahramanmaraş olaylarının en yoğun yaşandığı 23 Aralık 1978’de Başbakanlığa gittiklerini belirterek, şunları anlattı:"Başbakanlığa, memleketten gelen telefonlardan bu olayların adeta bir iç savaşa dönüştüğü anlaşılıyordu. Konuyu Başbakan Bülent Ecevit’e intikal ettirdik. Hatta telefonla büyük bir kısmını kendisine dinlettik. Bunun üzerine telefona sarılan Ecevit, tahminime göre Kenan Evren ile veya o düzeyde bir kuvvet komutanıyla Maraş’taki vahşetle ilgili konuştu ve acil müdahale istedi. Tahminime göre karşı taraftan arzuladığı cevabı alamadı ki başbakanın telefonu masaya fırlattığını gördük. Bu olayla ilgili sayın Kenan Evren’in başbakana ne cevap verdiğini, olayın neden 3-4 gün sonra Kayseri’den gelen birlikle sona
erdirildiğini sormak isterim."
BUNLARIN YAŞI YETMEZ: Müdahillik talebinde bulunan Bülent Girkut da 12 Eylül’de yönetime el
koyma eyleminin bugünkü ulus ve onun mahkemesi tarafından yargı konusu yapılamayacağını savundu. "Olay tarihinde doğmamış yarının yurttaşı, reşit olduktan sonra o olayı yargılayamaz” diyen Girkut, ”Toplumumuz bugün 1980’i yargılamaya ehil değildir. 2010 da yapılan referandumda oy kullanan kişilerin büyük çoğunluğu 1980 darbesinde 18 yaşından küçüktü ve darbeye maruz kalan konumunda değildi.
Mahkemeniz üyeleri de 1980’de reşit olan kişiler değildir” ifadesini kullandı.
(Çınar ÖZER)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder