23 Aralık 2012 Pazar

"GÖZLERİM KARARDI, YERE DÜŞTÜM. POLİS BİBER GAZI ATMAYA DEVAM EDİYORDU"


Çin'den fırlatılan Göktürk-2 uydusu için ODTÜ Uzay'da düzenlenen törene Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın katılmasını protesto eden öğrencilere polis biber gazı ve tazyikli suyla müdahale etmişti. Polisin silahla attığı gaz fişeklerinden biri, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2. sınıf öğrencisi Barış Barışık'ın başına isabet etmiş, Barışık beyin kanaması geçirmişti. 15 saat boyunca şuuru kapalı olan ve Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yoğun bakıma alınan Barışık'ın beyninde ezilme ve su toplaması meydana gelmişti.
Yoğun bakımdan odaya alınan ve tedavisi devam eden Barış Barışık yaşadıklarını anlattı.

"GÖZLERİM KARARDI VE DÜŞTÜM"
Eylem gününü hatırladığı kadarıyla anlatan Barışık, o gün Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde olduğunu, Başbakan'ın gideceğini öğrendiği için ODTÜ'ye gittiğini söyledi. Barışık şöyle devam etti:
"ODTÜ'ye demokratik hakkımızı kullanmaya gittik. Ama ne kadar demokratik olduğunu söylesek de bize karşı yapılan polis saldırı hiç de demokratik değildi. Daha yürüyüş yeni başlamıştı. Polisle aramızda 200-300 metre mesafe vardı. Biz yürümeye devam ederken, polis herhangi bir uyarıda bulunmadan gaz bombası atmaya başladı. Bütün çevremiz gazla sarıldı. O an nefesim kesildi. Polis aralıksız 4-5 saat boyunca biber gazıyla müdahale etti. Artık etrafımızı göremiyorduk. Bir süre sonra polis, biber gazlarını öğrencileri hedef alarak atmaya başladı. Attıkları biber gazı fişeklerinden biri başıma isabet etti.  O an gözlerim karadı ve yere düştüm. Ciddi bir baş ağrısı hissettiğimi hatırlıyorum. Arkadaşlarım yanıma geldi. O sırada biber gazı atmaya devam ediyorlardı. Bir araba bulup beni hastaneye götürmüşler. Polis çok hınçlıydı. Başbakan'ın bizi destekleyenlere karşı yaptığı açıklamalarını da 'tahammülsüzlük' olarak değerlendiriyorum. Böyle en küçük durumda bile muhalefet olanı hedef yapabiliyor. Onun için polis bu kadar sert müdahale etti. Ben de başımdan yaralandım, beyin kanaması geçirdim.

"BU DURUM İDEOLAJİK DEĞİL İNSANİ DEDİ AMA..."
Kendime geldiğimden beri birçok kişi ziyaretime geldi. MHP milletvekili Lütfü bey (Türkkan) de geldi. Kim olduğunu bilmiyordum, 'Ben milletvekiliyim' deyince, hangi partiden olduğunu sordum. O da bana 'Siz bizi çok sevmezsiniz' dedi. 'Siz söyleyin' deyince, 'MHP milletvekiliyim. Benim de çocuğum var. Bu durum benim çocuğumun da başına gelebilirdi. Bu durum ideolojik bir mesele değil. Bu bir insanlık meselesi. İnsanlık namına seni ziyaret ediyorum' dedi. Ben de kendisine teşekkür ettim. Kendisine karşı ön yargım yoktu aslında. Sonra öğrendim ki bir açıklama yapmış ve 'ülküdaşlarından' özür dilemiş. Üzüldüm açıkçası. İki saat önce bir şey deyip sonra özür dilemesi beni kırdı, yakıştıramadım. Sözlerinin arkasında durmasını isterdim. Gelmesi önemliydi. Görüşüyle ilgili çok uyuşmasak bile yine buraya gelmesi iyi bir mesaj olabilirdi. İnsanlık namına gelmesi önemliydi.

"DENGE SORUNUM VAR"
Kendime geldiğim anı pek hatırlamıyorum. Ama o günden beri ciddi bir baş ağrısı yaşıyorum. Her gün iğne oluyorum. Görme sorunum yok ama denge sorunum var. Yürürken dengemi kaybediyorum. Sağa sola yalpalıyorum. Sürekli başım ağrıyor ve midem bulanıyor."
Barış'ın annesi Zeynep Barışık'ın mutluluğu ise gözlerinden okunuyor. Oğlunun yanından hiç ayrılmayan Zeynep Barışık, oğlunu "yeniden doğurmuş" gibi hissettiğini söylüyor.

HEM MÜŞTEKİ HEM ŞÜPHELİ
Önceki gün polisler Barış Barışık'ın ifadesini hem şüpheli hem de müşteki sıfatıyla almak içi hastaneye geldi. Ancak hem doktorlar hem de o sırada Barış'ı ziyaret etmek için orada bulunan avukatlar Barış'ın henüz ifade verecek durumda olmadığını belirttiler.
(Çınar ÖZER)





"NASIL OLSA ÖRGÜT BULURUZ" SORUŞTURMASI

ODTÜ'deki olayların ardından gözaltına alınan 10 öğrenci hakkında mahkemenin verdiği arama kararında, herhangi bir örgüt adı yer almadığı, savcılığın 21 Aralık'ta yapılan aramalarda ele geçirilen kitap, dergi, kartpostal, afişlerden yola çıkarak, öğrencilere, "MLKP, DHKP-C DSİH, DEV-Yol" gibi örgütleri sorduğu ortaya çıktı.

Çin'den gönderilen Göktürk-2 uydusu için ODTÜ'de yapılan tören sırasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı protesto ettikleri iddiasıyla gözaltına alınan Can Kaya, Güven Kazım Altunkaya, Bedirhan Şen, Cem Dursun, Sercan Çınar, Batuhan Uluergüven, Mert Atmaca, Mustafa Bozkurt, Hasan Koç, İlhan Aslan, Tayfun Yıldırım, Pınar Ünal, geceyi Emniyet'te geçirdikten sonra dün sabah saatlerinde Adliye'ye getirildi.

KİTAPLARDAN ÖRGÜT ADI SORULDU
Savcılığın, 20 Aralık'ta TMK'nın 10. maddesiyle görevli 1 Nolu Hakimlikten aldığı arama kararına göre, ODTÜ'de yaşananlar detaylı bir şekilde anlatıldıktan sonra herhangi bir örgüt adı verilmeksizin, bir defaya mahsus olmak üzere fotoğraflardan kimlikleri belirlenen öğrencilerin evlerinde arama yapılması ve örgütsel dokümanlarla suç olabileceği değerlendirilen eşyalara el konulmasının istendiği ortaya çıktı. Aramalarda ele geçirilen kitap, dergi, broşür, afiş ve benzeri delillerden yola çıkan savcılık, adliyedeki sorgu sırasında öğrencilere, "MLKP, DHKP-C DSİH, DEV-Yol" gibi örgütlere üye olup olmadıklarını sordu.

AMAÇLARI SORULDU
Öğrencilere "Nerede öğrenim görmektesiniz? ODTÜ'deki eyleme gelin talimatını kimden aldınız? ODTÜ'ye kimlerle ne maksatla geldiniz? ODTÜ'de yapılan protesto eylemine kim veya kimin talimatıyla katıldınız? Organize şekilde toplanarak kanunsuz toplantı ve gösteri yapan kolluk güçleriyle çatışan yol üzerine çöp konteynırı ve inşaat  malzemelerinden barikat kurup ateş yakan kamu binalarına ve barikatlara ait ATM'lere zarar veren güvenlik güçlerine karşı taşlı sopalı ve şişeli saldırıda bulunan grup içerisinde bulunmanızın, çöp konteynırlarını devirerek yolu trafiğe kapatmanızın ve yüzünüzü atkı ile kapatmanızın amacı nedir? Sizinle birlikte eyleme kimler katılmıştır? Örgütsel bağlamda atılan sloganlara niçin eşlik ettiniz?" soruları da yöneltildi.

"BAŞBAKANI PROTESTO ETTİK"
Öğrenciler sorulan sorulara "Biz Başbakan'ı protesto etmek için oradaydık. Yürümeye başladığımızda polisler üzerimize gaz bombası atmaya başladı. Biz demokratik hakkımızı kullandık. Polis bize saldırdı. Biz polise saldırmadık" dediler. Delil olarak toplanan kitap ve dergilerin ise "kitapçılardan satın alınabilen kitaplar olduklarını" belirttiler.

"UZUN EŞEK" DOSYADA
Öğrencilere ifadelerinde ODTÜ'deki protesto dışında katıldıkları başka eylemeler de soruldu. Cem Dursun'a 4+4+4 eğitim sistemi protestosu 15 Eylül'de yapılan mitingi, "eyleme kimin talimatıyla katıldığı ve örgütsel bir simge olduğu değerlendirilen kırmızı flamayı neden taşıdığı " sorulurken, Batuhan Uluergüven'e parasız eğitimi protesto ettiği için tutuklanan Gülşah Işıklı ve Meral Dönmez için yapılan eyleme neden katıldığı sorusu yöneltildi.  Güven Kazım Altunkaya'nın da geçen sene ODTÜ'de yapılan "Baş kaldırıyoruz" eylemine katılması ile 2010'da yine ODTÜ'de yapılan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısına Başbakan'ın katılmasını protesto etmesi ve polisin kurduğu barikatın önünde "uzun eşek" ve "birdirbir" oynaması delil olarak soruşturma dosyasına konuldu.

FOTOĞRAFTAN TEŞHİS
Fotoğraflardan teşhis edilen öğrenciler hakkında "yüzlerini kapatmak suretiyle güvenlik güçlerine saldıran grubun içinde" oldukları belirtilerek öğrencilerin ten renkleri, sakallı olup olmadıkları, mont ve pantolonlarının renkleriyle tanımlanmaları dikkat çekti. Polisler, Mert Atmaca'nın evinde yapılan aramalarda buldukları "yeşil renkli mont"a olaylar sırasında Atmaca'nın üzerinde olan mont olduğunu iddia ederek "delil" olarak el koydu.

DELİL : "AJİTE AMAÇLI KİTAP"
Polisler ev aramalarında "delil" olarak topladıkları eşyalar hakkında öğrencilere "Yapılan aramalarda elde edilen ve örgütsel olduğu değerlendirilen dergi kitap kartpostal ve afişleri nereden ne şekilde temin ettiniz?" diye sordu. Delil olarak alınan, "Devrimci öğretmen" isimli kitapçık için  "Ajite amaçlı hazırlanmış örgütsel içerikli kitapçık olduğu anlaşılmıştır" denilmesi dikkat çekti. Evlerden toplanan "deliller" ise şöyle : 
-"Kendimi Türkiye'nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum Deniz Gezmiş" yazılı poster
- Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Alan, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya fotoğrafları
- Nihat Behram'ın Darağaçında Üç Fidan isimli kitabı 
- Lenin resminin olduğu üzerinde Ekim Devrim'i yazan kartpostal
- "Che Guevara" resminin olduğu "Özgür lise" yazan afiş
- Savaşçının Türküsü adlı kitap
- Çiçeğin Gözü Yıldızlardaydı isimli kitap
- İşçi Gazetesi isimli gazete
- Ankara Barosu amblemli Özgür Lise ibarelerinin yer aldığı 1'den 19'da kadar numaralandırılan ajanda
- Mahir Çayan'ın Teorik yazıları ve Bütün Yazılar Mahir Çayan isimli kitaplar 
- Lenin'in  Ne Yapmalı isimli kitabı
- Yürüyüş dergisi
- İMF'ye Açlığa ve Zulme Karşı Çözüm Bağımsız Demokratik Türkiye İçin Halk Anayasası Taslağı kitabı
- Boguslavski Kapuşin Rakitov'un Diyalektik ve Tarihsel Materyalizmin Abecesi isimli kitabı

MARKSİST/LENİNİST BÖLÜCÜ/AYRILIKÇI
Emniyet fezlekesinde ODTÜ'deki olaylar şöyle anlatıldı: 
"Uydunun fırlatışını izlemek amacıyla Sayın Başbakan Recep Tayip Erdoğan, Bakanlar ve bürokratların katıldığı bir program düzenlenmiştir. Program öncesinde yapılan istihbarat çalışmasında başta Dev-Yol Devrimci Gençlik  örgütünün açık olan yapılanması Öğrenci Kolektifleri olmak üzere diğer sol/bölücü terör örgütlerinin gençlik yapılanmalarında faaliyet gösteren şahısların yer aldığı Marksist/Leninist Bölücü/Ayrılıkçı görüşe müzahir kitle tarafından ODTÜ içerisinde toplanarak Sn. Başbakan ve protokol üyelerinin protesto edileceğinin anlaşılması üzerine kolluk kuvveti olarak kamu güvenliği adına gerekli önleyici tedbirler alınmıştır. Fen Edebiyat Fizik Bölümü önünde 'Bilim Sanat Emperyalist Savaş Çığırtkanı Tayip ODTÜ'den defol' ibareli pankart arkasında toplanan yaklaşık 500 kişilik öğrenci grubu 'Kahrolsun ABD uşakları -Emperyalistler işbirlikçiler 6. filo'yu unutmadık- Yaşasın devrim ve sosyalizm - Emperyalizm yenilecek direnen halklar kazanacak' şeklinde slogan atarak güvenlik güçleri tarafından oluşturulan barikata kadar yürüyüş gerçekleştirmiş güvenlik güçlerinin tüm ikazlarına rağmen dağılmayan grup tanınmamak için yüzlerinin bir kısmını kapatarak taş, sopa ve sapanla saldırmaları üzerine güvenlik güçleri tarafından polise müdahale edilmiştir."
(Çınar ÖZER)


22 Aralık 2012 Cumartesi

BAŞBAKAN PROTESTOSUNA "ÖRGÜT" SORUŞTURMASI


ODTÜ'de (Ortadoğu Teknik Üniversitesi) çıkan olaylardan sonra  Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesiyle yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği soruşturma başlattı. Savcı Sadık Bayındır, polisin elindeki fotoğraflardan kimlik tespiti yapılarak 12 öğrenci hakkında "terör örgütü soruşturması" başlattı ve öğrencilerden 11'i terörle mücadele polisince gözaltına alındı. Gözaltına alınan öğrencilerin ev aramasına ilişkin kararda "terör örgütü bağlantısı şüphesiyle" arama kararı verildiği belirtilirken, suçlamanın hangi terör örgütüne yönelik olduğuna ilişkin bir ibareye yer verilmemesi dikkat çekti. Ev aramalarında terör suçuna "delil" olarak yasal dergi ve kitaplara el konuldu.

Çin'den fırlatılan Göktürk-2 uydusu için Salı günü ODTÜ'de yapılan törene katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı protesto eden öğrencilere polis biber gazı ve tazyikli suyla müdahale etmişti. Yaklaşık 4 saat boyunca kampüste süren olayların sonunda Ankara Hukuk Fakültesi 2. sınıf öğrencisi Barış Barışık adlı öğrenci başından gaz fişeğiyle yaralanıp beyin kanaması geçirmişti. Olaylardan 3 gün sonra ise terör suçlarına bakan savcılık soruşturma başlattı.

"YA TERÖR ÖRGÜTÜ BAĞLANTISI VARSA?" GÖZALTISI
TMK'nın (Terörle Mücadele Kanunu) 10. maddesiyle görevli savcı Sadık Bayındır, polis kayıtları ve fotoğraflarını inceledikten sonra başlattığı soruşturma kapsamında 12 öğrenci hakkında ev araması ve gözaltı kararı aldırdı. Ev aramasına ilişkin kararda "terör örgütü bağlantısı şüphesi" suçlaması yöneltilirken bu örgüt ya da örgütlerin hangileri olduğuna ilişkin bir ibareye yer verilmedi.
Kararın ardından Bedirhan Atasoy, Mert Atmaca, Mustafa Bozkurt, Hasan Koç, İlhan Şen, Can Kaya, Güven Kazım Altunkaya, Hüseyin Koç, Sercan Çınar, Batuhan Demirci, Cem Dursun'un kaldığı evlerde  terörle mücadele polisi sabah saat 07.00’de gitti ve avukatlar olmadan arama yaptı. Ev aramalarında yasal olan "Dev-Genç Savunması" adlı kitap, Yürüyüş dergileri ve Üniversiteli adlı gazetelere delil olarak el konuldu. Aramaların ardından gözaltına alınan öğrenciler sağlık kontrolünden geçirildikten sonra Emniyet'e götürüldü.

BARIŞ’IN GÖRÜNTÜLERİ YOK
Savcılığın fotoğraf ve kamera kayıtlarını incelemeye devam ettiği ve kimliği tespit edilen diğer öğrenciler hakkında da gözaltı kararı verebileceği belirtilirken, polisin elinde ise 50 kişilik bir öğrenci listesi olduğu iddia edildi. Öte yandan polisin, kayıtlarda basından gaz fişeğiyle yaralanan ve beyin kanaması geçirdiği için yoğun bakımda tutulan Barış Barışık’ın "polise taş attığı ya da herhangi bir şekilde saldırdığına ilişkin görüntü" bulamadığı, bu nedenle Barışık hakkında herhangi bir işlem yapmadıkları öğrenildi.

SUÇ YOK AMA KARAR VAR
Gözaltına alınarak Emniyet'e götürülen 11 öğrencinin avukatları burada kendilerine bilgi verilmeyince, savcı Bayındır’ın yanına gitti. Savcıya yapılan ev araması ve avukatla görüşme tutanağında herhangi bir “suç istinadının olmadığını” belirten avukatlar, “Biz neye göre savunma yapacağız? Öğrencilerin üzerine atılı herhangi bir suç yok” dedi. Bunun üzerine savcı avukatların Emniyet’e gidip bilgi almalarını söyledi. Avukatlar ise Emniyet’ten geldiklerini belirtince savcı avukatların vekaletlerini gördükten sonra bilgi vereceğini söyledi.

AVUKATLAR SAVCILIĞA İTİRAZ ETTİ
Avukatları, soruşturmanın terör kapsamında değil, "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşlerine Muhalefet" suçundan başlatılabileceğini vurguladılar. Avukatlar, bu nedenle de terör savcılığının görevli olmadığını savundu. Gözaltı kararı veren savcılığa ve ev araması kararı veren mahkemeye itiraz eden avukatlar, savcılığın itirazı bugün değerlendireceği söylediler.
Dün sabah saatlerinde gözaltına alınan öğrencilerin Emniyet'te ifadeleri alındıktan sonra bugün öğle saatlerinde savcılığa sevk edilecekleri de belirtildi.

"BU BİR GÖZDAĞIDIR"
Ankara Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Erol Yılmaz Aras, olaylar sırasında bin öğrenciye karşı 3 bin 600 polis ile çok sayıda zırhlı aracın ”orantısız” kullanıldığı savunan Aras, olayların ardından yaşanan gözaltıların ”anlamlı” olduğunu belirtti.  Gözaltıların normal savcılar yerine TMK’nın 10. maddesi ile görevli savcı tarafından yapıldığına işaret eden Aras, "Burada temel olan nokta, protesto hakkını kullanan ve mağdur olan aslında suç duyurusunda bulunmaları gereken öğrencilerin hemde normal bir soruşturma kapsamında değil Terörle Mücadele Kanunu kapsamında gözaltına alınmasıdır. Bundan sonra yapılacak protestolara göz dağı verme isteği ile karşı karşıyayız" dedi.

5 BİN AVUKAT SAVUNURUZ
Gözaltı kararının hukuk dışı olduğunu savunan Aras ”Yetkililere sesleniyorum; Bu eylemi Terörle Mücadele Kanunu’na hangi kararla soktunuz? Orada öğrencilerin saldırıya karşı protesto gösterisi yapmaktan başka terör örgütleriyle bağlantısıyla ilgili elinizde hangi done vardır? Bu doneler elinizde yoksa eğer şu anda suç işliyorsunuz. Herhangi bir terör örgütü bağlantısı bahis konusu değil. Yapılan gözaltıların tamamının hukuk dışı olduğu kanaatindeyiz. Sayın savcının verdiği bilgiye göre polisten gelen resimlerle gözaltı talimatları verilmiş. Gerekirse 5 bin avukatla beraber Ankara emniyetindeki öğrencileri savunmak için orada olacağız” dedi.

"ANTİDEMOKRATİK YASALARI KALDIRIN"
Gözaltıları protesto etmek için  KESK ve bazı demokratik kitle örgütleri dün akşam saatlerinde Kızılay Güvenpark'taki Milli Müdafaa Caddesi'nde toplanarak, Başbakanlık binasına yürümek istedi. Bu ekibe ODTÜ'den 4 otobüsle gelen  öğrenciler de katıldı. Eyleme, CHP Milletvekilleri Veli Ağbaba, Aylin Nazlıaka, Aykan Erdemir ve CHP Gençlik Kolları Başkanı Emre Doğan da destek verdi. Polis grubun yürümesine izin vermeyince eylemciler de toplandıkları yerde basın açıklaması yaptı, hükümete seslenerek, "Düşünce ve düşünceyi ifade etme özgürlüğüne engel teşkil eden antidemokratik yasaları kaldırın" çağrısı yaptı.

"EMANETİ GERİ GETİRDİK"
ODTÜ'lü akademisyenlerin de katıldığı eylemde akademisyen Mustafa Mutlu, polisin attığı gaz fişeklerinden birini göstererek, "Bunun üzerinde 'Dikkat direk kişilere atmayın. Yaralama, öldürme etkisi olabilir' yazıyor. İşte Barış'ı yaralayan bu fişekti. Dersliklere, öğretmenlerin odalarına atılanlar bunlardı. Bu bize Başbakan'ın emaneti. Biz bu emaneti geri getirdik. Bizim de onlarda emanetimiz var. Arkadaşlarımızı geri alacağız. Başbakan, polis üniversiteye gelip giderler ama biz hep orada kalacağız ve bilim, bilgi üretmeye devam edeceğiz" dedi.
(Çınar ÖZER)

20 Aralık 2012 Perşembe

POLİSİN GAZ BOMBASI BARIŞ'I YOĞUN BAKIMA SOKTU


ODTÜ'de önceki gün çıkan olaylarda polisin gaz tabancasından attığı fişeğin başına gelmesi sonucu beyin kanaması geçiren Hukuk Fakültesi öğrencisi Barış Barışık'ın beyninde ezilme ve su toplaması meydana geldiği, en az bir hafta daha yoğun bakımda kalacağı belirtildi. Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yoğun bakımda olan ve olaydan 15 saat sonra şuuru yerine gelen Barış'ın annesi Zeynep Barışık, "Çocuğumu sanki yeniden doğurmuşum gibiyim" derken, babası Mustafa Asım Barışık, "40 öğrenci yaralandı, durumu en ağır olan benim oğlum. Evladımın hayatı bu kadar mı ucuz?" diye sordu. Olaylar sırasında Barış'ın yanında olan arkadaşı Çağdaş Ersoy, "Polisler ambulansın içeri girmesine izin vermediler. Yaklaşık yarım saat Barış o halde kaldı" dedi.

Çin’den fırlatılan Göktürk-2 uydusu için ODTÜ Uzay'da önceki gün yapılan törene  Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katılmasını protesto eden öğrencilerden, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2. sınıf öğrencisi Barış Barışık, çıkan olaylarda polisin gaz tabancasından attığı fişeğin başına gelmesi sonucu ağır yaralandı. Aldığı darbe sonucu beyin kanaması geçiren Barış, arkadaşları tarafından şuuru kapalı olarak hastaneye kaldırıldı. Önce Bayındır Hastanesi'ne götürülen Barış, ilk müdahalenin ardından Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne nakledildi.
CHP ve BDP'li vekiller dün hastaneye giderek Barış ve ailesine destek verdi.

BEYİNDE EZİLME VAR
Olaydan yaklaşık 15 saat sonra şuuru yerine gelen Barış'ın doktorları, hayati tehlikenin hala devam ettiğini söyledi. Fişeğin geldiği kısımda ciddi hasar oluştuğunu belirten doktorlar, beynin darbe alan kısmında ezilme ve su toplaması olduğunu söyledi. Şu anda ameliyatlık bir durumu olmayan ancak oluşan şişliğin baskı yapmaya devam etmesi halinde ameliyat olacak olan Barış, en az bir hafta daha yoğun bakımda kalacak.

"ÖLDÜ SANDIK"
Mersin'de yaşayan Barış'ın annesi Zeynep ve Baba Mustafa Asım Barışık, haberi alır almaz Ankara’ya geldi. Zeynep Barışık oğlunun haberini telefonda öğrendiklerini belirterek, "Panik ve ölüm korkusu içinde yola çıktık.  Barış'ı saat 11.00'de tomografiye götürülürken gördük. Yüzü gözü şiş, yara bere içindeydi. Ama yine de üzüntümüz sevince dönüştü. Kaybettik zannederken oğlumuzu tekrar bulduk. Çocuğumu sanki yeniden doğurmuşum gibi. Akşam o kadar umutsuzdum ki... Benim çocuğum kendince haksız gördüğü bir şeye karşı çıkabilir. Ağzını bağlayamam. Bırakın çocuklar istediklerini söylesinler. Kimse kimsenin görüşüne beğenmek zorunda değil" dedi.

"HER ÇOCUĞA 3 POLİS DÜŞÜYOR"
Baba Mustafa Asım Barışık ise yapılan müdahalenin orantısız olduğunu belirterek, "Bine yakın çocuğun üzerine 3 bin polis salınır mı? Bu nasıl bir güç? 20 panzer, 8 toma, 110 polis, taşıma aracıyla geliyorlar ve gaz bombalarını çocuklara sıkıyorlar. Her çocuğa 3 polis düşüyor. Öğrencilerden 40'ı yaralı, durumu en ağır olan da benim oğlum. Kime ateş ediyorsunuz? Evladımın hayatı bu kadar mı ucuz?" dedi. Öğrencilerin demokratik haklarını kullandığını ifade eden baba Barışık, " Eğer bu ülkede demokrasi varsa beğenmediğime 'beğenmedim' diyebilmeliyim. Barış, sorunları demokrasi ile halletmeye çalışır. Sadece fikirleri ile çarpışır. Bu da suç değil. Talebe bu çocuklar, bunu da yapmasın mı? Artık söylenecek bir şey yok. Sözün bittiği yerdeyiz" diyerek sorumlulardan şikayetçi olacaklarını belirtti.

"POLİS AMBULANSA BİNMESİNE İZİN VERMEDİ"
Olaylar sırasında Barış'ın yanında olan arkadaşı Çağdaş Ersoy, polisin yaklaşık 20 metre mesafeden hedef gözeterek gaz bombası attığını söyledi. Ersoy, "Üniversitenin Bilkent kapısında bir grup polis önümüzü kesti, diğer bir grup ise arkamızdan dolandı, bizi çembere aldılar. Bir grup Çevik Kuvvet de sağdaki ormana yerleşti, üzerimize sürekli gaz bombası yağdırdı. Çatışma sürürken yaklaşık 20 metre mesafeden Barış'ın kafasına gaz bombasının fişeği isabet etti. Barış'ı yere düşerken gördüm. Onu kaldırmaya çalışırken, polisler hala üzerimize gaz bombası atıyorlardı. Polisler ambulansın içeri girmesine izin vermediler. Yaklaşık yarım saat Barış o halde kaldı. Daha sonra bir araba bulduk ve Barış'ı hastaneye götürdük" dedi.

TACİZ İDDİASI
Olaylarda yaralanan ve üç günlük iş göremez raporu alan Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İletişim Bölümü'nden bir kadın öğrenci ise polislerin kendisini taciz ettiğini iddia etti.  "Bir anda bir polis beni yakaladı. Ardından yumruk, tekme ve cop ile vurmaya başladılar. Çeneme çok sert iki yumruk darbesi aldım. Bunlar yaşanırken bir yandan da tacize uğradım. Elleriyle her yerime dokunuyorlardı" dedi.


"ODTÜ'YÜ SAVAŞ ALANINA ÇEVİRDİ"      
BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, ODTÜ’de meydana gelen olayları anımsattı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 2-3 bin kişiyle ”ODTÜ’yü savaş alanına çevirdiğini” öne süren Tan, ”Bu protestolara tahammülün yoksa demokrasi nasıl yerleşecek?” diye sordu.

CHP GENÇLİK KOLLARI'NDAN TEPKİ
CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı Emre Doğan,  olayın polis devleti zihniyetinin göstergesi olduğunu savundu. Protestonun sebebinin Göktürk-2 uydusunun uzaya gönderilişi değil, iktidarın üniversiteleri ticarethaneye çevirmesi, iç barışı bozması olduğunu ifade eden Doğan, polisin öğrencilere yönelik tavrının kabul edilemeyeceğini, halkın bunun hesabını AK Parti’den soracağını savundu.  Doğan "4 bine yakın polis ve yüzlerce zırhlı araçla kendi üniversitesini kuşatan AKP, bütün kainatın sırlarını çözse bile kendi halkına ve insanlığa hiçbir faydasının olmayacağını bilmelidir. Çünkü, onlar için en önemli şey kendi iktidarlarını polis zoruyla yürütmektir. Ama dünyada hiçbir otoriter rejim polisin çabası ve gayreti ile ayakta kalmamıştır, AKP de kalmayacaktır” dedi.
(Çınar ÖZER)

17 Aralık 2012 Pazartesi

TACİZ DAVASINDA İLK DURUŞMADA "ÇIĞLIK KEŞFİ" İKİNCİ DURUŞMADA KARAR



 Dersanede öğretmeninin tacizine uğradığını söyleyen 12 yaşındaki kızın iddiası üzerine açılan davada, olayın yaşandığı dershanede "çığlık keşfi" yapan mahkeme heyeti, "mağdur bağırsaydı duyulurdu" diyen keşif tutanağını dikkate alarak öğretmen hakkında "yeterli delil bulamadığı" gerekçesiyle ikinci duruşmada beraat kararı verdi.

Gittiği dersanenin müdürü, aynı zamanda da matematik öğretmeni olan M.H.G'nin tacizine uğradığını söyleyen 17 yaşındaki H.A'nın iddiası üzerine M.H.G hakkında "çocuğun cinsel istismarı" ve "cinsel istismar amaçlı olarak çocuğu alıkoyma" suçlarından toplamda 27 yıldan 62 yıla kadar hapis cezası istemiyle Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. Davanın ilk duruşmasında mahkeme, tanıkların dersanede herhangi bir ses duymadıklarını söylemesi, H.A'nın kollukta verdiği ifadesinde, "bağırdığını" söylemesi, ancak mahkemede "bağırıp bağırmadığını hatırlamadığını" belirtmesi üzerine "çığlık keşfi" yapılmasına karar verdi.  Taciz mağduru kızı yanlarına alarak dersaneye giden heyet, mübaşiri olayın olduğu odaya koyarak bağırmasını isteyip, sesin gelip gelmediğini kontrol etti.  Yapılan keşfin sonunda heyet "sanık veya mağdur bağırsaydı duyulurdu" diye tutanak tuttu. Yapılan keşfin ardından davanın geçtiğimiz günlerde yapılan ikinci duruşmasında ise karar çıktı.
Duruşmanın başında mağdur H.A'nın avukatları "ruh sağlığı" yönünden yeniden bir rapor alınmasını talep etti. Duruşma savcısı Levent Savaş ise dosyanın tamamlandığını belirterek, kararı mahkemenin taktirine bıraktı. Mahkeme de daha önce "duygu durumunda dalgalanmalar yaşandığı, psikolojik olarak olaydan olumsuz etkisinin halen devam ettiği, H.A'nın verdiği ifadenin güvenilir olduğu, verdiği ifade doğrultusunda da ruh sağlığının olumsuz olarak etkilenmiş olabileceği" yönünde doktor raporu alındığı için bu talebi reddetti.

"KIZIMA İNANIYORUM"
H.A'nın avukatları Yargıtay'ın içtihatları gözetilerek sanığın suçu işlediği kesinlik kazandığı ve H.A'nın iftira atmasını gerektirecek bir neden olmadığını belirterek, sanık M.H.G'nin cezalandırılmasını istedi. H.A da sanığın cezalandırılmasını istedi. H.A'nın annesi, "Kızımın doğru söylediğine inanıyorum. İftira atması için herhangi bir neden yoktur. Sanık cezalandırılsın" dedi.

JET HIZIYLA KARAR
Savcı esas hakkındaki mütalaasında, yapılan keşif ve buna bağlı hazırlanan bilir kişi raporu ile tanık beyanları bütün olarak dinlendiğinde sanığın atılı suçları işlediğine dair yeterli delil elde edilemediği ve iddianın kuşkulu kaldığını savunarak, sanığın beraat etmesini talep etti.  Mahkeme de ikinci duruşması yapılan davada karar verdi. Mahkeme, keşif raporunu da değerlendirerek, "sanığın atılı suçu işlediğine dair yeterli, kesin ve inandırıcı deliller elde edilemediğinden" beraatine karar verdi.

"GİDERSEN İNTİHAR EDERİM"
17 yaşındaki H.A, Mart ayında, üniversite sınavına hazırlık amacıyla annesiyle birlikte kayıt yaptırmak için dersaneye gitti. Dersanenin sahibi, aynı zamanda matematik öğretmeni olan M.H.G ile görüştükten sonra H.A'nın kaydı yapıldı. Ardından da genç kız dersaneye gitmeye başladı. H.A ifadesinde, dersaneye başladıktan yaklaşık bir ay sonra matematikle ilgili soruları için M.H.G'nin odasına gittiğini, bir müddet konuştuklarını söyleyerek şunları anlattı:
"33 yıllık psikolog olduğunu söyledi. Elimden tuttu. Sonra kendisine sıkıca sarılmamı istedi  'Şu an uç noktadayız' diye yanıma gelerek iki eliyle kafamdan sıkıca tuttu, kaldırdı. Yanağımdan öper gibi yaparak iki kez dudağımdan öptü. Ben çantamı alıp kapıya yöneldim. Bana 'Gidersen intihar ederim' dedi. Ben de 'Engel olursanız intihar ederim' dedim. Hızla odadan çıktım. Arkamdan gelerek 'Beni satma' diye seslendi."
(Çınar ÖZER)


16 Aralık 2012 Pazar

"SİZE GÖSTERCEĞİZ" SÖZÜ CEZAEVİNE SOKACAK

Yaz tatili için iki arkadaş A.P ve Z.K Antalya Olimpos'ta bir pansiyona gittiler. İddiaya göre, Z.K ve A.P pansiyonda alkolün de etkisiyle yüksek sesle konuşunca pansiyon çalışanları onları uyardı. Fakat uyarıya gelenler sadece uyarmakla kalmadı, birlikte olma teklifinde de bulundu. Bunun üzerine tartışma büyüdü. İki arkadaş jandarmaya haber verdi. Ancak olayın sonunda iki arkadaş sanık , çalışanlar da mağdur oldu.

"MÜSAİT İNSAN" OLARAK GÖRDÜLER
Kumluca Başsavcılığı'nın hazırladığı iddianamede, iki arkadaş için "Pansiyonda huzursuzluk çıkarıp olaya müdahale etmek isteyen pansiyon görevlilerine 'Siz erkek misiniz? Çıkın dışarı. Size göstereceğiz' dedikleri" iddia edildi. Bu nedenle iki arkadaş hakkında "hakaret ve tehdit" suçu işledikleri iddiasıyla dava açıldı.  Z.K savunmasında, alkolün etkisiyle yüksek sesle konuşmuş olabileceklerini söyleyerek şunları söyledi:
"Pansiyon çalışanları bizi incitecek şekilde hakaret edince tartışma çıktı. Arkadaşımın transseksüel olmasından ve bizi müsait insanlar olarak görmelerinden kaynaklanan 'cinsel temas istiyoruz' şeklinde tacizde bulunup, bizden olumlu yanıt alamayınca kendilerini kurtarmak için ve tutumlarını sürdürebilmek amacıyla benzer tacizleri sürdürünce jandarmayı biz çağırdık. Suçlamayı kabul etmiyorum, bize tacizde bulunup saldıran kişilerden de şikayetçiyim."

HAKLIYKEN SANIK OLDUK
A.P ise, "Bize ses çıkardığımız gerekçesiyle önce ikazda bulunup daha sonra taciz ettiler. Ben kesinlikle alkollü değildim. Pansiyon elemanları bizim şikayetimizi engellemek için ve kendilerini kurtarmak amacıyla bu tertibi hazırladılar. Pansiyon sahibi asker emeklisi bir kişi olduğu için jandarmada iyi geçinen biriydi. Biz haklı konumunda iken sanık konumuna getirildik. Beni taciz edip uygunsuz ilişkiler tertip eden ve arkadaşımı döven sanıklardan şikayetçiyim. Jandarmayı da biz çağırdık. Eğer soruşturmayı jandarma değil polis yapsaydı biz müşteki konumunda olacaktık. Suçsuzum" dedi.
Pansiyonda çalışan ve iddianamede "mağdur" olan K.Ç ve S.D, olay günü pansiyonda görevli olduklarını, sanıkların çıkarmış oldukları tartışmaya müdahale ettiklerini ve sanıkların kendilerine yönelik "Siz erkek misiniz? Kaç paralık adamsınız? Size göstereceğiz. Çıkın dışarı" gibi sözler söylediklerini iddia ettiler.

İDDİANAMEDE OLMAYAN AYRINTI: DARP
Pansiyonda çalışan G.Ö'nün "tanık" sıfatıyla verdiği ifadesindeki "darp" ayrıntısı ile Z.K ve A.P'nin söylediği iddia edilen sözleri de duymadığını belirtmesi dikkat çekti. Tanık G.Ö ifadesinde şöyle dedi:
"Sesler duyunca kaldığı odadan pansiyon bölümüne çıktım. Müştekiler ve sanıklar sözlü şekilde kavga ederek resepsiyona geldiler. A.P 'Siz erkek misiniz?' dedi. Z.K'nın ise bir şey söyleyip söylemediğini hatırlamıyorum. A.P'nin sözlerinden sonra Z.K'ya arkadan birisi vurdu. Ama kimin vurduğunu görmedim. Yere sert bir şekilde düştü ve kafasını çarptı. 'Siz erkek misiniz? Çıkın dışarı. Size göstereceğiz' şeklinde sözler duymadım."

ÇIKIN DIŞARI SÖZÜNE 2 YIL 1 AY HAPİS
Kumluca Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Gülşah Başdaş, alınan savunmalar ve ifadelerin ardından Z.K ve A.P'nin "hakaret ve tehdit" suçu işledikleri kanaatine vardı. Çalışanlar şikayetçi olmadıkları için hakaret suçunu düşüren Başdaş, "Siz erkek misiniz? Çıkın dışarı. Size göstereceğiz" sözleri nedeniyle Z.K ve A.P'ye 2 yıl 1 ay hapis cezası verdi. Suçun alt sınırı 6 ay hapis cezası iken üst sınırdan ceza veren hakim cezayı da ertelemedi. Cezanın ertelenmemesi nedeniyle, Yargıtay'ın mahkeme kararını onaması durumunda iki arkadaş cezaevine girecek.
(Çınar ÖZER)

13 Aralık 2012 Perşembe

CEM AYGÜN'Ü ÖLDÜREN POLİSLER DEĞİL AİLE HAKİM KARŞISINDA


Ankara Keçiören'de 30 Ağustos günü "dur" ihtarına uymadığı gerekçesiyle polisin açtığı ateş sonucu Cem Aygün hayatını kaybetmişti. Şüpheli olan polisler Fatih Yılmaz ve Olcay Hankulu, savcılıkta ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılmıştı. Şüpheli polislerle ilgili soruşturma ilerlemezken, kardeşlerinin ölümünü protesto etmek için Emniyete giden Cem'in 6 kız kardeşi, eniştesi ve yeğenine "basit yaralama, görevi yaptırmamak için direnme, mala zarar verme" gibi suçların yanında bir de "adam öldürmeye teşebbüs" suçundan dava açıldı. Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlanan duruşmanın başında ailenin avukatlarından Murat Yılmaz, iddianamede adam öldürmeye teşebbüse herhangi bir delil olmadığını "savcının niyet okuma" yaptığını belirterek, iddianamenin derhal reddedilmesini istedi. Mahkeme ise bu talebi kabul etmedi.

CENAZEYE GELDİK
Aygün’ün ablaları savunmalarında, polise mukamevet etmediklerini, kardeşlerinin ölümüyle ilgili açıklama istedikleri için Emniyete gittiklerini söylediler. İçeri alınmadıkları için kaldırımda oturmaya başladıklarını anlatan ablalar, "Elimizde sadece Cem'in fotoğrafı vardı. Öldürmek istesek neden Emniyete gidelim, adamların evine girderdik" dedi. Kendilerinin "Ankara’da bulaşarak, nezarette bulunan polisleri öldürmek için bir araya geldikleri" iddiasına karşılık Cem'in ablaları, polisleri öldürmek için Ankara’ya gelmediklerini, kardeşlerinin cenazesine katılmak için geldiklerini söyledi.

ORADA DEĞİLDİ AMA...
İddianamede "Ali Ekber (Cem'in eniştesi) başkanlığında pankart da kullanmak suretiyle ve bu pankartı da ellerine alarak 3 araçla birlikte yola çıkıp Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü önüne gelip slogan atarak nizamiyede bulunan görevlilere hiçbir şey söylemeksizin içeri girmek istediler" denilmişti.  İddianamenin aksine Cem'in eniştesi Ali Eker ve yeğeni Bedirhan Mercanoğlu’nun protesto gösterine katılmadıkları ortaya çıktı. Müşteki polisler de ifadelerinde olay sırasında hiç erkek bulunmadığını söylediler. Protesto gösterisine katıldığı halde iddianame sanık olarak yer almayan Döndü Korkmaz tanık olarak ifade verdi. Korkmaz polislerin su verdiği iddiasının doğru olmadığını belirterek, "Orada direk şiddete maruz kaldık. Bizi dinlemediler. Ancak polisler bana vurmaya devam ettiler" dedi.

ŞUAYİP'İN DÜĞMELERİ KOPTU
Sanık Aylin Aygün, menejit hastası ablası Döndü Korkmaz’ın polisler tarafından “sizinle mi uğraşacağız” diyerek iteklendiğini anlatarak “Döndü menejit hastası olduğu için baygınlık geçirdi. O sırada Polis Memuru Şuayip Atmaca yerde yatan ablam Döndü’nün kafasını tekmeledi. Asıl biz polislerce darp edildik” dedi.
Müşteki Polislerden Zeynel Abidin savunmasında, Şuayip Atamaca'nın baygınlık geçiren Döndü Korkmaz’a su götürdüğünü anlatarak, “Baygınlık geçiren bayana ön tarafta nizamiye nöbeti tutan görevli Şuayip su götürüyordu. Şuayip yerde yatan bayana suyu uzattığında bayan aniden kalkıp su almadan Şuayip’e doğru yumruk veya tokat savurdu. Şuayip’in düğmesi koptu. Sanıklar herhalde can havliyle ‘katil polisler içerideki polisi bize verin bizi de atın içeriye, bizi de öldürün o. çocuğu’ şeklindeki söylemde bulunuyorlardı” dedi.

KİMDEN ŞİKAYETÇİSİN?
Polis memuru Şuayip Atmaca ise savunmasında bayılan kadına su vermeye çalıştığını öne sürerek, "Yerde baygın vaziyette yatan bayan gözlerini açtı. Kardeşlerinin çevik kuvvete ait araca bindirilmekte olduğunu görünce kalktı bana yumruk salladı. O sırada resmi elbisemin iki düğmesi koptu" dedi.
Mahkeme Başkanının, "Sana kim vurdu, göster" demesi üzerine, Atmaca, "Hepsi birbirine benziyor. Kimin vurduğunu bilmiyorum. Ama bana vurandan da hakaret edenden de şikayetçiyim" dedi

KENDİLERİNİ YERE ATTILAR
Müşteki polislerin bu sözlerinden sonra avukat Halil İbrahim Vargün polislere, "Peki siz vurmadıysanız adli tıp raporlarında da yazılı olan darp izleri nasıl meydana geldi" diye sordu. Polisler, kadınlar kendilerini yere atıyorlardı. O sırada olmuş olabilir. Herhangi bir şekilde darp etmedik" dediler.

ŞÜPHELİLER MAĞDUR OLACAK
Savunmaların ardından mahkeme, Cem Aygün’ü öldürmekle suçlanan polis memurları Fatih Yılmaz ve Olcay Hankulu'nun mağdur sıfatıyla bir sonraki duruşmada dinlenilmesine ve olay gününe ilişkin kamera ve telsiz kayıtlarının izlenmesine karar verdi. Mahkeme sanık avukatlarının, olay günü ablalarında ellerinde bulunan Cem Aygün’ün fotoğrafının “öldürmeye elverişli bir vasıta olup olmayacağı” konusundaki bilirkişi incelemesi talebini ise reddetti.
(Çınar ÖZER)













10 Aralık 2012 Pazartesi

NEJLA YILDIZ DAVASINDA 1.5 YIL SONRA KARAR ÇIKTI



Nejla Yıldız'ı Ankara Adliyesi önünde bıçaklayarak öldüren kızının eski erkek arkadaşı Gazi Baltacı, 1.5 yıldır süren davanın karar duruşmasında konuşmaya karar verdi. Baltacı, olayı hatırlamadığı için konuşmadığını söyledi. Mahkeme Baltacı'ya  "tasarlayarak kasten adam öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi.
Kızının eski erkek arkadaşı Gazi Baltacı tarafından tehdit edilen, bunun üzerine savcılığa suç duyurusunda bulunan, bir ay sonra durakta beklerken 16 bıçak darbesiyle öldürülen Adliye Yazı İşleri Müdürü Nejla Yıldız'la ilgili davanın karar duruşması, dün Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Duruşmaya sanık Baltacı, Yıldız'ın ailesi ve taraf avukatları katıldı.

MAHKEMEYİ KANDIRDI
Yıldız ailesinin avukatları Baltacı'nın yanında hem silah hem bıçak bulundurduğunu, Yıldız'ı otobüs durağında "canavarca hislerle" öldürdüğünü belirterek, duruşmanın ilk gününden beri mahkemeyi kandırdığını ve savunma vermediğini belirtti. Sanık avukatı Barış Ayhan ise, kamuoyu baskısı olduğu için "karar verelim de kurtulalım" düşüncesinde olunduğunu söyledi. Kız kaçırmaya giden birinin teçhizatlı gitmesinin normal olduğunu iddia eden Ayhan, "Bu nedenle kasten değil, anlık bir olaydır" dedi

ÇOCUK ALDIRMA HAKSIZ TAHRİKMİŞ!
Sanığın psikolojik sorunlarının olduğunu iddia eden Ayhan, "Duygu’yu kaçırmak takıntı olmuştur. Maktulün kızı, ’çocuk düşürdüğüne’ dair müvekkilime mesaj atmıştır. Müvekkilim de ilaçlarını kullanmayarak Duygu’yu kaçırmaya gitmiştir. Haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını istiyoruz" diyerek Nejla Yıldız'ın kızının duruşmaya getirilerek çapraz sorguya alınmasını ve soruşturmanın genişletilmesini istedi. Sanık avukatının bu sözlerine davaya müdahil olan avukatlar ve salondaki izleyiciler "Bu öldürme nedeni mi, bu nasıl savunma? diyerek tepki gösterdiler. Mahkeme de talebi reddetti.

"BİR KADIN YÜZÜNDEN KAFAYI YEDİM"
Avukatların ardından sanık Baltacı'nın savunmasına geçildi. 1.5 yıldır süren duruşmada "akli dengesi yerinde olmadığı için konuşamadığı" savunulan ancak Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Araştırma Hastanesi'nin "akıl sağlığı yerinde" raporu gönderdiği Baltacı, dün suskunluğunu bozdu. Baltacı, olayı hatırlamadığı için sustuğunu, savunma yapmadığını belirterek, "Bunlar (avukatları göstererek) bir kadını canavarca öldürdüğümü söylüyorlar. Bir insan öldürdüğüm için vicdanım rahat değil. Ben bir kadın yüzünden kafayı yedim. Bileklerimi kestim. Bana kafayı yedirttiler. Onun hayatı bitti, ben üzülüyorum. Bu en büyük pişmanlık değil mi? Bunlar şov yapıyorlar. Sonra aşağı inecekler açıklama yapıp kendi isimlerini yazdırıp pirim yapacaklar" dedi.

1.5 YIL SONRA GELEN KARAR
Baltacı'nın "pişmanlık" savunması kararı etkilendi. Mahkeme heyeti Baltacı'yı, "tasarlayarak kasten insan öldürmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı ve tahrik indirimi uygulamadı. Ayrıca heyet, Baltacı'nın Yıldız’ın oğlunu "silahla kasten yaralamak suçundan" 9 ay, "ruhsatsız tabanca bulundurmak" suçundan da 1 yıl hapis cezasına çarptırdı.

DAVA 9 AY SONRA AÇILMIŞTI
Nejla Yıldız, 21 Ekim 2010'da işe gitmek üzere durakta beklerken, kızının eski erkek arkadaşı Gazi Baltacı tarafından 16 bıçak darbesiyle öldürüldü. Olaydan 9 ay sonra, Temmuz 2011'de, "Nejla Yıldız Cinayeti" davası başladı. Sanık Baltacı, ilk duruşmaya, mahkemenin kararı üzerine "akli dengesinin yerinde olup olmadığının tespiti" amacıyla Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine götürüldüğü için katılmadı. Daha sonraki duruşmalarda da savunma yapmayan Baltacı'nın, yanında oturan Jandarma'ya sarılması, "evli misin?", "Nejla Yıldız'ı sen mi öldürdün?" gibi  sorulara "ben askerim" diye cevap vermesi dikkat çekti. Baltacı'nın avukatı da, sanığın psikolojik tedavi gördüğünü, doğru düşünemediğini ve ilaçlarla ayakta durduğunu söyleyerek savunma yaptı. Duruşmalar böyle devam ederken beklenen rapor geldi.  Hastane Baltacı için "akıl sağlığı yerindedir" raporu gönderdi.
(Çınar ÖZER)

6 Aralık 2012 Perşembe

6 AY SONRA GELEN ÖZGÜRLÜK - TIP ÖĞRENCİLERİ TAHLİYE EDİLDİ


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün,  "Bu çocukları kaybetmeyelim. Konunun takipçisi olacağım" dediği, aralarında Hacettepe, Gazi ve Çapa Tıp Fakültesi öğrencilerinin bulunduğu, "örgüt üyeliğinden" yargılanan 13'ü 6 aydır tutuklu 43 öğrencinin davası dün TMK'nın (Terörle Mücadele Kanunu) 10. maddesiyle kurulan Ankara 13. Bölge Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Duruşma salonuna davayı izlemek için, yargılanan öğrencilerin ailelerinin dışında çok sayıda tıp öğrencisi de geldi.

SALONA SIĞMADILAR

Mahkeme salonuna sığmayan izleyiciler saatler süren duruşmayı ayakta takip etti. Öğrenci davalarını aksatmadan takip eden CHP milletvekilleri Veli Ağababa, İlhan Cihaner, Özgür Özel, Sezgin Tanrıkulu da duruşmada hazır bulundu. BDP milletvekilleri Sırrı Sakık, Sabahat Tuncel ve Ayla Akat Ata da duruşmayı izledi. Duruşma salonunda jandarma yoğun güvenlik önlemleri aldı.

MAHKEME KÜRTÇE SAVUNMA TALEBİNİ REDDETTİ

İddianame özetlendikten sonra savunmaları sorulan öğrencilerden bazıları Kürtçe savunma yapmak istedi. Durumla ilgili mütalaa veren iddianame ve duruşma savcısı Sadık Bayındır başka bir duruşmada verdiği kararın arkasında durdu ve "Kamuoyunda çıkan haberlerde sanığın bu taleplerini içeren konularda parlementoda yasal düzenleme yapılacağına dair bilgilerin bulunduğunu" belirterek, kararı mahkemeye bıraktı.  Mahkeme ise sanıkların eğitim durumları nedeniyle Türkçe bildiklerini belirterek talebi reddetti.

HERNEPEŞ BU SEFER ŞARKI OLDU

Tuncay Gökçen, sınava girmeden iki gün önce tutuklandığını belirterek, sağlık kavramını, sağlığı bozan durumlar ve bu durumlarla kimin ilgilendiğini açıklayarak savunmasına başladı. "Sağlıkçı olmak istiyorum" diyen Gökçen, TTB'nin  (Türk Tabipler Birliği) düzenlediği mitinge katılmanın suç olmadığını ve kendileri dışında üniversite hocalarının da bu mitinge katıldığını belirtti. Hacettepe Tıp Fakültesi 3. sınıf öğrencisi olan Zülküf Akelma da TTB'nin mitingine katıldığını belirterek, "İddianameye kitleyi yönlendirdiğim ve Hernepeş'i söylediğim yazılmış. Ben bununla ilgili 12. Ağır Ceza Mahkemsi'nde yargılandım ve 3. yargı paketi kapsamında ertelendi. Şimdi de iddianamede bu var" dedi.  Mahkeme Başkanı Tayyar Köksal, "örgüt marşı" olduğu iddia edilen Hernepeş'i tutanaklara  "şarkı" olarak geçirdi.

MEZUNİYETE 20 GÜN KALA TUTUKLAMA
Mustafa Karakuş, "mezun olmadan 20 gün önce tutuklandığını" belirterek, "Mitinge sağlık öğrencisi ve sağlık uygulamarından şikayetçi olan bir vatandaş olarak katıldım.  HASAT 100 -150 arasında değişen katılımcılarla başta sağlık olmak üzere bir çok konuda toplantılar, etkinlikler yaptı. Halk sağlığından bahsetmek terör suçu olmuş. Bu isimle bize dersler veriliyor" dedi.
İddianamede 2011'de Özgür Sağlık Öğrencileri (ÖSÖ)'yü kurduğu iddia edilen Ahmet Karer Yurtdaş ise o tarihte henüz lise öğrencisi olduğunu, dolayısıyla üniversite içerisinde topluluk kurmasının imkansız olduğunu söyledi. İddianamenin "özensiz" olduğunu belirten Yurtdaş, her sorguda kendilerine sorulan "komite" kelimesinin de okulda gördükleri ders sistemi olduğunu belirtti.

PİKNİK İÇİN PARA TOPLADIK
İddianamede "örgütün mali işler sorumlusu" olarak gösterilen Ankara Üniversitesi 6. sınıf öğrencisi olan Özgür Bakan, piknik yapmayı planladıklarını, bunun için para topladığını ve daha sonra bu paraları pikniğe gittikleri Çubuk Karagöller'de harcadıklarını anlattı. Mehmet Budak da "mali sorumlu" olmadığını, Bakan'la ev arkadaşları olduklarını ve aralarındaki tek mali ilişkinin "ev kirası olduğunu" söyledi.

MAJEZİK YASAĞI
Duruşma sırasında sanık avukatları müvekkillerinin baş ağrısı çektikleri gerekçesiyle mazejik isimli ağrı kesici ilacı vermek için izin istedi.  Mahkeme Başkanı, jandarma görevlisine, söz konusu ilacı verilmesinde herhangi bir sakınca bulunup bulunmadığını sordu. Jandarma görevlisinin bu konuda yetkilerinin bulunmadığını, ancak sanıkların bir sağlık kurumuna sevkinin mümkün olabileceğini belirtti. Avukatlar salonda çok sayıda uzman hekim bulunduğunu, ilacı inceleyebilecekleri önerisinde bulundu. Ancak Mahkeme Başkanı hem ilacın inceleme önerisi hem de öğrencilere ilaç verilmesi talebini reddetti.

6 AY SONRA ÖZGÜRLÜK
Sanık ve avukat savunmalarının ardından mahkeme heyeti 6 aydır Sincan Cezaevi'nde tutuklu bulunan 13 tıp öğrencisinin tahliyesine karar verdi. Bu karar duruşmayı izleyenler tarafından alkışlarla karşılandı.
(Çınar ÖZER)

3 Aralık 2012 Pazartesi

ODTÜ'DE "TECAVÜZ VE ŞANTAJ" AFİŞİ - TECAVÜZ AFİŞİ BİR SKANDALI ORTAYA ÇIKARDI


ODTÜ  (Ortadoğu Teknik Üniversitesi) kampüsüne asılan bir afiş, üniversitede şantaj ve tecavüz iddialarını gündeme getirdi. Afişte, okuldan yeni mezun olan Ş.K'nın, tecavüz ettiği kişileri kayda aldığı ve kendisiyle birlikte olmaları için şantaj yaptığı iddiası yazıldı. Ş.K, afişi hazırladığını iddia ettiği 3 üniversiteli öğrenci kadın hakkında suç duyurusunda bulunurken, afişi gören başka iki kadın ise Ş.K'nın, tıpkı afişte yazdığı gibi kendilerine tecavüz ettiği ve olayı videoya çekerek şantaj yaptığı iddiasıyla polise başvurdu. Savcılık, Ş.K'nın şikayetçi olduğu 3 kadın öğrenci hakkında "hakaret", Ş.K hakkında ise kendisinden şikayetçi olan iki öğrenciye "şantaj yapmak" suçundan dava açtı.

KAMPÜSE ASILAN AFİŞ
Üniversiteyi karıştıran olay, geçtiğimiz yıl Kasım ayında kampüse asılan bir afişle başladı. ODTÜ Makine Mühendisliği bölümünden Haziran ayında mezun olan Ş.K'nın fotoğrafının olduğu afişte şunlar yazıldı:
"Meraha Ben Ş.K. Birlikte olduğum kadınları elimde videolar olduğunu ve benimle yatmaya devam etmezlerse kendilerini porno sitelerinde göreceklerini söyleyerek tehdit ediyorum. Kadınları telefonla taciz etmekten çekinmiyorum. Bütün bunları yaparken de mezun olmama rağmen elimi kolumu sallayarak ODTÜ'de dolaşıyorum. Kantinde yanınızda çay içiyorum ve ruhunuz bile duymuyor. Ben kendime yeni kurbanlar arıyorum ve yaptıklarımdan hiç utanmıyorum."

ŞİKAYETÇİ OLDU
Afişten haberdar olan Ş.K, 10 Nisan Polis Merkezi'ne giderek, "fotoğraflarının çoğu yere asıldığını ve altında kendisine hitaben hakaret dolu sözler olduğunu" söyledi. Ş.K, afişleri astığını öne sürdüğü 3 kız öğrenciden de şikayetçi oldu. Sözkonusu 3 kişinin afişleri astığını bir arkadaşının kendisine söylediğini belirtti. Ş.K poliste verdiği ifadesinde afişte yazılı olan iddiaları reddetti, "Kimseyle şantaj ve tehdit yoluyla ilişkiye girmedim. Bu şekilde afiş yaparak ve fotoğrafımı asarak beni niye karaladıklarını bilmiyorum. Bu iğrenç afişleri her yere astılar, bütün okula rezil olmamı sağladılar" dedi.

"ARKADAŞININ YIRTTIĞI AFİŞİ YAPIŞTIRMAK İSTEDİK"
Ş.K'nın ifadesi sonrasında şikayetçi olduğu 3 öğrenci polis merkezine çağırıldı. Afişleri astıkları Ş.K tarafından iddia edilen 3 kız öğrenciden C.Ö ifadesinde, "Ş.K'nın çıktığı kızları kandırarak şantaj yaptığını ve sürekli birlikte olduğunu kadın örgütlerinden öğrendim. O gün diğer iki arkadaşımla yurda bir arkadaşımızı almaya gittik. Orada beklerken Ş.K'nın afişlerini gördük. Daha sonra Ş.K'nın arkadaşı olduğunu öğrendiğimiz birinin de bu afişleri sökmeye çalıştığını gördük. Bunun üzerine 'Bu afişleri neden söküyorsun' dedim ve tartışmaya başladık.  Afişleri elinden alarak yapıştırmaya çalıştık. Yurt görevlileri geldi ve afişleri asamayacağımızı söyledi. Biz de ordan ayrıldık. Daha sonra hakkımızda şikayet olduğunu öğrendik ve ifade vermeye geldik" dedi. Diğer iki kız öğrenci de Ö.C ile aynı ifadeyi verdi.

İKİ KIZ ÖĞRENCİ ŞİKAYETÇİ OLDU
Olay bununla da kalmadı. Bir süre sonra da gelişmelerden haberdar olan B.G ve E.K isimli iki üniversite öğrencisi kız polise giderek, Ş.K'dan şikayetçi oldu. Öğrenciler, afişte yazılanları aynen yaşadıklarını söyledi. B.G ifadesinde, Ş.K'nın kendisine içki içirdiğini, sonra yurda götürdüğünü, uyandığında vücudunda morluklar olduğunu fark ettiğini anlattı. İfadesinde olaydan iki ay sonra Ş.K'nın kendisini arayarak görüşmek istediğini söyleyen B.G, bu isteğe karşılık vermeyince Ş.K'nın "elinde video olduğunu ve kendisini videoları yaymakla tehdit ettiğini" anlattı.
E.K da ifadesinde, Ş.K'nın kendisine içki içirdiğini ve tecavüz ettiğini, alkolün etkisiyle Ş.K'ya karşı koyamadığını, kendine geldiğinde yurttaki odasında olduğunu anlattı. Ş.K'nın elinde videolar olduğunu söyleyerek, "Seni her çağırdığımda yanıma gel. Yoksa bu görüntüleri yayınlarım. Seni ağlatırım, mahvederim" dediğini anlatan E.K, bu nedenle Ş.K ile bir kaç kez ilişkiye girmek zordunda kaldığını söyledi.

CEP TELEFONU İNCELENDİ
Korktukları için daha önce şikayetçi olmadıklarını da söyleyen B.G ve E.K, afiş nedeniyle olayın biraz da olsa ortaya çıktığını gördükleri için ifade vermeye karar verdiklerini belirtti.  Bu şikayet üzerine savcılık, Ş.K'nın cep telefonunun alınarak "pornografik video görüntüleri ile tehdit ve şantaj masajları" olup olmadığının incelenmesini istedi. Kriminal Şube Müdürlüğü'nün raporunda ise böyle bir kayda rastlanmadığı belirtildi.

HEM SÜPHELİ HEM ŞİKAYETÇİ
Ankara Cumhuriyet Savcısı Ali İhsan Ersüremli 3 ay içinde hazırladığı iddianamede Ş.K hakkında, "B.G ve E.K ile cinsel ilişkiye girdiği ve daha sonra elinde çıplak görüntülerin olduğunu yeniden ilişkiye girmezlerse görüntüleri yayacağını söyleyerek şantaj yaptığı" iddiasıyla 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası ve adli para cezası istedi. Savcı Ş.K hakkında "tecavüz" suçundan ise ceza talep etmedi. Savcı, kampüse asılan afiş nedeniyle şikayetçi olduğu için aynı zamanda müşteki saydığı Ş.K'nın şikayetçi olduğu 3 kadın için ise 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası istedi. Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesi de iddianameyi kabul etti.
Davada tanık olarak dinlenen B.G ve E.K'nın yurt arkadaşları da, Ş.K'nın gönderdiği mesajlara tanık olduklarını söylediler. Mahkeme, taraf avukatların "tanıkların ifadeleri ve araştırılması gereken hususların olup olmadığını" incelemeleri için  gelecek duruşmaya kadar süre verilmesine karar verdi ve davayı Şubat ayına erteledi.  
(Çınar ÖZER)