21 Temmuz 2013 Pazar

BERKİN ELVAN'IN DOSYASINDAN "TIK" YOK

-İstanbul Okmeydanı'ndaki Gezi eylemleri sırasında ekmek almaya giderken polisin attığı gaz fişeğiyle başından vurulan ve 36 gündür uyutulan 14 yaşındaki Berkin Elvan'ın vurulmasıyla ilgili başlatılan soruşturmada henüz ne tanık dinlendi ne de olay yerindeki güvenlik kameraları incelendi. Aksine Elvan'ın dosyası Gezi eylemleri süresi boyunca polis şiddetiyle ilgili savcılığa yapılan yüzlerce suç duyurusuyla birleştirildi.


16 Haziran günü Okmeydanı'ndaki Gezi eylemlerinde eylemcilere gaz bombasıyla yapılan müdahale sonucu, evinden ekmek almak için dışarı çıkan 14 yaşındaki Berkin Elvan ağır yaralandı. Gaz fişeğiyle başından vurulan Elvan, Okmeydanı Eğitim Araştırma Hastanesinde kaldırıldı ve acil ameliyata alındı. Doktorların Elvan'ın beyine kan dolduğunu ve hayati tehlikenin olduğunu bildirdi.
Yaşam mücadelesi veren Elvan'ın durumu hala kritik. Daha önce boğazından açılan bir kanal ile beslenmesi sağlanan Elvan'ın artık birkaç gün önce karnından açılan bir kanal ile beslendiği belirtildi.

SUÇLAMA DEĞİŞTİRİLDİ
Ailenin avukatları polisler hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Verilen dilekçede, "Kolluk görevlileri, hedef gözeterek ve 90 derecelik açıyla ateşledikleri gaz bombasıyla Berkin Elvan'ı öldürmeye teşebbüs etmişlerdir. 14 yaşında bir çocuğun kafatasında çökme ve beyin kanaması geçirmesine sebep olacak fiil, kamu düzeninin tesisi ile açıklanamayacağı gibi, yasal sınırlarda kalındığı da kesinlikle iddia edilemez" denildi ve o sırada görev yapan kolluk görevlileri ve amirlerinin belirlenerek, isim listesinin dosyaya getirtilmesi talep edildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na "adam öldürmeye teşebbüs" suçundan sunulan dilekçe, "zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" olarak işleme koydu.

BİRLEŞTİRMEYE İTİRAZ
Başlatılan soruşturmada savcılığın henüz olay yerini gören güvenlik kameralarının kayıtlarını incelemediği, ailenin avukatları tarafından isimleri savcılığa verilen tanıkları dinlenmediği öğrenilirken, dosya, Gezi eylemleri sırasında "polis şiddeti" ile ilgili yapılan diğer suç duyurularıyla birleştirildi. Bu duruma itiraz eden Elvan'ın avukatı Evrim Deniz Karatana savcılığa "dosyanın ayrılması" talebinde bulundu. Savcılığa sunulan dilekçede şöyle denildi:
“İnsan öldürmeye teşebbüs suçu yönünden yapılması beklenen soruşturmanın 31 Mayıs'ta başlayan Gezi Parkı olaylarına ilişkin tüm suç duyurularının birleştirilmesiyle tek dosyada yürütüldüğü bilgisini almış bulunmaktayız. Bu haliyle suç vasfı, olay yeri, olay tarihi anlamında hiçbir benzerlik taşımayan birçok soruşturma dosyasının birleştirilmesiyle etkin bir soruşturma yürütülemeyeceği açıktır. Bu nedenle mağdur Berkin Elvan’a yönelik 'kasten öldürmeye teşebbüs suçu' yönünden  soruşturma dosyasının bir an evvel ayrılarak, olay mahallindeki tüm işyeri güvenlik kameraları ile MOBESE kamera kayıtlarının getirtilerek, bilirkişiye inceleme yaptırtılmasına ve suç duyurusu dilekçesinde bildirdiğimiz şekilde, suçu işleyen görevli polis memuru ve talimatı veren amirin belirlenerek ifadelerinin alınması için derhal yakalanmalarına karar verilmesi gerekmektedir. Ayrıca suçun işlenişi bakımından maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için tanıklarımızın dinlenmesi de suçun açığa çıkması yönünden önem taşımaktadır."
(Çınar ÖZER)


"4 ÖRGÜT DAVASI"NDAN KARAR ÇIKTI - NASIL BAŞLADIYSA ÖYLE BİTTİ

20 Ocak 2011 günü "karşıt görüşlü öğrencilere yönelik eylem planladıkları" iddiasıyla sol görüşlü 5 öğrenci Demetevler Parkı'nda  gözaltına alındı. Hacettepe Üniversitesi öğrencisi Didem Ezgi Serap ile Ankara Üniversitesi öğrencileri Uğurcan Soybelli, Yusufcan Yıldırım, Ali Haydar Yıldız ve Rıdvan Akbaş'a “Yasadışı Bölücü PKK /Kongra-Gel, MKP (Maoist Komünist Partisi), DHKP/C (Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi), TKEP/L (Türkiye Komünist Emek Partisi/Leninist) isimli anayasal düzene yönelik yıkıcı faaliyetlerde bulunan terör örgütleri üyesi olmak, halkta devlete karşı kin, nefret ve isyan hissi uyandıracak şiddet veya diğer terör yöntemlerine başvurmayı teşvik edecek şekilde eylem ve faaliyetlerde bulunmak, terör örgütlerinin amaç/hedefleri doğrultusunda keşif/istihbarat çalışmaları yürütmek, terör örgütleri adına kitlesel şiddet eylemleri organize etmek ve bu eylemlere katılmak, yasak yayın bulundurmak” suçlamaları yöneltildi. Ancak hangi öğrencinin hangi örgüte üye olduğu belirtilmeyince dava kamuoyunda "4 örgüt davası" olarak anıldı.

4 ÖRGÜTÜN DELİLLERİ
İddianamede bu suçlamalara "delil" olarak, "Deniz Gezmiş posteri, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan'ın ölüm yıldönümleri için hazırlanmış 'Anmaya çağrı' başlıklı 12 adet bildiri, 'Politik özgürlük kazanılmadan Akademik özgürlük kazanılmaz' yazılı pankart" ve "Kürt halkı yalnız değildir" yazılı afiş gösterildi.

1 DAKİKADA 3 AYRI YERDE
Bu delillerin dışında iddianamede, öğrencilerin YÖK eylemine katılmaları "örgüt propagandası" sayılırken, Yusufcan Yıldırım'ın üyesi olduğu Mart Kültür Sanat Derneği'ne ait su faturası da örgüt delili olarak değerlendirildi.
Ali Haydar Yıldız'ın kaldığı yurtta yapılan aramada 15 adet kitap isminin yer aldığı bir kitap listesi bulundu ve listede de yer alan 3 kitap hakkında toplatma kararı bulunduğu gerekçesiyle, okuma listesi "örgüt üyeliği" suçlamasına delil sayıldı.
Didem Ezgi Serap'ın ise  polis tutanaklarında 1 dakika içinde 3 farklı yerde kameralar tarafından görüntülendiği belirtildi. Bu iddiaya göre Serap, 17.03'te Sıhhıye metro durağında, 17.04'te Beşevler metro durağının iki farklı yerinde görüntülendi. Serap için ayrıca o gün karşıt görüşlü öğrencileri de takip ettiği ve 16.30'da planlanan eylemi yapmak için hazırlandığı da iddia edildi.

HALA ÖRGÜT BELLİ DEĞİL
11 ay iddianamenin yazılmasını bekleyen ve bu süre içinde tutuklu kalan öğrenciler, 7 Aralık 2011'de Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen ilk duruşmada serbest bırakıldı. Yargılamaları süren ve neredeyse her duruşmaya katılan öğrenciler hakkında mahkeme önceki gün karar verdi.
Önceki gün çıkan kararda, Uğurcan Soybelli ve Didem Ezgi Serap hakkında hangi örgüte üye oldukları tutanağa yazılmadan "silahlı terör örgütü üyesi olmak" suçundan 8'er yıl ve "ruhsatsız bıçak taşımak" suçundan 13 ay 10'ar gün hapis ile 3200 TL para cezasına hükmedildi.  Yusufcan Yıldırım ise hangi örgüte yardım ettiği belirtilemeden "terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek" suçundan 2 yıl 1 ay hapis cezasıyla cezalandırıldı. Yıldız ve Akbaş ise "terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek" suçundan beraat etti.
(Çınar ÖZER)

18 Temmuz 2013 Perşembe

SAVCILIK DİLAN'IN DOSYASINI "GİZLEDİ"

-Gezi eylemleri sırasında günlerce yoğun bakımda kalan Dilan Dursun'un kafasından gaz fişeğiyle vurulmasıyla ilgili soruşturmada MOBESE görüntülerinin ve olayla ilgili olabilecek polislerin isimlerinin dosyaya girmesinin hemen ardından mahkeme "gizlilik kararı" aldı.

Ankara'da Gezi eylemleri sırasında polis kurşunuyla hayatını kaybeden Ethem Sarısülük'ün cenaze töreniyle ilgili eyleme katılan Dursun, Kolej meydanında Akrep'ten atıldığı iddia edilen gaz bombasıyla başından vuruldu. Dursun, günlerce yoğun bakımda kaldı. Dursun'un vurulmasıyla ilgili olay yeri incelemesi ise olaydan 5 gün sonra yapıldı. Bu nedenle Dilan'ın kafasına isabet eden gaz fişeği bulunamazken, olay yerinden kan lekeleri alındı.

GÖRÜNTÜLER VE İSİMLER SAVCIDA
Suç duyurusu üzerine savcılık, emniyete yazı yazarak Kolej'de olay yerini gören MOBESE kayıtları ile görevli olan polislerin isim listeleri ve telsiz kayıtlarını istedi. Ankara İl Emniyet Müdürlüğü, 8 Temmuz'da görevli polislerin isim listesi, 5 adet MOBESE kaydı, TRT kamerası görüntüleri ile telsiz kayıtlarını savcılığa gönderdi. MOBESE görüntülerinin çözümü için bilirkişi görevlendirmesi yapıldığı öğrenildi.

TANIKLAR "AKREP'TEN ATILDI" DEDİ
Tanık Ş.T, savcılıkta verdiği ifadesinde Dursun'un yüz üstü yere yattığını, yanından biber gazı dumanının yükseldiğini gördüğünü anlatarak, "Çevrede koyu renkli iki Akrep vardı. Bunların dışında çevrede polis yoktu. Ben Dilan'in yanındayken Akreplerin birinden 2 ya da 3 polis indi. Giysileri normal polis kıyafetinden farklıydı. Kahverengi asker kıyafeti gibiydi" dedi.
Tanık D.Ö.'de, "Polis cenazeye katılan vatandaşlara müdahale edince Kurtuluş'a doğru gittim. 3 Akrep hedef gözeterek vatandaşlara müdahale etmeye başladı. Bu sırada Dilan'ın yüz üstü düştüğünü gördüm. Aramızdaki mesafe 15 metre kadardı. Koyu renkli iki akrep vardı. Bunlar yakın mesafeden vatandaşlara hedef gözeterek gaz tüfeği ile atış yapıyordu. Benim tahminin Dilan, atılan gaz kapsülü ile yaralandı. Dilan'ın hemen yanına gittim. Bu sırada Akrepten kamuflaj elbiseli 3 polis çıktı. 3 metre kadar yaklaşarak ne olduğuna baktılar. Bu sırada diğer akrepten gaz bombası atılmaya devam ediliyordu. Çevrede bulunan kişiler 3 polise tepkide bulununca onlar da 'Ne yapalım' diyerek hakaret edici tarzda konuşarak Akrebe binip oradan ayrıldılar" dedi.

"GİDİŞATTAN KAYGILIYIZ"
Savcılığın, soruşturma kapsamında mahkemeye başvuruda bulunarak, avukatların dosyadan bilgi ve belge almasının kısıtlanması için gizlilik kararı talebinde bulunduğu öğrenildi. Ankara 20. Sulh Ceza Mahkemesi, bu talebi kabul etti. Gizlilik kararına tepki gösteren Dursun'un avukatı Cankurt, "Bizce soruşturmanın selametini tehlikeye düşürecek karar budur. Çünkü bu kararla birlikte soruşturmanın açık ve hızlı bir şekilde yürütülmesi tehlikeye girmiştir. Ethem Sarısülük davasındaki son gelişmeler dikkate alındığında soruşturmanın gidişatından kaygılıyız" dedi.

"HAFIZA KAYBI YAŞIYORUM"
Cankurt, müvekkilinin kafatasındaki çökmenin beynine temas ettiği için sağlığının olumsuz etkilendiğini belirterek, "Görme kaybının da olabileceği belirtiliyor" dedi. Dursun da savcılıkta verdiği ifadesinde, "Görme konusunda sıkıntılarım mevcut. Ayrıca burnum kırık. Kelime unutma konusunda hafıza kaybı yaşıyorum" demişti.
(Çınar ÖZER)

"ÖLDÜRÜLECEK" DENİLEN CHP İLÇE BAŞKANI SORUŞTURMADA AVUKATLIK YAPIYOR

ÇHD (Çağdaş Hukukçular Derneği) ve Halkın Hukuk Bürosu avukatları olan bir çok kişi hakkında "DHKP/C örgütü içerisinde faaliyette bulundukları" iddiasıyla operasyon düzenlenmişti. Şüphelilerin üzerine atılan suçlardan biri de, bazı kişilere suikast hazırlığında olduklarıydı. İddiaya göre CHP İstanbul Kağıthane İlçe Başkanı ve aynı zamanda avukat olan Zeynel Öztürk'ü öldürme hazırlığı yapılıyordu. Öztürk'ün öldürülmesi talimatını da avukat Ebru Timtik örgüt üyelerine ulaştırmıştı.

AVUKATLIĞINI YAPIYOR
Savcılık sorgusundan sonra tutuklama istemiyle nöbetçi hakimliğe sevk edilen Timtik "örgüt üyesi" olduğu iddiasıyla tutuklandı. Timtik'e atılan bu suçlamaya karşı, avukatlığını "örgüt tarafından öldürüleceği" ileri sürülen Öztük'ün üstlendiği ortaya çıktı. Timtik'in arkadaşı olan Öztürk, bu iddiaya karşı, "Ebru Timtik'in avukatlığını yapıyorum, çünkü böyle bir iddianın asılsız olduğunu düşünüyorum. Ben de ÇHD üyesiyim ve Ebru Timtik'i yıllardır tanırım. Ayrıca dosyada bu iddiayı doğrulayacak herhangi bir kayıda ulaşamadık. Bunun tamamen bir polis senaryosu olduğunu düşünüyorum" dedi.

"SAVUNMAYI TUTUKLADILAR
Savcılık sorgusunda örgütsel anlamda hiç bir soru yöneltilmediğini, yıllar öncesine dayanan ve kanıtı olmayan iddialar üzerine soruşturma yapıldığını belirten Öztürk, Timtik'in savcılık sorgusunda susma hakkını kullandığını, tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edildiğinde savunmasını yaptığını söyledi. Öztürk VATAN'a yaptığı açıklamada şunları belirtti:
"Ebru savunmasında özetle 'Devrimci demokrat  avukatları, İdil Kültür Merkezi, Halkın Hukuk Bürosu ve ÇHD hedef alındı. Ama biz direnmeye devam edeceğiz. Mahkeme kararı olmadan, savcı olmadan yapılan aramalar hukuksuz. Bu durum hukuka saldırıdır. Savunma ayağı susturulmaya çalışılıyorlar' dedi. Ben de özgürlük hakimine 'Bu oyuna gelmeyin. Siz tarihe geçecek bir karar vereceksiniz. Savunmanın tutuklandığı bir karar vermeyin' dedim. Tutuklama kararını ÇHD'nin direnci kırmak için verdiler. Bu tutuklama bir kara lekedir. Türkiye'nin savunmasını tutukladılar. Tutuklamaların hiç bir dayanağı yok. Ellerindeki deliller fiziki ve teknik takip ile aleyhte beyan ve gizli tanık ifadeleri."

"HEPİMİZİ TUTUKLAYIN"
Öte yandan ÇHD, Grup Yorum, Halkın Hukuk Bürosu’na yapılan operasyonlara ve gözaltılara tepkiler büyüyor. Yüksel Caddesi’nde dün toplanan sivil toplum kuruluşları ve demokratik kitle örgütü üyeleri tutuklamaları protesto etti. "Gözaltılara, tutuklamalara, devlet terörüne, insan avına son" yazılı pankart ve "Devrimci avukatlar onurumuzdur" sloganları atan grup, tutuklananların serbest bırakılmasını istedi. Eylemde basın açıklaması yapan İHD Ankara Şube Yöneticisi Mahmut Konuk, "Onlar hepimizin avukatı, Grup Yorum’un türküleri hepimizin dilinde, yüreğinde, Yürüyüş Dergisi’ni hepimiz okuyoruz. Gençlik Federasyonu’nun talepleri hepimizin talebi. Ya onları derhal serbest bırakın ve bu ‘insan avına’ son verin, ya da hepimizi tutuklayın" dedi. (21 Ocak 2013)
(Çınar ÖZER)

AVUKATIN DELİLİ "KOMÜNİST MANİFESTO"

*Düşünce ve ifade özgürlüğünü sağlamak amacıyla çıkarıldığı belirtilen 3. Yargı Paketi ile haklarındaki "toplatma ve yasaklama" kararı kaldırılan kitaplar yine delil oldu. Polis, ÇHD Ankara Şube Yöneticisi Betül Vangölü Kozağaçlı'nın evinde yapılan aramada 150 yıl önce yazılmış Komünist Manifesto ile Mahir Çayan'ın kitabının da aralarında olduğu çok sayıda kitaba "terör örgütü üyeliğine delil" olduğu gerekçesiyle el koydu.

KİTAPLARA EL KONULDU
Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta olduğu için gözaltına alınamayan ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ile gözaltına alınan eşi ve ÇHD Ankara Şube Yöneticisi Betül Vangölü Kozağaçlı'nın evlerinde yapılan aramalarda hakkında "yasaklama ve toplatma" kararı kaldırılan kitaplara "delil" olarak el konulduğu öğrenildi.  Böylece, geçtiğimiz günlerde Ankara 1 Nolu Özgürlük Hakimi tarafından haklarındaki "yasaklama ve toplatma kararı" kaldrılan, Komünist Manifesto (Marx), Mahir Çayan Bütün Yazılar, Yürüyüş dersigi yine delil oldu. Koltuk kılıflarına kadar evin her yerine bakan polis operasyonla ilgileri olmadığı halde, Kozağaçlı'nın beraber yaşadığı kardeşi ve Ertuğrul Kürkçü'nün danışmanı olan eşinin odasında da arama yaptı.

"SAVCINIZ NEREDE?"
ÇHD Genel Başkanı Kozağaçlı ise Beyrut'ta, sosyal medya üzerinden bir açıklama yaptı. "Haftabaşı görüşmek üzere" diyerek Türkiye'ye döneceğini ifade eden Kozağaçlı, "Polisin yaptığı 'Ülkemizin kozmik bilgilerini şifreli metinler halinde kodlayarak raporladıkları, başka ülkeler lehine ajan faaliyeti yürütmek için gizli haberleşme merkezleri oluşturdukları' iddiası gerçekten ilgi çekicidir" dedi.  Kozağaçlı açıklamasına şöyle devam etti:
"Yetmemiş, 'Silah' bulduk, 'molotof' bulduk, 'Örgüt notu' bulduk diyorsunuz. Hangi avukatın bürosundan buldunuz? Hangi Dernek Şubesindeki aramada buldunuz? Avukatlığını yaptığımız insanlara yöneltmeyi adet edindiğiniz suçlamaları bu sefer bizlere yöneltmek pervasızlığınızdan korkacağımızı mı düşündünüz? Bütün büro ve şubelerimiz yirmi yıldır her gelene açıkken, insanların bu sahtekarlığa inanacağını mı sandınız? Biz mahkemenizle, savcılığınızla, polisinizle, soruşturmanızla, davanızla kırk yıldır uğrasan bir avukat geleneğinin mirasçılarıyız. Tutuklama talebinde bulunacak olanın, tutuklama kararı verecek olanın, oturup iddianameyi ve kararı yazacak olanın, ayni zamanda evlerimizi, bürolarımızı, kurumlarımızı arama adı altında talan edenler olduğunun farkındayız, Dolayısıyla adalet istemiyoruz, onun için zaten kendimiz mücadele ederiz. Ama hiç değilse biraz saygın davranmaya çalışın, soruşturmanıza sahip çıkın, yalan söylemeyin, seviyeyi düşürmeyin."

"HALKIN AVUKATLIĞINI YAPIYORUZ"
"Kozmik bilgi mi arıyorsunuz? Neyle uğraştığımızı gercekten merak mı ediyorsunuz?" diye soran Kozağaçlı, avukatlık yaptıkları davalardan örnekler vererek "Biz halkın avukatlığı ile uğraşıyoruz" dedi.

AÇLIK GREVİNDE ŞEKER VE SU KRİZİ
Bu arada gözaltına alınıp İstanbul Emniyetine götürülen avukatlar ve diğer şüphelilerin açlık grevine girdiği öğrenildi. Avukatlar, müvekkillerine şeker ve su verilmesine polisin engel olduğunu belirterek polislerin mutlaka kendi verdikleri suların içilmesini istediğini söyledi. Ne avukatlar ne de şüpheliler bunu kabul etmeyince tartışma çıktığı ve avukatların da görüş sırasında müvekkillerine şeker ve su verdiği belirtildi. Polislerin ise bu durumu tutanaklara geçirdiği aktarıldı.

YARGIÇLARDAN TEPKİ
Avukatların gözaltına alınmasına Yargıçlar Sendikası'ndan da tepki geldi. Gözaltılar için "Hukukun imhası" tanımlamasını yapan sendika, aramaların hukuksuz olduğunu, yasaların ihlal edildiğini belirtti. Soruşturmayla ilgili açıklamaları polisin yapmasını eleştiren ve bu durumun "savcı talimatıyla değil polis inisiyatifiyle icra edildiğinin" ifadesi olduğunu belirten sendika, "An itibariyle hukuk kendisini savunamaz hale getirilmiştir. Bilinmelidir ki savunma hakkına ve savunmayı hukuk düzleminde temsil eden avukatlık mesleğinin icrasına yapılan saldırı, yargılanma hakkına, yargıya ve hukuka yapılmış bir saldırıdır. Başına ya da sonuna örgüt veya çete sözcükleri eklenerek yapılan soruşturmaların temel insan haklarını, hukukun üstünlüğü, hukuk devleti ilkelerini, savunma hakkını ve netice itibariyle hukuku engelleme, ortadan kaldırma yöntem ve aracı haline getirilmesinden kaçınılmalıdır" dedi.(19 Ocak 2013)
(Çınar ÖZER)

"İMDAT POLİS" HATTINI KURAN AVUKATLARA GÖZALTI

Polis şiddetine uğrayan vatandaşlar için "Alo Polis İmdat" hattını kuran ve "olağan şüpheliler" adı altında eğitim seminerleri veren 3 bin üyeli ÇHD (Çağdaş Hukukçular Derneği) avukatları ile Halkın Hukuk Bürosu'nda avukatlar, DHKP-C üyesi oldukları iddiasıyla gözaltına alındı. İstanbul 2 Nolu Özgürlük Hakimi tarafından verilen arama ve el koyma kararında, avukatların isimleri yerine sadece arama yapılacak yerlerin yazılı olması dikkat çekti.

7 İLDE EŞ ZAMANLI OPERASYON
İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği’nin 7 ilde 16 avukat hakkında verdiği gözaltı talimatı doğrultusunda, Ankara'da sabah saatlerinde Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, ÇHD Ankara Şube Yöneticisi Betül Vangölü Kozağaçlı ve Özgür Yılmaz için operasyon düzenledi ve ÇHD Genel Merkezi, Ankara Şubesi ve avukatların ortak bürosunu baskın yaptı.

BAŞKAN YURTDIŞINDA
Operasyon kapsamında ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı kısa süre önce bir seminere katılmak amacıyla Lübnan'a gittiği dönemde operasyonun gerçekleştirilmesi dikkati çekti. Kozağaçlı, en kısa sürede Türkiye'ye döneceğini belirtirken, operasyonun son dönemde ÇHD ve Halkın Hukuk Bürosu'nun yürüttüğü faaliyetlerle ilgili olduğunu söyledi. Avukat Yılmaz da şehir dışında olduğu için gözaltına alınamadı. Betül Kozağaçlı ise gözaltına alındı ve evinde arama yapıldı.

ŞÜPHELİ HALKIN HUKUK BÜROSU
Önceki gün verilen arama kararı doğrultusunda TMK’nın (Terörle Mücadele Kanunu) 10. maddesiyle görevli Ankara Cumhuriyet Savcısı Mustafa Başer, Selçuk Kozağaçlı, eşi Betül Vangölü Kozağaçlı ve Yılmaz da arasında bulunduğu bir grup avukatların çalıştığı Halkın Hukuk Bürosu'nda da arama yapılmak istedi. İstanbul 2 Nolu Özgürlük Hakimi tarafından bu adrese ilişkin olarak verilen arama kararında herhangi bir şüpheli ismi yer almaması, avukatlar ve savcı arasında tartışmaya neden oldu. Avukatlar, arama kararındaki şüpheli kısmında avukat isimleri yerine büronun adının yazılı olduğunu, bu nedenle arama yapılamayacağını söylediler. Bunun üzerine savcı arama yapamadan büronun kapısından geri döndü. Akşam saatlerinde yeniden gelen savcı büroda arama yaptı.

BELGELERE EL KONULMADI
TMK’nın 10. maddesiyle görevli Ankara Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Şahin de, saat 10.30 sıralarında ÇHD Genel Merkezi'nde arama yaptı. Buradaki arama kararında aranacak kişiler ve adresler kısmında ise "ÇHD Genel Merkezi ve ÇHD Ankara Şubesi'nde (özellikle Selçuk Kozağaçlı, Oya Aslan ve Betül Vangölü Kozağaçlı isimli şahısların kullanımında olabilecek yerler)" denildiği ortaya çıktı. Aramalar sırasında 6 baro temsilcisi hazır bulundu. Arama sırasında herhangi bir belgeye el konulmazken, bilgisayar imajları avukatlara temin ettirilen bir hard disk vasıtasıyla alındı

GECE VAKTİ ARAMA İZNİ
Kararlarda ayrıca şüphelilerin ev ve işyerlerinde "Gece vakti" arama yapılabileceği de belirtildi.  CMK'nın aramayı düzenleyen 118. maddesine göre gece vakti arama kararı "ancak suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan haller ile yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da firar eden kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla yapılan aramalar" için verilebiliyor.

ARAMALARA TEPKİ
Arama işlemeleri devam ederken CHP Milletvekili İlhan Cihaner, Hüseyin Aygün, BDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş ile Ankara Barosu Yönetim Kurulu üyeleri, avukatlar, İHD, TİHV, KESK genel merkeze geldi. Cihaner, arama kararına ilişkin, "Dernek merkezinin ne gerekçeyle arandığına yönelik bir gerekçe yok. Kişilere yönelik ise onların adreslerinde arama yapılması gerekir. Derneğin ayrı bir tüzel kişiliği vardır. Kişilere yönelik bir örgüt üyeliği suçlaması var ama dernekle bağı yok oraya bir de dernek adresi yazılmış" diye konuştu. BDP'li Beştaş da, "İktidar, hiçbir muhalif sesin itirazını kabul etmemektedir ve her itirazı böyle kriminal bir şekilde gözaltılarla, gece operasyonlarıyla bastırmaya çalışmaktadır. Bununla verilmek istenen mesaj kimsenin hukuk güvenliğinin olmadığıdır aslında" dedi.

"GERİ ADIM YOK"
ÇHD Ankara Şubesi, gözaltına alınan meslektaşları için yaptıkları basın açılmasında, savunmaya yönelik devlet terörün devam ettiğini vurgulayarak, "Savunma görevini yapan avukatlar eşi benzeri görülmemiş saldırılarla karşı karşıyalar. Üye ve yöneticilerimiz hakkında yakalama kararı çıkaran, ÇHD binalarını, büroları ve evleri  talan eden devlet şunu çok iyi bilmelidir ki, biz bu saldırı ile ilk kez karşılaşmadık. ÇHD bu tür saldıralar karşısında asla geri adım atmayacaktır. ÇHD yoksulların, ezilenlerin Kürtlerin, devrimcilerin avukatlığını yapmaya devam edecektir" dedi.

KUTU:
"OLAĞAN ŞÜPHELİLER"
Operasyonda gözaltına alınan avukatlar, "Olağan Şüpheliler" adı altında insanlara  gözaltına alındığında haklarının neler olduğunu ve nelerle karşılaşabilecekleri hakkında seminer düzenleyen, polis şiddetine karşı "İmdat Polis" hattını kuran isimler olması bakımından da dikkat çekti.
Ayrıca avukatlar, Hayata Dönüş Operasyonu davası, Engin Çeber’in Metris Cezaevi’nde, Festus Okey’in Beyoğlu Polis Merkezi’nde öldürülmesi davaları, Parasız eğitim için pankart açıp tutuklanan Berna Yılmaz ve Ferhat Tüzer’in yargılaması, cezaevinde kansere yakalanan Güler Zere’nin serbest bırakılması, Uğur Kantar'ın askerde işkence sonucu ölümü davası, Metin Lokumcu'nun öldüğü Hopa olaylarıyla ilgili açılan davalar gibi pek çok davaya da bakıyor. (18 Ocak 2013)
(Çınar ÖZER)

17 Temmuz 2013 Çarşamba

"POLİSİ UZAKLAŞTIRMAK KAMU YARARINA UYGUN OLMAZ"

- Gezi eylemleri sırasında gözaltına alındıktan sonra polislerin kendisini Akrep isimli müdahale aracında taciz ettiğini söyleyen ve polislerin kendisine yaklaşmasını önlemek için Aile Mahkemesi'nde tedbir kararı isteyen Eylem Karadağ'ın talebi reddedildi. Mahkeme kararının gerekçesinde, "Polis hakkında uzaklaştırma kararı vermek kamu yararına uygun değildir ve talep Aile Mahkemesi görev alanına uygun olamayan bir taleptir" denildi.

Eylem Karadağ Dikme'de Gezi'ye destek için yapılan eylemler sırasında gözaltına alınmıştı. Gözaltı sırasında tacize uğradığını iddia eden Karadağ, götürüldüğü Güvenlik Şube'de verdiği ifadesinde "Beni de akrebe bindirip taciz ettiler. Bir polis göğsümü sıkarken diğeri kalçamı ve cinsel bölgemi elleyerek taciz etti. Akrebe bindirdikten sonra polis amiri olduğunu söyleyen biri 'Bu a...k.. koltuklara oturtmayın. Alın altınıza ezin' dedi. Bunun üzerine yanımda olan polis bacağımın üzerine oturdu biri kolunun dirseği ile önce göğsüme sonra boynuma elini koydu. Bu hareket sürekli devam etti.  Şerefsiz bunlar, vatan haini, erkeksiz bırakmayacaksın bunları, sen bekardın dimi gibi sözler söylediler”  demişti.  Karadağ, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na polisler hakkında suç duyurusunda bulunmuş ve şüpheli polis memurlarının tespit edilerek işkence, cinsel saldırı, cinsel taciz, tehdit ve hakaret suçlarından cezalandırılması talep etmişti.
Ayrıca Aile Mahkemesi'ne de başvuran Karadağ, polislerin kendisini tehdit ettiğini ve bu nedenle "polisin kendisine yaklaşmasını önlemek" için koruma tedbiri verilmesini talep etti.

"SENİ KORUYAMAYIZ"
Karadağ'ın talebi önceki gün Ankara 1. Aile Mahkemesi tarafından reddedildi. Mahkemenin Hakimi Zeynep Öksüzoğlu tarafından verilen kararın gerekçesinde talebin Aile Mahkemesi alanına girmediği belirtilerek şöyle denildi:
"6824 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un amacı şiddete uğrayan veya şiddete uğraması tehlikesi bulunan kadınların aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunmasıdır. Talep polisin şiddetinden kadının korunmasıdır. Talep dilekçesinde polisin toplumsal olaylara müdahalesi sırasında gözaltına alınma esnasında yaşanan şiddetten bahsedilmiştir. Polis hakkında uzaklaştırma kararı vermek kamu yararına uygun değildir ve talep Aile Mahkemesi görev alanına uygun olamayan bir taleptir. Polis şiddeti varsa bunu engelleyecek adli ve idari makamlar vardır. Görevleri kanunla düzenlenmiştir."
(Çınar ÖZER)

12 Temmuz 2013 Cuma

"PROVOKATİF TANGOCULAR" - VATANDAŞ DANSÇILARI İHBAR ETTİ SAVCI "ÖRGÜT VAR MI BAKIN" DEDİ

Ankara'daki bir dans kursuyla ilgili Emniyete gönderilen ihbar maili üzerine başlatılan soruşturma kapsamında facebook'taki kişisel sayfasında Gezi Parkı'yla ilgili paylaşımlarda bulunan dansçı C.B'nin ifadesi alındı. Polis, B.C'ye profilindeki "ağaçlara sarılan insanlar" fotoğrafını sordu.

BİR GARİP İHBAR
Gezi eylemlerinin ilk günlerinde, 1 Haziran günü saat 21:58'de Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğü'nün mail adresine bir ihbar maili gönderildi. İsmi polis tutanağında yazmayan 26 yaşındaki "vatandaşın" gönderdiği mail üzerine TMK'nın (Terörle Mücadele Kanunu) 10. maddesiyle görevli savcılık soruşturma başlattı. Bazı dansçıların isimlerinin verildiği ve bu kişilerin "provokatif" olduğunun iddia edildiği mailde şöyle denildi:
"Gezi eylemleri amacını aşmış ve provokatörlerin cirit attığı ülke genelinde bir eyleme dönüştür. Bu durum basit bir protesto eyleminden çıkmış ve ülkeyi iç savaş ortamına sürükleyen bir hal almıştır. Bu provokatörlerden ikisi de maalesef ..... Dans Stüdyosu'nun sahipleridir. Facebook'tan 'sahine dans stüdyosu' yazıldığında çıkan gruplarda ayrıca diğer dans stüdyolarında benze provokatif mesajlar yaklaşık 25 bin kişiye Facebook vasıtasıyla gönderilmiştir. Mesela ..... adlı kişinin Güvenpark'taki eylemlere dans kursu öğre
ncilerini çağırırken, ......Dans Stüdyosu ve bazı diğer dans stüdyoları örneğin 'bu akşam 21:00'da Kuğulu Park'ta toplanacağını' duyurmuştur. Dans kurslarına katılımın yoğunluğu düşünüldüğünde ve söz konusu dans gruplarının facebook üye sayıları göz önüne alındığında yaklaşık olarak 150 bin kişiye ulaşma kapasitesi var. Söz konusu provokatif dansçılardan bazıları .......... kişilerdir. Bu gün maalesef dans kursu öğrencisi bir genç kız TOMA denen aracınızın altında kaldığını haberlerden öğrendim ve çok üzüldüm.

DURUMDAN VAZİFE ÇIKARMIŞ
Türkiye Cumhuriyetinin bölünmez bütünlüğüne yönelik bu tür provokatif eylemler maalesef yabancı basın ajanslarında da Türkiye'de sanki bir bahar yaşanıyormuş, sanki içsavaş başlıyormuş gibi gösterilmektedir. Bu ise Türkiye Cumhuriyeti'nin imajını yurt dışında bozmaktadır. Bu tür zamanlarda ülkemiz vatandaşlarının ve kolluk güçlerinin sağ duyulu olması ve provokasyona mahal vermemesi gerekmektedir. Bu sebeple gerekli yasal işlemlerin ivedilikle başlatılması ve bunun bir suç duyurusu olarak kabul edilmesini ve gerekli facebook gruplarından aleni suç teşkil eden 'Milango gecemizi iptal ediyoruz Güvenpark'ta toplanıyoruz' ve saat 21:00'da Kuğulu Park'ta toplanıyoruz' gibi ifadelerin tespit edilmesini ve teyit edilmesini ve gerekli önlemle, tedbir ve yasal sürecin başlatılmasını arz ederim.
Söz konusu dans kursu sahiplerinin yabancılarla görüşmeleri Kolombiya, Arjantin, Brezilya ve Küba'ya sık sık gidip gelmeleri dolayısıyla da herhangi bir narkotik madde taşıyıcılığını ve satıcılığını yapıp yapmadıklarının da incelenmesi bilgilerinize arz ederim."
Vatandaş mailde bu ihbarı ayrıca Emniyet Genel Müdürlüğüne, Ankara Valiliğine, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığına, Cumhuriyet Başsavcılığına, MİT Müsteşarlığına, Başbakanlığa, İçişleri Bakanlığına, Jandarma Genel Komutanlığına ve Genelkurmaya da gönderdiğini de belirtti.

ÖRGÜT SORUŞTURMASI
Savcılık Emniyetten dans kursu sahiplerine ve mailde isimleri yazılan diğer kişilere ulaşılmasını, facebook adreslerinde araştırma yapılmasını, terör örgütleriyle ilgili irtibatlarının olup olmadığının incelenmesini istedi. Bunun üzerine internet sayfasında inceleme yapan Emniyet sayfayı açan C.B'yi ifadeye çağırdı.

AĞACA SARILAN İNSANLAR
Emniyette alınan ifadenin tutanağında "Sayfanın profil resminde ağaçlara sarılan insanların olduğunu görülmüş ve 'Bu akşam düzenlediğimiz dans gecesi iptal!!! Ülkemizde yaşanan Gezi Parkı protestolarında 16. güne girerken her geçen gün artmakta olan üzüntüsü içerisindeyiz' şeklinde paylaşımların bulunduğu anlaşılmıştır" denildi. Sayfanın fotoğrafı gösterilen C.B'ye de "Profil resmi size mi ait? Ne tür paylaşımlarda bulundunuz?" soruları soruldu. B.C ifadesinde dans eğitimi aldığını belirterek şunları söyledi:
"Facebook görüntüsü benim. Ben Gezi eylemelerine ilişkin Ankara ve diğer illerde düzenlenen protesto eylemlerine katılmadım. Sanal ortamda ise beğendiğim bazı görüntüleri kopyalama yöntemiyle alarak kendi profilimde yayınladım. Benim düşüncem Gezi eylemleriyle ilgili oluşan sıkıntılı bir ortamda dans gecesi düzenlemenin hoş olmayacağını düşündüğümden etkinlik iptal edildi. Ben Gezi olaylarını desteklemiyorum. Benim paylaşmış olduğum konu dans gecesinin iptal olduğunu bildirmek ve kimsenin boş yere dans gecesine gitmelerini engellemekti."

4 Temmuz 2013 Perşembe

EMNİYET'İN "GEZİ" ALGISI HAZIRLADIĞI FEZLEKEDE



Gezi eylemlerine katılanlara yönelik yapılan operasyonlar için Emniyet tarafından hazırlanan fezlekede avukatların, doktorların, gazetecilerin "eylemci gruplara kamuoyu desteği sağlamaya, yargı ve Ankara Emniyet Teşkilatı üzerinde psikolojik baskı oluşturmaya çalıştıkları" iddia edildi. Yapılan eylemlerin gün gün saat saat yazıldığı fezlekede, Ankara'daki maddi hasarlar ayrı bir başlık altında yazılırken ne Ethem Sarısülük ve İrfan Tuna'ın hayatını kaybetmelerine ne de gaz bombası nedeniyle yaralananlara yer verildi

MAĞDUR POLİSLER
Fezlekeye göre DHKP/C, MLKP, TİKB, TKİP, THKP/C DEVRİMCİ YOL-DEVRİMCİ GENÇLİK, DSİH, TKEP/L, THKP/C DİRENİŞ ve TKKKÖ örgütlerine üye oldukları iddia edilen eylemciler , bu örgütlerin ideolojileri doğrultusunda,  "Halkı Türkiye cumhuriyeti hükümeti aleyhine isyana teşvik etmek, Başbakanın şahsiyetinde devlet büyüklerine küfür, hakaret ve tehdit içerikli slogan atmak, yazılama yapmak,  Görevli polis memurunun linç etmek sureti ile silahını yağmalamak, işyerlerini yağmalamak, kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak" gibi 21 ayrı suçla suçlandı. Bu suçlamalara "delil" olarak da olay anında çekilen fotoğraflar ve aralarında 23'ü polis olan 261 "mağdur" gösterildi.

HER ŞEY DEMOKRATİK BAŞLADI!
Olayların nasıl başladığı anlatılan fezlekede "2011 yılında “Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi” kararının açıklanmasının ardından; çeşitli marjinal sol gruplar, sivil toplum kuruluşları, sendikalar ve siyasi partilerin yer aldığı Taksim Dayanışma Platformu oluşturulmuş, günümüze kadar Taksim Dayanışma Platformu organizesinde söz konusu proje ile ilgili olarak hafta içi/hafta sonu sayıları 20 ile 50 arasında değişen gruplar tarafından Gezi Parkı'nda düzenli olarak basın açıklamaları yapılmıştır" denildi. Eylemlerin ilk başta demokratik bir hak arayışı olarak ifade edildiği ancak ilerleyen süreçte "marjinal gruplar terör örgütleri tarafından olaylar provoke ve istismar edildiği" belirtilen fezlekede, 31 Mayıs'tan 16 Haziran'a kadar gün gün olan eylemlere yer verildi. Bu günler arasında ise toplam 286 bin 300 kişinin eylemlere katıldığı  891 kişinin de gözaltına alındığı belirtildi.

"SÖZDE POLİS KURŞUNU"
Fezlekede, 1 Haziran'da Ethem Sarısülük'ün polis kurşunuyla başından vurulma olayından bahsedilmezken, Sarısülük'ün tedavi gördüğü hastane hayatını kaybettiği gün (12 Haziran) ailesi ve avukatlarının hastane önünde yaptığı basın açıklamasına yer verildi. Polis kurşunuyla vurulduğu bilinen Sarısülük için Emniyet şu ifadeleri kullandı:
"Sözde güvenlik güçlerinin tabancasıyla vurulduğu iddiası ile Ankara Numune Hastanesi Beyin Cerrahi Bölümü Yoğun Bakım Ünitesinde Tedavi Gören Ethem Sarısülük’ün 12.06.2013 tarihinde hayatını kaybetmesi” konusunda basına hitaben “Ölen Ethem Sarısülük'ün katili devlet” olduğundan bahisle basın açıklaması yapılmış ve basın açıklaması saat:19.45’de sona ermiştir."

KARA PROPAGANDA
Fezlekede, "Olayların gelişiminde siyasi parti, sivil toplum örgütler, medya ve terör örgütlerinin hareket tarzları" başlığı altında ise, örgütlerin ve bu yapılara ait açık alan yapılanmalarıyla eylemlere katıldıkları ve eylemleri bir kalkışma haline getirerek etkin oldukları iddia edildi. Fezlekede, Ankara'daki eylemlerin öncülüğünü İşçi Partisi ve "marjinal sol grupların" yaptığı, Ulusal Kanal üzerinden ise "kara propaganda" yapılarak "hükümete muhalif olan kitlelerin manipüle edilmesinin amaçlandığı" belirtildi.

EMNİYETTEN SKANDAL ANALİZ
Emniyet fezlekede skandal bir analize de yer verdi. Eylemlerde gözaltına alınanların savcılıkta ve mahkemede ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılmalarını hatırlatan Emniyet, bu durumun "eylemcilere cesaret verdiği ve katılımcı sayısında artışa sebep olduğunu" belirtti.

AVUKATLAR, DOKTORLAR, GAZETECİLER VE SANATÇILAR
Eyleme destek veren halkı "Hükümet karşıtı basın-yayın kuruluşları, gazeteciler, sivil toplum örgütleri, taraftar grupları ile sanat camiası mensupları ve marjinal gruplar tarafından eyleme katılan şahıslar kışkırtılmış" denilen fezlekede, Emniyet'e karşı yapılan suç duyurularının "yönlendirme" sonucu olduğu iddia edildi ve şöyle denildi:
"TMMOB, ÇHD, TTB, Ankara Barosu, İHD, ATO gibi hükümet muhalifi sivil toplum örgütleri; eylemci gruplara kamuoyu desteği sağlamaya, yargı ve Ankara Emniyet Teşkilatı üzerinde psikolojik baskı oluşturmaya çalışmışlar, eylemcileri Ankara’daki müdahalelerde Polis tarafından yapıldığı iddia edilen orantısız güç kullanımı ile ilgili, savcılığa bireysel olarak suç duyurusu yapılması yönünde teşvik etmişlerdir."

EMNİYET AMANPOUR'U DA FİŞLEMİŞ
Fezlekede, CNN International'ın ünlü haber sunucusu Christiane Amanpour'a da yer verildi ve "CNN, BBC, The Economist, El Cezire, Reuters gibi uluslararası basın kuruluşlarının eylemleri abartarak/çarpıtarak dünyaya servis ettikleri, Türkiye’de halk ayaklanması çıktığına dair oldukça taraflı ve yanlış haberlere yer verdikleri ve dezenformasyonda bulundukları açıktır. Buna örnek olarak CNN televizyon kanalının 90 yıllık Cumhuriyet tarihinde yapmadığı yayının çok fazlasını eylemler boyunca canlı ve taraflı olarak tüm dünyaya yaymış, Başbakanın danışmanı yayına katıldığında sözü yarıda kesilerek yayın sonlandırılmıştır" denildi.

ZELLO'YLA ÖRGÜTLENDİLER TENCEREYLE BASKI KURDULAR
Fezlekede eylemcilerin telefona yüklenen telsiz programı (Zello) ve sosyal medya üzerinden örgütlendiği belirtildi. Bazı kişilerin ve kurumların attıkları Tiwit'lere de yer verildiği fezlekede, "Bilgi kirliliği - kışkırtmalarının etkisi ile eylemci grupların bir kısmının eylemlerin artarak devam etmesi durumunda hükümetin istifa etmek zorunda kalacağına ve askerin yönetime müdahale edeceğine dair inanca sahip oldukları ve bu yönde propaganda yaptıkları müşahede edilmiştir. Ayrıca sosyal paylaşım sitelerinde eylemlere destek veren sanatçıların görüntülerinin ve mesajlarının yayımlandığı, buna karşın destek vermeyen sanatçıların ise destek vermediklerine dair mesajlar yayımlayarak sanatçılar üzerinde baskı kurdukları gözlenmiştir" denildi.
Eylemlere aktif olarak katılmayanların da, "evlerinde ışıklarını yakıp söndürdükleri, kapı kapı dolaşarak milleti protesto eylemlerine katılmaya zorladıkları, balkonda tencere, tava, kaşık gibi araçlarla ses çıkardıkları, çevrede eyleme destek vermeleri için mahalle baskısı kurdukları" iddia edildi.

NOTLAR...
Fezlekede dikkat çeken bazı ayrıntılar ise şöyle:
-ANAYASAL DÜZENİ DEĞİŞTİRMEK: Bu tür eylemlerle terör örgütlerinin hedef ve stratejileri doğrultusunda, kaos ortamı oluşturarak halk ayaklanması çıkartmak suretiyle Anayasal düzeni değiştirmeye yönelik eylemler olduğu anlaşıldı.
-ALKOLLÜ DESTEK: Alkol Düzenlemesi çerçevesinde yapılacak uygulamalara karşı olan bazı vatandaşlar da söz konusu eylemlere ellerinde alkollü içecek şişeleri ile katılarak destek vermişlerdir. Bazı şahısların özellikle Kuğulu Park ve çevresinde kullandıkları alkolün de tesiri ile çatışma ortamına girdikleri görülmüştür.
Kuğulu Park içerisine (11) adet çadır kurulduğu, saat 02.30’da grubun sayısının (2.000) kişiye düştüğü ve alkol alarak sabaha kadar beklemeye devam ettikleri gözlenmiştir.
-SAYIN BAŞBAKANIN İKAMETİ: Eylemci gruplar tarafından Ankara’da Başbakanlık Merkez Binası, TBMM, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık Resmi Konutu ve Sayın Başbakanımızın İkameti, AK Parti Genel Merkezi ile İl ve İlçe Teşkilat binalarına yönelik saldırılarda bulunulmuş ve maddi zarar verilmiştir.
-ODTÜ YÖNETİMİ DE FİŞLENDİ: ODTÜ'de yurtta kalan öğrenciler yürüyüşe geçmişlerdir. ODTÜ yönetimi ve özel güvenlik çalışanları tarafından öğrencilere müdahale edilmediği gibi güvenlik güçlerine de haber verilmemiştir.
-ATEŞ YAKMAK SURETİYLE HALAY: Batıkent'te yaklaşık 800 kişilik grubun Batıkent Metrosu önünde ateş yakmak suretiyle halay çektikleri gözlenmiştir.
-HABERİNİZ OLSUN DER GİBİ: Gün içerisinde Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulundan 1.Sınıf Emniyet Müdürü İbrahim Demirboğan, Ankara Adliye Sarayı’na gelerek Ankara’da meydana gelen olaylarda CHP Ankara Milletvekili Levent GÖK’ün Polise küfür etmesinden dolayı suç duyurusunda bulunmuştur.
(Çınar ÖZER)

**Fotoğraflar fezlekede yer alan yüzlerce fotoğraftan sadece 3'üdür. İlk fotoğrafta "1. gün"deki kişinin yüzü tamamen açık olduğu için koymadım.


1 Temmuz 2013 Pazartesi

"BİR SONRAKİ DİRENİŞ SEVİP DE KAVUŞAMAYANLARA GELSİN"

Ankara'da yapılan Gezi protestolarına katıldıkları için "örgüte üye olmak, örgüt propagandası yapmak, görevi yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar verme" suçlarından tutuklama istemiyle 19 kişi mahkemeye sevk edilmişti. TMK'nın (Terörle Mücadele Kanunu) 10. maddesiyle görevli 1 Nolu Hakim Abdullah Bahçeci tarafından dün sabah saatlerine kadar sorgulana şüphelilerden 15'i tutuklanarak Sincan F Tipi Cezaevi'ne gönderilirken, 4'ü adli kontrolle serbest bırakıldı. Böylece eylemlerle ilgili yapılan operasyonlar sonucu 48 kişiden 36'sı tutuklanmış oldu.

YARATICI DİRENİŞ!
Gezi eylemleri boyunca espiri konusu olan bir çok olayı şüphelilerin hakimlik sorgusu sırasında yaptıkları savunmalara da konu oldu.
Sorgunun ardından adli kontrol uygulamasıyla serbest bırakılan avukat olmak için ruhsat başvurusunda bulunan Mehmet Fetik A. ifadesinde şunları söyledi:
"İsterdim ki bu halk direnişi Türkiye'de Sinema Tek olma özelliği gösteren Emek Sinaması'na yönelik olsun. Burada yazılan sözlere bakarsak, 'TOMA'ladıkça kaçan ateş böceğim misin', 'TOMA'larla sekiz gündür beraberiz ciddi düşünüyoruz', 'yaz mevsimine girerken direnişe gittim iki kilo verdim' gibi sözler... Dünyaca tanınan bir müzik grubunun 'eylemci misin vay vay çapulcu musun vay vay' şarkısıyla desteklediği, 80 yaşında bir teyzenin biber gazına limonun değil sirkenin daha iyi geldiğini öğrendiği, topyekün bir hak arama eylemine dönüştüğü, bu nedenle hak arama eyleminin bu yaratıcılıkla değerlendirilmesi gerektiğini, eğer suç delili sayılacaksa evimizden çıkan Uykusuz ve Penguen dergilerinin de soruşturma kapsamına alınması gerektiğini düşünüyorum. Yaratıcı direnişin ürünü olarak bir sonraki isyan sevip de kavuşamayanlara gelsin diyorum."

FAİZ LOBİSİ BENİM
Tutuklanan 13 kişiden Yener Ç., ifadesinde, "Gösterilere katılan 2,5 milyon insan önce çapulcu, sonra faiz lobisi, sonra marjinal grup, daha sonra da dış mihraklar olarak nitelendirildi. Bu nitelenen isimlere dahil biri olarak Brezilya'da bulunmak isterdim. Eylemler devam edeceğe benziyor. Mücadele sürdükçe sizin karşınıza yeni kişiler gelecektir. Herkesin cezaevine alınması, ülkeyi büyük bir cezaevine dönüştürecektir" dedi.

TERCİHİ PENGUEN DEĞİL EYLEM
Umut T. eylemlere katıldığını, ancak suçlamaları kabul etmediğini belirterek, "Gezi Parkı'nda başlayan hak arama eylemlerine televizyon kanallarında Penguen seyretmeyen kişiler gibi katıldım. Ethem Sarısülük'ü öldüren ve meşru müdafaa altında tutuksuz yargılanmasına karar verilen polis ve diğer polislerin yaptıkları karşısında da taş atmam meşru müdafaa olarak görülmelidir" dedi.

EMNİYETİN KİMLİK TESPİTİ: AYAKKABI, TİŞÖRT, BARET
Emniyetin, eylem sırasında yüzü kapalı görüntülenen kişileri ayakkabı ve tişörtüne bakarak kimlik tespiti yaptığı ortaya çıktı. Hakimlik sorgusunda da sorulan bu tespitlere Deniz Can A., "TEM Şube'deki bir resimde saçımın benzerliğinden dolayı burada bulunmaktayım. Polis bu kişiyi açık tenli olarak belirtmiştim, ben esmerim. Evimde bulunan ayakkabıyla ilgili olarak resimdeki ayakkabıdaki soketler renkli, benimkiler ise renksizdir" yanıtını verdi.
Hasan K. ise, "Polisler beni almaya geldiğinde ayakkabı ve çantamı sordular. Ben de çantama gömleğimi koyup başka bir şey almadan çıktım. O çanta binlerce kişide vardır. Emniyete geldiğimizde o çantaya suçun iliştirilmesi sıkıntılı bir durum. Ayrıca ayakkabımın rengi kahverengi değil yeşildir" açıklamasını yaptı.
Cem L. de evinde bulunan baretlerin delil olarak gösterildiğini belirterek, "Maden mühendisiyim, iş güvenliği uzmanı olarak görev yapıyorum. Saha denetcisiyim. Polisler odama girdiğinde baretleri alıp delil olarak koydular. Ülkede genel olarak maden mühendislerinin evinde baret vardır" dedi.
(Çınar ÖZER)

SAVCI:BARİKAT KURARAK NEDEN SEYAHAT HAKKINI ENGELLEDİNİZ? ÇAPULCU:YAŞAM HAKKI SEYAHAT HAKKINDAN ÖNEMLİ


Ankara'nın çeşitli semtlerinde devam eden Gezi protestolarının hemen hepsinde eylemciler yollara çöp konteynerleri ve inşaattan alınan malzemelerle büyüklü küçüklü barikatlar kurdu. Bu nedenle, yapılan gözaltılarda eylemcilere "seyahat ve ticaret özgürlüğünü engellemek" suçlaması da yöneltildi. Eylemelere katıldığı için "örgüt üyesi olmak" suçunda tutuklanan Halkevleri üyesi Sıla Uzunpınar ise, savcılığa verdiği ifadesinde barikatları neden kurduğunu anlattı.

YOLLARI POLİS KAPATTI
İfadesinde Gezi Parkı'nın yıkılıp yerine Topçu Kışları yapılmasından "çevreci biri olarak" rahatsız olduğunu söyleyen Uzunpınar, "Demokratik haklarını kullanan insanlar Kızılay'da ya da başka yerlerde kendiliğinden bir araya geldiler. İnsanların kamu düzenini bozmak amacıyla hiçbir eylem olmadı. Aksine yollar polisin müdahalesi sonucu trafiğe kapandı. Çok insanda mağdur oldu. Ben sınavlarıma gidemedim" dedi.

MEŞRU MÜDAFAA ARACI "TAŞ"
Uzunpınar, eylemlerde yüzünü gizlenmek amaçlı kapatmadığını belirterek, "Akciğer hastasıyım. Yoğun miktarda atılan gaz bombası nedeniyle sağlık sorunu yaşadığım için doktorlardan aldığım tıbbi maske olarak adlandırılan maskeyi kullandım. Güvenlik güçlerine de taş atmadım. Çok sayıda gaz bombası atıldı ve bazı göstericiler yaralandı. Ben de meşru müdafaa amaçlı yerden bir tane cisim elime aldım. Sadece içinde bulunduğum ortamdan panikle gösterilmiş bir reflekstir" dedi.

TOMALARIN HIZINI KESMEK LAZIM
Savcının "Yola barikat kurmak suretiyle seyahat ve ticaret neden engellemeye çalıştınız?" sorusuna ise Uzunpınar şu yanıtı verdi:
"Yola barikat kurarak insanların geçişini engellemek gibi bir amacımız yoktu. Bir kaç çöp torbası yola konuldu. Çünkü eylemeler sırasında aralarında yaşlı insanların da bulunduğu kalabalığın üstüne 80-90 km hızda TOMA ve Akrep isimli zırhlı araçlar sürülüyordu. O insanları koruyabilmek en azından araçların hızını yavaşlatabilmek için hemen orada bulduğumuz çöp torbalarını yola koydum. Gerçek anlamada yolu kapatmaya yönelik sağlam dayanıklı, önceden hazırlanmış veya temin edilmiş bir eşya bulunmamaktadır. Amacımız tamamen kendimizi korumaktı. Kaldı ki yaptığımızın doğru olduğunu sonradan anladık. Yaşam hakkının ticaret ve seyahat hakkından daha önemli olduğunu düşündüğümüzde yaptığımızın doğru olduğunu ve pek çok kişinin hayatını en azından sağlığını koruduğumuzu düşünüyorum. Çöplerin zırhlı araçları durduramayacağını ben de biliyorum. Ancak hızını kesmesi, insanların zaman kazanması açısından konuldu."

MESELA BİRKAÇ AĞAÇ DEĞİL
Uzunpınar, savcının "Eylemlere katılmaları yönünde kimlere çağrıda bulundunuz?" sorusuna ise, "Bu kendiliğinden gelişen bir halk hareketidir. Kimsenin çağrısına yönlendirmesine ihtiyacı yoktur. İnsanların siyasal iktidarın 11 yıllık bireylerin temel tercihlerine kadar varan müdahalelerine yönelik birikmiş tepkilerini ortaya koydular. Mesela bir kaç ağaç değildir. Bu toplumsal bir vakadır. Başbakan Erdoğan'ın da bunu görmesi gerekir" şeklinde cevap verdi.
(Çınar ÖZER)

AKREPTE TACİZ İDDİASI

Dikmen'de yapılan Gezi protestolarında gözaltına alınan yüksek lisans öğrencisi genç kadın, gözaltına alınırken polisler tarafından taciz edildiğini daha sonra akrep adı verilen müdahale aracına bindirildiğini ve tacizin orada da devam ettiğini iddia etti.
Ankara Dikmen'de yaklaşık 1 aydır devam eden Gezi protestoları sonunda yüzlerce insan gözaltına alındı. Kimi Ankara Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube'de ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılırken kimi de savcılığa sevk edildi.
27 Haziran'da yapılan eylemde polis müdahalesi sonrası gözaltına alınanlarda birisi de yüksek lisans öğrencisi E.K oldu. Genç kadın Emniyette verdiği ifadesinde polisler tarafından tacize uğradığını söyledi.

"ALIN ALTINIZA EZİN"
E.K ifadesinde olay anını şöyle anlattı:
"Gezi Parkı eylemlerini bireysel olarak katılıyorum. Perşembe günü de Dikmen'deki Gezi Parkı eylemelerine katıldım ve yanında komşumuzun 17 yaşındaki oğluyla birlikte oradaydık. Herhangi bir barikat kurma, ateş yakma, yok kesme olayı olmadı. Polis dağılın uyarısında bulunmadan müdahale etti. Yanımdaki arkadaşımın yaşı küçük olduğundan paniklediği için bir kıraathaneye girdik. Müdahale devam ettiği için oradan ayrılamadık. Sonra çevik kuvvet polisleri geldi ve beni ve yanımdaki arkadaşımı darp ederek gözaltına aldı. Arkadaşım küçük olduğu halde ve hiçbir şekilde polise mukavemet etmediğimiz halde arkadaşımın sırtına ve kafasına vurdular. Beni de akrebe bindirip taciz ettiler. Bir polis göğsümü sıkarken diğeri kalçamı ve cinsel bölgemi elleyerek taciz etti. Akrebe bindirdikten sonra polis amiri olduğunu söyleyen biri 'Bu a...k.. koltuklara oturtmayın. Alın altınıza ezin' dedi. Bunun üzerine yanımda olan polis bacağımın üzerine oturdu biri kolunun dirseği ile önce göğsüme sonra boynuma elini koydu. Bu hareket sürekli devam etti. Daha sonra emniyete getirdiler. Beni yakalayan polisler bellidir. Hapsinden şikayetçiyim"
(Çınar ÖZER)