27 Kasım 2012 Salı

BİRİ MERDİVEN ALTINDA YATTI BİRİ SİYASİ MAHKUMLARLA KONUŞTURULMADI - REDHACK DAVASINDA TUTUKLU YARGILANANLAR KONUŞTU



RedHack üyesi oldukları iddiasıyla 24 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanan ve ilk duruşmada tahliye edilen Duygu Kerimoğlu ve Uğur Cihan Oktulmuş yaşadıklarını anlattı. Kerimoğlu, "Bu soruşturmanın amacı insanları internetten soğutmak, korkutmaktı. 'RedHack çökertti, biz de bunları yakaladık' demek için yaptılar. Biz onları takip eden sadece 10 kişiyiz. Binlerce insan var. Kaç kişiyi alabilecekler?" derken, Oktulmuş, "Hakkımızda delil bulamadılar ama bizi suçlamak zorundaydılar. Çünkü dosyanın altından kalkmaları gerekiyordu" dedi.
RedHack üyesi oldukları iddiayla 10 kişi, "Silahlı terör örgütüne üye olmak, açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etmek, kişisel verileri, hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak, bilişim sisteminin işleyişini engellemek veya bozmak, bilişim sistemine hukuka aykırı olarak girmek ve orada kalmakla" suçundan 24 yıla kadar hapis cezasıyla yargılanıyor. Mersin Üniversitesi’nde uzaktan eğitimle iki yıllık Bilgisayar Teknolojileri ve Programlama Bölümü okuyan Duygu Kerimoğlu için delil, internetteki profil sayfasında RedHack'in eylemlerini övmesi ile Deniz Gezmiş ve Yılmaz Güney fotoğrafları olmuştu. Tarsus'da Lise son sınıf öğrencisi Uğur Cihan Oktulmuş da RedHack grubunun lideri olduğu iddia edilen "Manyak" rumuzlu kişiden talimat alarak, Youtube'ye video yüklemek ve  Ankara Emniyeti'nin sitesine girmekle suçlanmıştı. Bu nedenlerle 9 ay boyunca Sincan Cezaevi'nde tutuklu kalan Kerimoğlu ve Oktulmuş yaşadıkları gözaltı süreci ve cezaevi günlerini anlattı.

"MERDİVENALTINDA YATTIM"
Duygu Kerimoğlu: Sabah saat 5-6 gibi yaklaşık 70 polis evime geldi. Sanki seri katil alacaklarmış gibiydi. İlk defa yaşadım böyle bir şeyi. Sokakları kapattılar. Panzerlerle gelmişlerdi. Neden gözaltına alındığımı, ne olduğunu Ankara'da iki gün sonra öğrendim. 5 gün gözaltına kaldım. 5 gün boyunca uyutmadılar. Zaten uyuyacak yer de yoktu. Geceleri amirlerle görüşmeye götürülüyorlardı. Ben avukatsız ifade vermeyeceğimi söylediğimde geri götürüyorlardı... Beni çıplak aradılar. Önce görüş odasında, sonra koridorda aradılar. Tokama kadar her şeyimi aldılar. Her şeyi "sen suçlusun" mantığıyla yaptılar. Aslında kolluk kuvveti bizi korumak için vardır ama öyle olmadı bu sefer.
Savcılıktan sonra sevk edildiğim mahkemede tutuklanarak, Sincan Cezaevi'ne götürüldüm. İki gece tek başıma yattım. Sonra beni adli koğuşa soktular. Bana "Seni burada barındırmayız" diyorlardı. Çünkü biz bir yandan da "siyasi" olarak gösteriliyorduk. Bu duruma itiraz ettik, beni siyasi koğuşa geçirdiler. Bu sürede 8 koğuş gezdim. Bazı koğuşlar iki katlı. Koğuşlarda yer olmadığı için merdiven altında yatmak zorunda kaldım. Oraya yatak attılar... Cezaevinde kaldığım süre boyunca bana bilgisayar sağlamadıklar için derslerime giremedim. Bilgisayara oturduğum zaman yanımda iki görevli oluyordu ve nasıl terörize ettilerse, her tıkladığım şeyin hesabını veriyordum...
1 Mayıs Marşı, Grup Yorum şarkılarının neden bilgisayarımda olduğunu sordular. Babamla bilgisayar üzerinden yaptığım konuşmalarımı bile sordular. Bunları da dosyaya koymuşlar. Bu soruşturmanın amacı, insanları internetten soğutmak, korkutmaktı. 'RedHack çökertti biz de bunları yakaladık' demek için yaptılar. Biz onları takip eden sadece 10 kişiyiz. Binlerce insan var. Kaç kişiyi alabilecekler? Cezaevi benim için garip bir tecrübe oldu."

"CEZA ALACAĞIMIZI DÜŞÜNÜYORUM"
Uğur Cihan Oktulmuş: Sabah saatlerinde, 8-9 gibi, polis evimize geldi. Ne olduğunu söylemediler. Bilgisayarıma, hard disklerime el koydular. Aralarında internetle ilgili bir durum varmış gibi konuşuyorlardı. Ankara'ya getirildiğimde öğrendim. Emniyet'te 4 gün kaldım. Daha sonra Sincan Cezaevi'ne gönderildik. Önce bizi adli koğuşa koydular. Ama "örgüt" olduğumuzu söyledikleri için ayrı ayrı koğuşlarda tutulduk. Daha sonra F tipine koydular. Siyasi tutuklularla spora çıkmamız, konuşmamız yasaklandı. Yani neredeyse 8 ay boyunca tecrit tutulduk. Yanımda sadece Alaittin Karagenç vardı. Onunla konuşuyorduk.
Hakkımızda delil bulamadılar ama bizi suçlamak zorundaydılar. Çünkü dosyanın altından kalkmaları gerekiyordu. Bir yerden sokmak istediler bizi. O yüzden 'terörden' aldılar... Dava şimdilik iyi gidiyor ama ceza alacağımızı düşünüyorum. Çünkü delil yokken bile beraat vermediler."

TUTUKLU KALMADI
İddianamede adı geçen fakat tebligatlar kendisine ulaşmadığı için ifade vermeye gelemeyen ve bu nedenle hakkında tutuklama kararı çıkarılan Reşit Pınaroğlu da dün yapılan ek duruşmada serbest bırakıldı. Geçen hafta gözaltına alınan ve İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tutuklanan Pınaroğlu, duruşmanın olduğu gün, duruşma başladıktan bir saat sonra İstanbul'dan yola çıkarılmıştı. Duruşmaya yetişemediği için savunmasını veremeyen Pınaroğlu, bu nedenle geceyi Sincan Cezaevi'ne geçirdi. Dün Ankara 13. Bölge Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin karşısına çıkartılan Pınaroğlu savunmasında, "Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün sitesine hiç girmedim. Müzik arşivciliği yapıyorum. Bilgisayarımda da bu verilerin haricinde herhangi bir suç unsuru yoktur. Tahliyemi istiyorum"  dedi. Mahkeme heyeti de Pınaroğlu'nun tahliyesine karar verdi.
(Çınar ÖZER)







26 Kasım 2012 Pazartesi

REDHACK DAVASI - DURUŞMAYA GETİRİLEMEDİ, SAVUNMASI ALINAMADI, TUTUKLU KALDI


RedHack davasının ilk duruşmasında tutuklu yargılanan 3 sanığın tahliyesine karar verildi. Kendisine ulaşılamadığı ve ifade vermediği için kaçak sayılan Reşit Pınaroğlu ise geçen hafta İstanbul'da tutuklanmasına rağmen duruşmadan bir saat önce yola çıkartıldığı için duruşmaya yetişemedi. Pınaroğlu, bu yüzden RedHack davasının tek tutuklu sanığı olarak kaldı.

RedHack isimli hacker grubunun üyesi oldukları iddia edilen  ve aralarında üniversite öğrencilerinin de bulunduğu 3'ü tutuklu 10 kişi hakkında açılan dava dün Ankara 13. Bölge Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.

CHP'LİLER DURUŞMADA
Duruşmaya "Silahlı terör örgütüne üye olmak, açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etmek, kişisel verileri, hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak, bilişim sisteminin işleyişini engellemek veya bozmak, bilişim sistemine hukuka aykırı olarak girmek ve orada kalmakla"  suçlamasıyla 24 yıla kadar hapis cezası istenilen sanıklar ile avukatları katıldı.  Sanıkların yakınları ve CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Manisa Milletvekili Özgür Özel, İzmir Milletvekili Erdal Aksünger ile CHP Gençlik Kolları Başkanı Emre Doğan da duruşmayı takip etti.  İddianamede müşteki olarak gösterilen Denizli Vergi Daire Başkanlığı'ndan avukat Asuman Erduman da duruşmaya katıldı. Erduman, İçişleri ve Maliye Bakanlıkları adına da davaya katılmayı talep etti.

AH BU RİNG ARAÇLARI!
Duruşma, tutuklu sanıkları Sincan Cezaevi'nden getiren ring aracının yolda arıza yapması nedeniyle bir saat geç başladı. Ayrıca dosyada adı geçen ancak kendisine ulaşılamadığı ve ifadesi alınamadığı için kaçak sayılan Reşit Pınaroğlu da geçen hafta İstanbul'da tutuklanmasına rağmen duruşma saatinden sadece bir saat önce ring aracıyla yola çıkartıldığı için duruşmaya yetişemedi. Mahkemenin Pınaroğlu'nun tutuklandığından ve getirildiğinden haberinin olmaması da dikkat çekti.

MERAK ETTİM O KADAR
Tutuklu sanık Alaittin Karagenç savunmasında, bilirkişi raporunda suçlamaları kanıtlayacak bir delil bulunamadığını söyledi. RedHack'i merak ettiği için takip ettiğini söyleyen Karagenç, "Merak en temel insan özelliğidir. Küçücük çocuklar meraktan ellerini ateşe sokar. Bizler bugün bilişim çağında yaşıyoruz. İnternette her türlü bilgiye ulaşabiliyoruz. Günde yüzlerce siteye giriyorum. RedHack ile Manyak'la da bu şekilde tanıştım. RedHdack’i internetten, merakımdan tanıdım. Yalnız bunlarla ilgili hiçbir talimat ve emir almadım. Bu soruşturma ihbar üzerine başlıyor. İhbarcının güvenirliği nedir? Benim için Maraşlı Alaattin diyor. Çok asılsız ihbar yapılmıştır. Delillerden değil, ihbarlardan biz tutuklandık. İhbarlar üzerine bizdeki bilgiler toplanmıştır. Emniyet çağırsaydı, gider bilgi verirdim" dedi.

HACKLEME BİLGİM YOK
Tutuklu sanıklardan lise son sınıf öğrencisi Uğur Cihan Oktulmuş savunmasında bilgisayar bilgisinin herhangi bir siteyi çökertecek kadar olmadığını bilgisayarında da bu tür işlerde kullanılan programların olmadığını söyledi. "Kızıl Can Yıldız" kullandığı iddia edilen Oktulmuş, "Bu rumuzu ben kullanmıyorum. Bu ismi kullanan kişi aynı zamanda Manyak ismini kullanan şahıstır. Ankara Emniyeti’nin sitesine girildiğini ben Facebook’tan öğrendim. Ankara Emniyeti’nin sitesine girildikten sonra internetteki bir sohbet sitesinde Manyak isimli kişi ile konuştum. Bu konuşmam, emniyetin sitesinin çökertilmesinden sonra oldu. Aramızdaki konuşma NTV’nin yaptığı bir haber videosunun Youtube’ye yüklenmesiyle ilgilidir" dedi.

İMAJ BÖYLE DÜZELTİLMEZ
Oktulmuş'un avukatı Murat Yılmaz, soruşturmada yapılması gerekenin "bu çocuklar siteye girdi mi, girmedi mi?" sorusuna yanıt verilmesi olduğunu belirterek, " Bu yapılsaydı bu dava açılmazdı. Manyak rumuzlu kişi her şeyi tek başına yaptığını söylüyor zaten. Emniyete girildiğini müvekkilim bu kişiden öğreniyor. Ankara Emniyeti bu şahsa ulaşamadığı için, bununla görüşen herkesi buraya getirip prestij kurtarmaya çalışıyor. Ama bu böyle olmaz. Bir güvenlik açığı varsa bu böyle kapatılmaz" dedi.

"HACKLEMEYİ BİLSEM 5 YILDIR OKUMAM"
Mersin Üniversitesi’nde uzaktan eğitimle iki yıllık Bilgisayar Teknolojileri ve Programlama Bölümü okuyan Duygu Kerimoğlu ise hack yapmanın üst düzey bilgisayar bilgisine sahip  olmak gerektiğini belirterek, "Bu düzeyde bilgisayar bilgim olsa iki yıllık okulun, beşinci yılında olmazdım "dedi. Tek yaptığının bu konular hakkında haberleri okumak olduğunu belirten Kerimoğlu, hakkında delil olarak sunulan Yılmaz Güney ve Deniz Gezmiş'inde terör örgütü üyesi olmadıklarını söyledi. Vatan ve Radikal gazetelerindeki haberleri paylaşmanın da suç olmadığını belirtti.

"PSİKOLOJİM BOZULDU" DEDİ, AĞLADI
Devlet memuru olan fakat soruşturma aşamasında 5 ay tutuklu kaldığı için işinden olan Taşkın Yasak ise savunma yaparken gözyaşlarını tutamadı. Yasak, örgüt davasında yargılandığının kendisini çok etkilediğini belirterek, "İş dışında bilgisayara dokunamıyorum. Bu dava nedeniyle psikolojim bozuldu "dedi. Tutuksuz sanıklardan Devrim Ali Avcu'da, suçlamalarını  evinde bilgisayar ve internet olmadığını söyledi.

DAVADA BİR TUTUKLU KALDI
Duruşma Savcısı Kemal Çetin, sanıkların suçla bağlantılarının kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespiti için bilirkişi raporu aldırılmasını, tutuklu sanıkların tahliyesini ve Pınaroğlu’nun tutukluluğunun, savunmasının alınmasından sonra değerlendirilmesini talep etti. Mahkeme heyeti de, tutuklu sanıkların tahliyesine, tutuksuz sanıklar hakkındaki adli kontrol uygulamasının kaldırılmasına ve Pınaroğlu’nun yakalama emrinin yerine getirilmesi ve tahliyesini savunmasının alınmasından sonra değerlendirilmesine karar verdi.

MALİYE DEĞİL İÇİŞLERİ MÜDAHİL OLDU
Mahkeme Maliye Bakanlığı’nın davaya katılma talebi ise suçtan zarar görme ihtimali bulunmadığı gerekçesiyle reddederken, İçişleri Bakanlığı’nınki ise suçtan zarar görme olasılığı gerekçe gösterilerek, kabul etti. Duruşma, dava dosyası üzerinde, iddialarla ilgili bilirkişi incelemesi yaptırılmasına da karar vererek, duruşmayı erteledi.

REDHACK DURUŞMAYI PROTESTO ETTİ
Yargılanan kişilerin kendileriyle ilgisi olmadığını belirten RedHack grubu, davayı protesto etmek için duruşmanın başlamadan önce Twitter hesaplarından Anayasa Mahkemesi'nin internet sitesini yeniden çökerttiğini duyurdu.

"DAVA SÜRERKEN HACKLEME DEVAM ETTİ"
Cihaner, davanın, Türkiye’deki birçok davaya benzediğini öne sürerek, ”terör örgütü” kavramının, davada geniş şekilde yorumlandığını savundu. Sanıkların, milyonlarca insanın yaptığı eylemleri yaptığını ve hacker olduklarının ispatlanamadığını iddia eden Cihaner, ”Bu gençler, ibreti alem için tutuklanmış gençlerdir. Bu şüpheliler ring aracındayken, Anayasa Mahkemesi’nin sayfası yeniden hack’lenmiştir. Bu da bu çocukların şantaj amacıyla tutulduklarını göstermiştir” dedi. Manisa Milletvekili Özel de ”Her ülkenin baharı sosyal medya üzerinden geldi. Bu dava, bunu önlemek için açılmıştır” iddiasında bulundu.
(Çınar ÖZER)

25 Kasım 2012 Pazar

BY CHAOS'UN (BAY KAOS) KEHANETİ


RedHack üyesi oldukları iddia edilen 10 kişi hakkında, gözaltılar başlamadan 13 gün önce "By Chaous" rumuzuyla Emniyet'e gönderilen mailde ilginç bir 'kehanette' bulunulduğu ortaya çıktı. "Kimse kimseyi tanımaz olayı yalan" denilen ihbar mailinden sonra gözaltına alınan bütün zanlıların ifadelerinde "birbirlerini tanımadıklarını" söylemeleri dikkat çekti.


Son olarak Anayasa Mahkemesi’nin internet sitesini hackleyen, birçok devlet kurumunun sitesini hacklemeleriyle tanınan RedHack isimli hacker grubuyla ilgili yürütülen soruşturma kapsamında, aralarında üniversite öğrencilerinin de bulunduğu 3'ü tutuklu 10 kişi hakkında "Silahlı terör örgütüne üye olmak, açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etmek, kişisel verileri, hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak, bilişim sisteminin işleyişini engellemek veya bozmak, bilişim sistemine hukuka aykırı olarak girmek ve orada kalmakla"  suçlamasıyla 24 yıla kadar hapis cezası istenilen dava bugün Ankara 13. Bölge Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek.

DENİZ GEZMİŞ RESMİ
Dava dosyasında delil olarak, sanıkların bilgisayarlarında Emniyetin internet sitesinden herkesin indirebileceği ihbar mailleri örnekleri, RedHack ile ilgili haberler, sosyal paylaşım sitelerinde takip ettikleri kişilerin listeleri, bilgisayarlarında bulunan ve "soruşturma konusuyla ilgisi olduğu değerlendirilen" Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya, Mahir Çayan gibi isimlerin resimleri ve msn konuşmaları yer aldı.

13 GÜN ÖNCEDEN BİLMİŞ!
Dosyada dikkat çeken bir diğer belge ise "By Chaos" (Bay Kaos) adli bir kişiden hacker grubuna üye oldukları iddiasıyla yargılanan kişiler hakkında 7 Mart 2012 tarihinde Emniyete gönderilen mail oldu. Gözaltı işlemleri başlamadan 13 gün önce atılan bu mailde"Kimse kimseyi tanımaz olayı yalan" denilirken, 13 gün sonra gözaltına alınan tüm zanlıların "birbirlerini tanımadıklarını" söylemeleri dikkat çekti.

EMNİYETİN DURUMU VAHİM
Bazı kişilerin isimleri ve mail adreslerinin yazıldığı "Chaos'tan bir kaç tavsiye" başlığıyla atılan mail şöyle: "Gazete ve internet sitelerinde emniyet sitesinin RadHack grubunca hacklendiğini okuyorum. Sitenizdeki birçok mesajı yayınlamışlar. Geçmiş olsun. Bu da sizin beceriksizliğinizin ürünü. Ben bir süre bu grupta yöneticilik yaptım. Öyle dedikleri gibi kimse kimseyi tanımaz olayı yalan. Bal gibi birbirimizi tanırız. Sonuçta hepimiz aynı yoldayız. Benim söyleyeceklerim bitmiş durumda olan bir grubun sanki faal gibi gösterilmesi. Size bazı bilgiler vermek istiyorum."
Grubun yapısından ve üyesi olduğu iddia edilen kişilerden bahsedilen mailin sonu ise şöyle: "Web sunucunuz tanrıya emanet. Mail sunucunuzu hiç sormayın apaçi ve gmail kullanıyorsunuz ama güvenlik güncellemelerini ihmal ediyorsunuz. Bunu bir tek RedHack değil herkes biliyor. Ama RedHack korkmadı ve içeri girdi. Suç sizde şifrelerinizi 123456 yapmayın. Bu arada biraz çalışırsanız RedHack timin seviyesine ulaşabilirsiniz. Hadi size kolay gelsin"

DESTEK MESAJI TUTUKLATTI
10 kişi hakkında hazırlanan iddianamede RedHack'in sosyal medyada paylaştıkları belge ve bilgileri kendi profillerinde paylaşmaları, grubun sitesine girmeleri şüpheliler hakkında toplanan deliller arasında yer aldı. Şüphelilerden Erbay Değer'in sosyal paylaşım sitelerindeki kendi profil sayfasında, RedHack'i takip etmesi, Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün internet sitesinden alınan belgeleri paylaşması, devletin güvenlik güçleri hakkındaki yorumları "aşağılamaya yönelik" olarak değerlendirildi ve delil olarak sayıldı. Tutuklu üniversite öğrencisi Duygu Kerimoğlu'nun ise, profil sayfasında RedHack'in eylemlerini övmesi ve "Üstlendiğiniz görev mükemmel yerine getiriyorsunuz, bizler sizleri seviyoruz" ifadesini kullanmasına ilişkin olarak "şahısları tanıdığı ve RedHack'in kendi internet sitesinde yayınladıkları tüzüklerinde belirtilen görevler çerçevesinde çalıştığı anlaşılmıştır" denildi.  Şüpheli Özgür Matin Aktaş'in sosyal paylaşım sitelerindeki profili ve mail adresinde sadece arama yapıldığı belirtildi. Aramaların sonucunda "delil" niteliğinde herhangi birşey yazılmadı.
(Çınar ÖZER)




24 Kasım 2012 Cumartesi

TACİZ DAVASINDA VAHİM "ÇIĞLIK TESPİTİ"



Gittiği dersanenin müdürü, aynı zamanda da matematik öğretmeni olan kişinin tacizine uğradığını söyleyen 17 yaşındaki kızın iddiası üzerine açılan davada mahkeme heyeti vahim bir "keşif" yaptı. Taciz mağduru kızı da yanlarına alarak dersaneye giden heyet, mübaşiri olayın olduğu odaya koyarak bağırmasını istedi ve dışarıya sesin gelip gelmediğini kontrol etti. Mahkeme heyetinin, "mağdur kızın olay anında bağırması halinde veya iddia ettiği gibi sanığın kızın arkadan bağırması halinde bu sesin duyulması gerektiği" yönündeki tutanağı da dava dosyasına konuldu.

"BİZ BİRBİRİMİZE BENZİYORUZ"
17 yaşındaki H.A, Mart ayında, üniversite sınavına hazırlık amacıyla annesiyle birlikte kayıt yaptırmak için G. dersanesine gitti. Dersanenin sahibi, aynı zamanda matematik öğretmeni olan M.H.G ile görüştükten sonra H.A'nın kaydı yapıldı. Ardından da genç kız dersaneye gitmeye başladı. Yaklaşık bir ay sonra, H.A'nın arkadaşının mahkemedeki ifadesine göre, sanık M.H.G, bir Cumartesi günü ders bitiminde yanına gelerek, "H.A'nın sormak istediği birşey varsa, yarın yanıma gelebilir" dediğini, bunun üzerine H.A'ya mesaj atarak durumu bildirdiğini söyledi.
H.A savcılığa verdiği ifadesinde, ertesi gün M.H.G'nin odasına gittiğini, müdürün, kendisine üniversitede okumak istediği bölüme ilişkin sorular sorduğunu anlattı. Odanın kapısının açık olduğunu, ancak bir süre sonra M.H.G'nin, temizlik görevlisine kapıyı kapattırdığını anlatan H.A, "Odasında bulunduğumuz süre boyunca kendisine 'hocam' diye hitap etmememi istedi. Bir ara, 'Seni benden iyi kimse anlayamaz. Beni eşim de anlamaz, seni ailen anlamaz' dedi. Bizim birbirimize çok benzediğimizi söyledi" dedi.

"BENİ SATMA"
H.A yaşadığı taciz olayını ise şöyle anlattı:
"Konuşma sırasında bir ara yanıma geldi. 'Dersler önemli değil. Sen Pazar günleri gel. Ailen bizi ders çalışıyor olarak bilsin. Sohbet ederiz' dedi. 33 yıllık psikolog olduğunu söyledi. Elimden tuttu. Sonra kendisine sıkıca sarılmamı istedi ve yanağımdan bir kere öptü. Konuşmalar sırasında, 'seninle sırlarımı paylaşabilir miyim? Şu anda sana tokat atsam bunu gidip annene söyler misin, beni satar mısın? Şu an uç noktadayız. Benimle ilgili yapmak istediğin bir şey var mı? Bana sarılmak, öpmek, tokat atmak gibi' dedi. Ben de böyle şeyler yapmak istemediğimi söyledim. Son olarak 'Şu an uç noktadayız' diye yanıma gelerek iki eliyle kafamdan sıkıca tuttu, kaldırdı. Yanağımdan öper gibi yaparak iki kez dudağımdan öptü. Ben çantamı alıp kapıya yöneldim. Bana 'Gidersen intihar ederim' dedi. Ben de 'Engel olursanız intihar ederim' dedim. Hızla odadan çıktım. Arkamdan gelerek 'Beni satma' diye seslendi."
Dersaneden eve dönen ve olayı ailesine anlatan H.A, karakola giderek suç duyurusunda bulundu. Kollukta verdiği ifadesinde olayı anlatan H.A bağırması üzerine, M.H.G'nin kapıdan çekildiğini söyledi. H.A'nın ifadesi sonrasında M.H.G aynı günün akşamı polisler tarafından gözaltına alındı.

62 YILA KADAR HAPİS İSTENDİ
M.H.G savcılık ifadesinde, "H.A'nın üniversitede okumak istediği bölüm hakkında konuştuklarını, kapının açık olduğunu ve bir taciz olayının olmadığını" iddia etti. Dersanedeki diğer öğretmenler de savcılık ifadelerinde, herhangi bir şey görmediklerini ve bağırma duymadıklarını söylediler. Savcılık ifadesinden sonra M.H.G serbest bırakıldı.
Soruştuma sonunda M.H.G hakkında "çocuğun cinsel istismarı" suçundan 15 yıldan 20 yıla, "cinsel istismar amaçlı olarak çocuğu alıkoyma" suçundan da 12 yıldan 42 yıla kadar olmak üzere toplam 27 yıldan 62 yıla kadar hapis cezası istemiyle Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı.

İLK CELSEDE ÇIĞLIK KEŞFİ
"H.A'nın duygu durumunda dalgalanmalar yaşandığı, psikolojik olarak olaydan olumsuz etkisinin devam ettiği, verdiği ifadenin güvenilir olduğu, verdiği ifade doğrultusunda da ruh sağlığının olumsuz olarak etkilenmiş olabileceği" doktor raporuyla kaydedildi. Ancak mahkeme heyeti davanın ilk duruşmasında çarpıcı bir karar aldı. Tanıkların "dersanede herhangi bir ses duymadıklarını" söylemesi ve H.A'nın kollukta verdiği ifadesinde, "bağırdığını" söylemesi, mahkemede ise "bağırıp bağırmadığını hatırlamadığını" belirtmesi üzerine, mahkeme "çığlık keşfi" yapılmasına karar verdi.

MÜBAŞİRE "BAĞIR" DEDİLER
Bu karar doğrultusunda, mahkeme heyeti geçtiğimiz Salı günü dersaneye keşfe gitti. Keşifte H.A, sanık M.H.G, taraf avukatları ile tanıklar da hazır bulundu. Olayın yaşandığı odaya giren mübaşirden bağırılması istendi. Mübaşir, odanın içinden "Sesim geliyor mu?" diye bağırdı. Bu şekilde yapılan keşif tutanaklara şöyle geçti:
"Herhangi bir bağırma anında dersanenin, dersliklerin açık ve kapalı olmaması halinde duyulması ya da duyulmaması konusunda mübaşir A.D. sanığın ve mağdurenin bulunduğu odaya konuldu. Odanın kapısı açık ama sekreteryanın kapısı kapalı olduğu halde bağırması istendi.

DUYULABİLİRMİŞ
Bu bağırma sesinin sekretaryanın dış kapısı önünde duyulduğu, ama koridorun orta kısmında duyulmadığı görüldü. Mağdurenin merdivenlerden inerken sanığın arkasından 'beni satma' şeklinde bağırdığı iddia edildiği ve böyle bir bağırmanın duyulup duyulmayacağı konusunda sanığın aynı şekilde bağırması istendi. Mahkeme üyelerinin her biri bir deslikte, bilirkişi de bir başka derslikte olduğu halde beyanlarında koridorda böyle seslerin olması halinde duyulabileceğini beyan ettiler."
(Çınar ÖZER)

22 Kasım 2012 Perşembe

12 EYLÜL DAVASI 3. GÜN - MAHKEME SORUŞTURMAYI GENİŞLETTİ




12 Eylül davasında mahkeme, Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu'ndan bilgi ve belge talebinde bulunurken, sanık Kenan Evren'in Haydar Saltık tarafından hazırlandığını iddia ettiği Bayrak Harekat Planı'na ilişkin raporların da Genelkurmay'dan istenmesine karar verdi. MİT ve Emniyet'ten de eski MHP'li Bakan Gün Sazak’ın darbeden 5 ay önce öldürülmesine ilişkin bilgi talep eden mahkeme, MİT'ten 1 Mayıs 1977 öncesinde Intercontinental Oteli’ne yerleştikleri iddia edilen yabancı ajanlar ile ilgili belgeleri de istedi. Duruşmada, idam edilen Erdoğan Yazgan'ın kız kardeşi, Evren'e, "Bizim canlarımızı idam ederken, 'Asmayalım da besleyelim mi?' demiştiniz. Biz 32 yıldır vergilerimizle sizi besliyoruz. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" diye sordu.

EVREN'İN "SUSMA HAKKI" DİRENİŞİ
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki darbe davasının bu hafta yapılan 3. duruşmasında, duruşmaya Ankara GATA'daki odasından video konferans yoluyla katılan sanık Kenan Evren'e sorular yöneltildi. Savunmasında mahkemenin kendilerini yargılama yetkisi olmadığını belirterek sorulara yanıt vermeyeceğini söyleyen Evren, önceki gün olduğu gibi dün de sorulara yanıt vermedi. Evren, müdahil avukatların kendisini konuşturmak için zaman zaman espri yapmalarına, ısrarla durup yanıt beklemelerine, hiç değilse bazı sorulara yanıt vermesinin bir zararı olmayacağı gibi çeşitli taktiklerine de direndi ve konuşmadı.

MİMİKLERLE KONUŞTU
Avukatların soruları sırasında sık sık pet şişeden su içen Evren'in, kimi sorulara gülümsediği, kimilerinde hatırlamadığını ima ederek dudağını büktüğü, bazı sorularda ise hayır anlamında kafa salladığı görüldü.

"MÜVEKKİLİN İRADESİNE SALDIRI"

Avukat Bülent Acar, müdahil avukatı Hasan Ürel'in, "Siz komutansınız, strateji ve taktik bilirsiniz. Bu sorulara cevap verebilirsiniz. Bazı sorulara cevap vermeniz neyi değiştirir?" sözleri üzerine ısrarla soru yöneltilmesini eleştirdi ve "Bu müvekkilin iradesine saldırıdır" dedi. Mahkeme Başkanı Süleyman İnce ise "Bu sizin görüşünüz, biz soruların yöneltilmesine karar vermiştik" dedi.

ERDAL EREN'İ TANIMADI
Avukat Mehmet Horuş, yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren'in fotoğrafını Evren'e göstererek, "Bu çocuğu tanıyor musununuz?" diye sordu. Cevap vermeyen Evren başını "hayır" anlamında sallamakla yetindi. Horuş, "Erdal Eren asmayalım da besleyelim mi dediğiniz devrimcilerden birisidir. Öldürerek, asarak başaramadınız. Bu ülkede hala devrimciler var" dedi.

"32 YILDIR BESLİYORUZ"
İdam edilen Erdoğan Yazgan'ın kız kardeşi Sabire Yazgan Serin de Evren'e sorular yöneltti. Serin, "Abimin katili olarak kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Babam bir sabah eve gelen askerlerin 'oğlunuzu idam ettik" demesiyle bu durumu öğrendi. Sizin de kızlarınız var. Böyle bir ölüm haberi almak ister misiniz? Abim üzerinde sadece donu varken cevezaevinin battaniyesine sarılarak gömüldü. Mezarlıktan ailesi zorla çıkartıldı. Bunda sizi suçlu bulmam doğru değil mi? Anneler sizlere uzun ömür için dua ediyor. Sizce neden, günahsız olduğunuz için mi? Yüreksiz olduğunuz için mi cevap veremiyorsunuz? Bizim canlarımızı idam ederken, 'Asmayalım da besleyelim mi?' demiştiniz. Biz 32 yıldır vergilerimizle sizi besliyoruz. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" diye sordu.

GENELKURMAY'DAN TOPLANTI TUTANAKLARI İSTENDİ
Mahkeme, gün boyu sorulan soruların ardından önemli ara kararlar vererek duruşmayı erteledi. Mahkeme, Genelkurmay Başkanlığı’na yeniden yazılacak müzekkere ile 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları arasında yapıldığı iddia edilen toplantılara ilişkin tutanakların, Bayrak Harekat Direktifi’nin ve 12 Eylül darbesinin yapıldığı gün ve sonrasıyla ilgili hazırlanan planların örneğinin istenmesini kararlaştırdı.
Haydar Saltık tarafından hazırlandığı ileri sürülen raporun suretini ve hangi ekipçe hazırlandığının tespitini isteyen mahkeme, belgelerin gönderilmemesi halinde, bulunamayış sebebi ile imha edilmişse imhaya ilişkin belgelerin gönderilmesini istedi.

YENİ MASAK RAPORU
MASAK'ın (Mali Suçları Araştırma Kurulu) TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun talebi üzerine Kenan Evren, Tahsin Şahinkaya ve hayatta olmayan MGK üyeleri Nurettin Ersin, Nejat Tümer ve Sedat Celasun ile birinci derece yakınları, kardeşleri, torunları ve birinci derece kayın hısımlarının 1977-2012 arasındaki mal varlıklarındaki esaslı değişimlerle ilgili hazırladığı rapor mahkemeye ulaştı. Mahkeme bu raporun, dosyaya konulmamasına, sadece avukatlar tarafından 15 gün süreyle örnek almadan incelenebileceğine karar verdi.
Mahkeme ayrıca MHP’nin avukatı Yücel Bulut'un talebini kabul ederek, MİT ve Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’ndan, 27 Mayıs 1980’de öldürülen Gün Sazak’a yönelik eyleme ilişkin herhangi bir bilgi bulunup bulunmadığının sorulmasına karar verdi.

MECLİS'E: "DEVLET SIRRI DA OLSA MAHKEMEYE GÖNDER"
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu'ndan "darbede yer alan kişilerin yaptıkları toplantı, aldıkları karar ve planlarla ilgili kurumlardan gelen belgelerin" istenmesine karar veren mahkeme, komisyonun raporunun 12 Eylül ile ilgili bölümünü de göndermesini istedi. Mahkeme, komisyona, ”devlet sırrı” niteliğinde bir belge gelmesi durumunda, CMK’nın 125. maddesi dikkate alınarak belgenin mahkemeye gönderilmesinin istenmesine karar verdi.
Mahkeme, MİT'ten 1 Mayıs 1977 öncesinde İstanbul Yeşilköy Havaalanı’na indikten sonra Intercontinental Oteli’ne yerleştikleri iddia edilen yabancı ajanlar ile ilgili belgeleri istedi.

AVUKATTAN DARBE KOMİSYONUNA TEPKİ
Sanıkların avukatı Bülent Acar ise TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun raporunun anayasanın 6. maddesine aykırılığı nedeniyle ”her türlü yasal hakları saklı tuttuklarını” söyledi. Acar, 27 Temmuz 2012 tarihli dilekçelerindeki taleplerin karara bağlanmasını, ”Gizli güçler, darbeyi yaptıran gizli, derin güçler gibi güçlerin kişi, yer, tarih, zaman dilimi taşıyacak biçimde, yani CMK’nın 170/3 (i) maddesine göre ve bu fiil ve olguları taşıyan delillerinin ne olduğunun Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca açıklanmasını istiyoruz” dedi.

CHP’DEN EVREN'E DARBE SORULARI
CHP’nin avukatı Şenal Sarıhan, Evren’e şu soruları yöneltti:
* Eylemlerinizde Atatürk’ün adını kullandınız. Atatürk’ün kurmuş olduğu CHP’yi neden kapattınız? Arşivini neden yok ettiniz? CHP’nin arşivi, sizin korumak ve kollamakla hareket ettiğiniz cumhuriyetin tarihiydi.
* Laik olduğunuzdan bahsettiniz. 12 Eylül’de özellikle Güneydoğu’da ayetli, hadisli bildiriler atıldı uçaklardan. Bu işler için dini neden kullandınız?
* Sizi önce emniyete ya da adı bilinmeyen bir yere alsalardı, ayaklarınızdan asıp, elektrik verselerdi, size bu darbenin hukuka aykırı olduğunu kabul ettirselerdi, böyle bir şeyi insanca bulur muydunuz?
* 12 Eylül’deki gibi avukatınızla görüşmeniz için 3 dakika süre verilseydi bunu adil bir yargılama olarak görür müydünüz?
* Siz cezaevine götürülseydiniz ve cezaevinin kapısında kıyasıya dövülseydiniz, bunu hukuka uygun bir eylem ve işlem olarak sayar mıydınız?

DARBE KARŞITI ASKER SORDU
Teğmen iken darbeciler tarafından ordudan atılan Rahmi Yıldırım ise Avukat Arif Ali Cangı aracılığıyla sanıklara, "Bir Kürt general sizden önce darbe yapsaydı. Türkçe'yi yasaklasaydı ne hissederdiniz? Ya Alevi bir general darbe yapsaydı ve Alevilik zorunlu ders olsaydı ne hissederdiniz? Sizin görevlendirdiğiniz bir bir asker bize 'Kürtlerin adının karda yürürken çıkardıkları kart kurt sesinden gelir' diye ders veriyordu sizde öyle mi düşünüyorsunuz?" diye sordu.
Avukatların Evren'e sorduğu sorulardan bazıları şöyle:

BÜLENT ERSOY DA GELMEK İSTEDİ
- Senih Özay: Derdim senin yüreğinde yara açmak. Pişmanlık yasasına başvursan sen kurtul diye çalışacağım. Ama sen de ne olur bir cevap ver. Bak ne güzel hareket etmeye başladın. Hatta gülüyorsun. Yoksa cevap mı vereceksin? Geçen gün Bülent Ersoy'la konuştum. Onu çalıştırmamışsınız. Neden diye sormaya gelecekti ama gelemedi. Bu dava yüzünden banka hesaplarında "Mayıs telaşı" denilen oynamalar olmuş, doğru mu?
- Şenal Sarıhan: Cinsel organınızdan, ayaklarınızdan, kulak memenizden elektrik verseler, ayaklarınızdan assalar, insan olarak bunları kabul eder misini? O dönemin çocukları büyüdü ve davayı izliyorlar. Sizden tek istediğimiz tek söz 'darbeler kötüdür. Halklar geleceğini kendi inşa eder' demeniz.
- Gökçesu Özgül: İyi ki intihar etmemişsiniz. Buraya size hesap sormaya gelen çok kişi var. Birisi de benim. Cemil Kırbayır'ın annesi 104 yaşındaki Berfo Ana dökülen saçlarını 'oğlumun kemikleri bulunursa belki DNA testi için lazım olur' diye topluyor. Sizin böyle kaygılarınız var mı?
- Rıfat Bacanlı: "İdam edilen ülkücülerin isimlerini hatırlıyor musunuz?" diye sorduktan sonra ülkücülerin isimlerini tek tek okuyarak, her isimden sonra, "denge politikanız uğruna mı idam ettirdiniz?" diye sordu.
- Aydın Erdoğan: Süleyman Cihan, 12 Eylül döneminde gözaltındayken  işkencede öldü. Sayın Evren sizin o dönemde uçan kuştan haberiniz olurdu değil  mi? Mezarlığa kimliği meçhul olarak gömülmüş. Sizin hiçbir yakınınız bu şekilde kayboldu mu?
- Savaş Demirtaş: DİSK’in kapatılmasının, mal varlığına el  konulmasının, yöneticilerinin yargılanmasının sebebi nedir? Bunda TÜSİAD’ın etkisi var mı?
- Öztürk Türkdoğan: Kürtlere asimilasyon programını militarist tarzda, sistematik işkence uygulayarak niçin yaptınız? Alevilerin asimilasyonu ile hayata geçirmenizdeki amacınız neydi? Eşcinselleri, gey ve lezbiyenleri, trans bireyleri İstanbul'dan Eskişehir'e neden sürdünüz? Gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın 104 yaşındaki annesi Berfo Kırbayır duruşmaya geldi. Sizi görmek istiyor. ’Sana hakkımı helal etmiyorum, iki elim yakandadır’ demek istiyor. Berfo Kırbayır’dan özür dileyecek misiniz? Oğlunun mezarının yerini söyleyecek misiniz?

İPEKÇİ SORULARI
Hasan Ürel: Abdi İpekçi'nin ölümüne üzülmenizin nedeni nedir? (Evren bu soruya 'Hayır, cevap vermiyorum' diye karşılık verdi.) Bayrak Harekat Planı'nda Abdi ipekçi cinayeti yer almış olabilir mi? Doğan Öz cinayeti raporundan haberiniz var mı? Öz'ün öldürülmesinde Özel Harp Dairesi'nin bir katkısı olabilir mi? Cinayet hükümlülerini, örneğin Abdullah Çatlı'yı Asala'ya karşı kullandınız mı?
Kazım Genç: "Türk milleti adına bu darbeyi yaptık" dediniz. Mahkeme de Türk milleti adına yargılama yapıyor. Darbe varken bu Yüce Türk milleti kıymetli de mahkeme yargılarken kıymetsiz mi?
(Kemal GÖKTAŞ - Çınar ÖZER)

12 EYLÜL DAVASI 2. GÜN - 32 YIL SONRA İLK SAVUNMALAR:



- DARBECİLERDEN "SİYASİ" SAVUNMA
* KENAN EVREN:
"İHTİLAL YAPMAYI SUÇ SAYAN BİR KANUN YOKTUR. BİZ İHTİLAL YAPTIK. İHTİLALE TEŞEBBÜS ETMEDİK"
"BİZ O GÜN DOĞRU OLANI YAPTIK. BUGÜN DE OLSA AYNI ŞEKİLDE İHTİLAL YAPARDIK"
"BİZİM İŞKENCE OLAYLARIYLA İLGİMİZ YOK"
* ŞAHİNKAYA:
"TSK, 12 EYLÜL'DE TÜRK MİLLETİNE OLAN GÖREVİNİ YERİNE GETİRMİŞTİR"
"O GÜN İÇİN EN DOĞRU OLANI YAPTIK"
"BU YARGININ BİZİ YARGILAMA YETKİSİ YOK"

12 Eylül davasının başlamasından 7.5 ay sonra ilk savunmasını yapan sanıklardan eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren, "İhtilal yapmayı suç sayan bir kanun yoktur. Biz ihtilal yaptık. İhtilale teşebbüs etmedik" dedi. Dönemin Milli Güvenlik Konseyi üyesi ve Hava Kuvvetleri eski Komutanı Tahsin Şahinkaya ise yetkisini 12 Eylül Anayasası'ndan alan yargının, kendilerini yargılama yetkisi olmadığını ileri sürdü. "Tarihi olayları ancak tarih yargılar. TSK 12 Eylül'de Türk milletine olan görevini yerine getirmiştir. Bizler o gün için en doğru olanı yaptık" diyen Şahinkaya, mahkeme heyetinin ve müdahil avukatların sorularını yanıtsız bıraktı. Evren de soruları yanıtlamayacağını söyledi ama avukatların sorularına kayıtsız kalmayarak bazı soruları yanıtladı.

"KURUCU İRADEYİZ"

Ankara GATA'da yatan Evren ile İstanbul GATA'da kalan Şahinkaya'nın yataklarından video konferans yöntemi ile katıldıkları duruşmada savunmaları alındı. İlk savunmayı yapan Şahinkaya şunları söyledi:
"12 Eylül müdahalesini yapan TSK'nın üst komuta heyetinden oluşan MGK, asli kurucu iktidardır. Müdahale ve alınan kararlar Türk milletine açıklanmıştır. MGK yeni anayasayı ve kurucu meclisi oluşturmuş ve yeni anayasal düzeni kurmuştur. 1982 Anayasası ile hükme bağlanan tasarruflar suç olamaz. Bugün devletin yasama, yürütme ve yargı organlarıyla genel idaresi 1982 Anayasası’na bağlıdır. Komutanlarımın, benim ve diğer silah arkadaşlarımın 12 Eylül 1980 sonrasındaki tasarruflarından dolayı yetkisini, 1982 Anayasası’ndan alan yargının, bize suç isnat etme veya yargılama şeklinde herhangi bir yetkisi yoktur. MGK üyesi olarak, bana sanık sıfatı ne idareten ne hukuken mümkün değildir. Ben 12 Eylül darbesini emir komuta içerisinde yapan TSK'nın Hava Kuvvetleri Komutanı’ydım. MGK üyesiydim. Bizim muhatabımız büyük Türk milletidir. TSK, 12 Eylül 1980’de Türk milletine olan görevini yerine getirmiştir. Bizler o gün için en doğru olanı yaptık.

"TSK CUMHURİYETİN KORUYUCUSUDUR"

12 Eylül müdahalesi Türk ve dünya tarihinde yerini almış tarihi bir olaydır. Tarihi olayları ancak tarih yargılar. Türk Silahlı Kuvvetleri, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu ve ’en büyük eserim’ dediği Türkiye Cumhuriyeti’nin koruyucusu ve kollayıcısıdır. Büyük önderin en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti büyük Türk milletiyle birlikte sonsuza kadar yaşayacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik saldırıları önleme ve bastırma TSK'nın varlığının temelidir.
Maalesef ortada açılmış bir dava bulunmaktadır. Yüce mahkemede görevini yapmaktadır. Sanık sıfatı almadığımı açıklamıştım, başka herhangi bir beyanda bulunmayacağım, herhangi bir soruya cevap veremeyeceğim” dedi.

EVREN: "BEN KURUCU İKTİDARIN BAŞIYIM"

Yazılı savunmasını okuyan Evren de 12 Eylül’ün ”kurucu iktidar” harekatı olduğunu ve yapılış nedeninin bildiriyle Türk milletine açıklandığını söyledi. Evren'in savunması şöyle:
"12 Eylül harekatını yapan TSK'nın üst komuta heyeti, kurucu iktidar olarak MGK'yı oluşturmuştur. MGK, kurucu iktidar olarak Anayasa’daki kanunları çıkarmış, yeni anayasal düzeni oluşturmaya başlamıştır. Kurucu Meclis’in oluşturulması, yeni Anayasa’nın yapılması ve halkoyuyla yürürlüğe konulmasıyla yeni anayasal düzen tamamlanmıştır. Ben de kurucu iktidar olan MGK'nın başkanı ve devlet başkanıydım. Bu görevleri, TBMM’nin faaliyete geçtiği tarihe kadar sürdürdüm. Bu tarihten sonra 7. Cumhurbaşkanı olarak görevime devam ettim. MGK'nın 1982 Anayasası’yla hükme bağlanmasının suç olduğu iddia edilemez. Beni ve silah arkadaşlarımı, 12 Eylül ve sonrasındaki tasarruflarından dolayı, yetkisini 1982 Anayasası’ndan alan yargının suç isnat etme ve yargılama yetkisi bulunmamaktadır.
Kurucu iktidar olmayı, yani ihtilal yapmayı suç sayan bir kanun yoktur, olması da mümkün değildir. Biz ihtilal yaptık, ihtilale teşebbüs etmedik. Herkesin ihtilal ile ihtilale teşebbüsün aynı şey olmadığını bilmesi gerekir.
Ben, 12 Eylül harekatını yapan TSK'nın Genelkurmay Başkanı, MGK Başkanı ve Devlet Başkanıyım. Türkiye Cumhuriyeti’nin 7. Cumhurbaşkanıyım. Ben, 12 Eylül harekatının hesabını Türk milletine verdim. Bundan sonra beni tarih yargılar. 12 Eylül harekatını herkes istediği gibi değerlendirebilir.

"DEMOKRASİNİN İŞLEDİĞİ YERDE İHTİLAL OLMAZ"

12 Eylül ile ilgili beceriksiz siyasetçilerin söylemlerini geçen yıllar yalanlamaktadır. Demokrasinin işlediği yerde ihtilal olmaz. Siyasetçi beceriksizliğini askere kapora edemez. TSK, iktidar olmanın meraklısı değildir. 12 Eylül 1980’den bugüne kadar yaşananların bir daha yaşanmaması bunu göstermektedir. Ülkenin o tarihteki ve öncesindeki durumunu büyük Türk milleti bilmektedir. Büyük Türk milleti o olaylara layık değildi. Biz o gün doğru olanı yaptık. Bugün de olsa aynı şekilde ihtilal yapardık. Tabii ki adli yargı mensupları ve yüksek mahkeme görevini yapmaktadır. Yukarıdaki açıklamalarımla birlikte söyleyeceğim bunlardır. Benim görevim bunlara yardımcı olmaktır.
Sanık olmadığımı yukarıda açıklamıştım. Bu beyanımın dışında başkaca bir beyanda bulunmayacağım. Mahkeme sorularına cevap vermeyeceğim. Kusura bakmayınız.”
Evren, duruşmanın başında da müdahil avukatların sistematik işkenceden de yargılanabileceklerine ilişkin görüşlerini dinledikten sonra, "Bizim bu işkence olaylarıyla ilgimiz yok" dedi.

İNSAN HAKLARI ONLARA DA LAZIM OLDU

Sanık avukatı Bülent Acar, müdahil avukatların ısrarla sorularını yöneltmesine "Ulusal dil Türkçe. Cevap vermeyeceğim demek kişinin özgür iradesiyle herhangi bir soruya cevap vermeyeceği söylemek demektir. Bu kişiye doğrudan soru sormaya devam edilmesi anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesine göre yasal değildir. Dolayısıyla sorulara cevap vermeyeceğini belirten sanığa soru sormaya devam edilmesi yasak sorgu demektir" dedi. Acar'ın işaret ettiği "yasak sorgu" yöntemi, 12 Eylül döneminde işkenceyle alınan ifadeler için de kullanılan bir insan hakları terimi olması nedeniyle dikkat çekti.

SORULARA KAYITSIZ KALAMADILAR

Her iki sanık da savcılık aşamasında alınan ifadelerini kabul ettiklerini belirtirken, Şahinkaya önce hiçbir soruya yanıt vermedi. Yeni sorulara yanıt vermeyeceğini söyleyen Evren ise dayanamayarak bazı soruları yanıtladı. Bunun üzerine Şahinkaya da bazı soruları yanıtladı.

BİTARAF OLDUĞUMUZU ANLATMAK İSTEDİK

Evren, mahkeme başkanı İnce'nin "Bayrak Harekat Planı" ve idamlarla ilgili olan sorulara yanıt verdi. Evren, bir hakim üyenin "Kamuoyunda bilinen şekliyle ve katıldığınız bir televizyon programında 'adaletli olsun diye bir sağdan bir soldan astık' şeklinde bir cümle kurduğunuz iddia edilmektedir. Bu sözü söylediniz mi? Söylediyseniz ne amaçla söylediniz? Adam asmak eylemi bu kadar basite indirgenebilir mi?" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Söyledim. Sağda olanlar var solda olanlar var.. Yalnız sağdakileri verip de idam ettirip.. bir sağdan bir soldan bununla hiç bir tarafı tutmadığımızı bitaraf olduğumuzu anlatmak istedik."
Bunun üzerine bir avukat Evren'e, "Ondan sonra da insanım deyip yaşıyorsunuz değil mi?" diye tepki gösterdi.

DARBEYE YÖNLENDİREN SİVİLLER

Evren, Başkan İnce'nin "Size gelerek 'neden yönetime el koymuyorsunuz' diyen, bir nevi sizi darbeye yönlendiren veya yaptıklarınızı onaylayan gazeteciler, iş adamları ve siyasetçiler ve bürokratlar kimdir?" sorusuna ise, "Hatırlıyorum ama isimlerini bilemiyorum" yanıtını verdi.
İnce'nin "Askeri müdahale sonrasında  yargı mensupları huzurunda MGK olarak yemin ettiniz. Darbeye meşruyet kazandırmak adına...Bu yemin metni kim tarafından hazırlanmıştır?" sorusuna Evren, "Hatırlamıyorum, üzerinden 20 sene geçti" karşılığını verdi.

"CUMHURBAŞKANI'NA VERDİĞİMİZ MUHTIRADIR"

Mahkeme Başkanı'nın, "1979 yılında dönemin Genelkurmay Başkanlığı’nın Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e verdiği uyarı mektubu"nu sorması üzerine Evren, "Cumhurbaşkanına verdiğimiz muhtarıdır" dedi.

"BAYRAK PLANINI NECDET ÜRUĞ HAZIRLADI"

Evren, Başkan'ın sorusu üzerine Bayrak Harekat Planı ile ilgili olarak şunları söyledi:
"Bayrak Harekat Direktifini Necdet Üruğ hazırlamıştır. Ona bu talimat, Genelkurmay Başkanlığı Kurmay Başkanı Ali Haydar Saltık tarafından verilmiştir. Haydar Saltık benim yerime birçok belgeyi imzalama yetkisine sahipti. Bu belge yönünden de gerekli imzayı o atmış olabilir. Kendisine bu yönde yetki verilmiştir. Saltık kendi kendine yazmaz. Saltık, Genelkurmay Başkanının Yardımcısı. Ona yetki verilmiştir.”

ŞAHİNKAYA: ”MUHTIRA DEĞİL”

Şahinkaya ise ”Bayrak Harekat Direktifinin hazırlanması yönünde talimatınız oldu mu, bilginiz var mı? Bu belgeyi kim düzenledi, kimin talimatıyla?” sorusuna karşılık, ”Genelkurmay Başkanlığı’nca hazırlandı. Kuvvet komutanlarının belgenin hazırlanmasında dahli yoktur” dedi. ”Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e verilen uyarı mektubu muhtıra mıdır?” sorusuna ise Şahinkaya, ”O dönem ki nazik durumu cumhurbaşkanına bildirmek için hazırlanmış belgedir. Muhtıra olarak değerlendirmiyorum. Türkiye’nin durumunu Cumhurbaşkanına arz etme olarak değerlendiriyorum” cevabını verdi.
Şahinkaya'nın savunmasından sonra Mahkeme Başkanı Süleyman İnce, Şahinkaya'ya, "Daha önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliğince alınan ifadesini tekrar edip etmediğini" sordu. Şahinkaya "ifadesini tekrar ettiğini" söyledi ve Başkan İnce Şahinkaya'ya sorular yöneltti. Ancak Şahinkaya kendisine sorulan her soruya, "Müsade ederseniz cevap vermeyeceğim efendim", "Cevap vermeyeceğim efendim", "Bu soruya cevap vermeyeceğim efendim" diyerek karşılık verdi.

"SUSMANIZ ÖRGÜTSEL TAVIR MI?"

Mahkemeden sonra müdafi avukatları Şahikaya'ya yüzlerce soru yöneltti. Ancak avukatlar Şahinkaya'dan herhangi bir yanıt alamadı. Hatta Şahinkaya, "Sema Şahinkaya'yı tanıyor musunuz?" sorusuna bile cevap vermedi.
Avukat Ömer Kavili, Şahinkaya'ya, şu soruları yöneltti:
- Sizin döneminizde Ankara Emniyeti Dal'da (Derin Araştırma Laboratuvarı) şüphelilerin susma hakkını kullanması örgütsel tavır olarak değerlendiriliyordu. Şimdi siz de aynısını yapıyorsunuz. O zaman sizin örgütsel bağlantınızı ve bu konuda nerede eğitim aldığınızı açıklar mısınız? Örgüt şefinizden endişeniz var mı?
- Sorular karşısında bir parça üzüntü duyduğunuzun farkındayım. İşkencelerde ciğerleri patlayan, kan kusan, ırzına geçilen, göğüslerinde sigara söndürülen genç kızların daha mı az acı duyuyorsunuz?
- İnsan olarak da mı üzüntünüzü açıklamayacaksınız?
- Şu fani dünyadan gitmeden önce pişmanlığınızı söyleyip, pişmanlık yasasından da mı faydalanmayı düşünmüyor musunuz?

"TECAVÜZE UĞRAYANLARIN ÇIĞLIKLARINI DUYDUNUZ MU?"

Diğer avukatlar ise şu soruları yöneltti:
* Avukat Arif Ali Cangı: Sorularıma cevap vermeyeceğinizi biliyorum. Ama burada sanık olarak oturuyorsunuz ya o bile bana yeter. Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanılanlardan sonra Kürt sorunu ne hale geldi farkında mısınız?
* CHP avukatı Şenal Sarıhan: Cezaevlerinde tecavüze uğrayanların çığlıklarını duydunuz mu?
* Cemil Kırbayır'ın avukatı Öztürk Türkdoğan: Cesaret edip duruşma salonuna gelemediniz. 104 yaşındaki Berfo Ana buraya 2 kere geldi. Oğlu Cemil Kırbayır nerede diye sordu size. Sizden cevap istiyor. Size hakkını helal etmiyor. Çığlığını duyuyor musunuz?
* Avukat Rıfat Bacalı: Abdullah Öcalan'ı tanıyor musunuz? Apocular diye bilinen örgütü kullandınız mı? Uyuşturucu trafiğinde sınır konrtrolünde kullandınız mı? Terörde payınızın olduğunu düşünüyor musunuz? Vicdanınız rahat mı?"
Avukat Kavili ise adı daha önce yolsuzluk iddiaları ile de geçen Şahinkaya'ya şu soruları yöneltti:
- Konsey üyesi olmanızla birlikte mal varlığınızda ne değişti?
- Memur maaşı dışında başka gelir var mı?
- Kaynananızdan kalan yastık altı miras var mıydı?
- Şirket ortaklıklarınız var mı?
- ABD şirketiyle Hava Kuvvetleri Komutanlığı döneminizde yapılan anlaşma oldu mu?
- Uçak parçalarının Türkiye'de monte edilmesi gibi bir hüküm hatırlıyor musunuz?
- Hava Kuvvetlerine alınacak malzemelerin ortağı olduğunuz şirketten karşılanacağına dair anlaşmayı hatırlıyor musunuz?
- Hava Kuvvetleri ve bağlı birliklerde "tuvaletlerin fayanslarına kadar değiştirilecek" talimatınız oldu mu?

NOTLAR...
* Her iki sanık da savunmalarını kağıttan okudu.
* Duruşma sırasında zaman zaman Şahinkaya’ya ilaçlarını alması için tıbbi müdahale yapıldı, bu sırada duruşmaya ara verildi.
* Her iki sanığın yanında önceki duruşmanın aksine yazı işleri müdürleri değil naip hakimler yer aldı.
* Her iki sanık da yine yataklarında yarıya kadar üstleri örtülü olarak ve yatarak ifade verdi. Evren siyah kazak, Şahinkaya ise pijama üzerine lacivert hırka giydi. İki sanığın da üstü göğsüne kadar örtülüydü.
* Mahkeme heyeti, Şahinkaya'nın bazı sorulara cevap verebilme ihtimali uyarınca müdahil avukatların soru sormasına izin verdi. Nitekim, Şahinkaya da Evren'in sorulara kayıtsız kalamayarak yanıt vermesinin ardından bazı soruları yanıtladı.
* Müdahil Baskın Oran'ın polis korumusının silahıyla duruşmaya girdiğini fark eden Başkan İnce, korumayı sert bir şekilde uyardı ve hakkında işlem yapmak üzere durumu tutanağa geçirdi.
* Kavili, "Sanıklardan bir tanesi çetenin lideridir. Bir sanığın ifadesi alınırken, diğer sanığın, bunu izleyememesinin sağlanmasını talep ediyoruz” dedi. Sanıkların avukatı Acar, ”sanıkların böyle bir endişe taşımadığını, ifadelerinin birlikte alınmasında sorun olmayacağını” ifade ederek, talebin reddini istedi. Savcı Tuğtekin de tasarrufun mahkemede olduğunu belirtti. Mahkeme, Kavili’nin talebinin reddine karar verdi.
* Avukatlarından Arif Ali Cangı, ”sanıklar arasındaki astlık ve üstlük ilişkisi dikkate alınarak, savunmalara Ali Tahsin Şahinkaya’dan başlanmasını” istedi. Mahkeme, talebi yerinde görerek, Evren’den önce Şahinkaya’nın savunmasını dinledi.
* Evren, ”Ankara Başsavcılığı’nca alınan ifadenizi tekrarlıyor musunuz” sorusu üzerine, ”Ne vermişim orada?” dedi. Evren’e bunun üzerine, soruşturma aşamasında verdiği beyanları anımsatıldı. Evren, bu beyanları tekrarladığını bildirdi.
* Sorular sorulduğu sırada Şahinkaya’nın zaman zaman gözlerini kapatması dikkati çekti.
* Avukat Babaoğlu'nun sanık avukatlarını "rehavet" içinde suçlaması da duruşmada gerginliğe neden oldu. Avukat Acar ”Rehavet ne demek” diye tepki gösterirken, Mahkeme Başkanı Süleyman İnce, Babaoğlu’nu, ses tonunu ayarlaması ve sanık avukatlarına yönelik el hareketi yapmaması konusunda uyardı. Sanıkların avukatı Acar, "Tarafımıza yöneltilen rehavet içinde olma iddiasını şiddetle reddederim. Bir meslektaşımın beni uyarmasını dışarda mutlulukla karşılarım ama davada bu şekilde kabul edemem. Bunu olmamış addediyorum. Bir daha olursa misliyle karşılık veririm" dedi.

MAHKEMENİN YANITSIZ KALAN SORULARI
Mahkeme heyetinin, Şahinkaya ve Evren'e yönelttiği, ancak yanıt alamadığı soruları şunlar:
-12 Eylül darbesiyle ilgili, bireysel olarak bir darbe yapmanın gerekliliğine ne zaman inandınız?
-Bu kararı kimlerle paylaştınız? Darbe yapmaya hangi tarihli toplantılarla, hangi komuta kademesi ve hangi komutanlarla karar verdiniz?
-TSK görevlilerince veya TSK dışında bir başka silahlı güç tarafından darbe yapılsaydı buna nasıl tepkiniz ne olurdu?
- Önceden isimleri tespit edilen kişileri toplamaya başlandığı dikkate alındığından bu kişilerin listeleri nasıl oluştu? Kişilerin adresleri belliyken 12 Eylül öncesi gözaltılar ve yakalamalar neden yapılmadı?
- İdamları onaylamayı milletin tercihiyle oluşturulacak TBMM'ye bırakmak yerine MGK eli ile yerine getirilmesinin nedeni nedir?
- Gözaltında yaşanan ölümlerle ilgili bunları engellemek için çaba gösterdiniz mi?
- ABD veya başka ülkenin bilgisi veya onayı var mıdır?
- Komuta kademesinde ’Darbeyi daha önce yapacaktık, ancak olgunlaşmasını bekledik’ şeklinde gazetelere demeçler verildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. İddianamede anlatım olarak yer verilen 16 Mart İstanbul Üniversitesi, 1 Mayıs 1977 Taksim, Sivas, Çorum, Kahramanmaraş olaylarında birçok aydın, yazar, gazeteci, öğretim üyesinin katledilmesinin toplumda darbe beklentisi yarattığı iddia edildiği de dikkate alındığında, bu olaylara göz yumulması söz konusu mudur? Veya bu olayların niteliğine uygun müdahaleler yapılmış mıdır?
- 12 Eylül darbesinden sonra göz altında ölümler yaşanmıştır. Diyarbakır ve Mamak cezaevlerinde işkence sonrasında ölümler olmuştur. Bu olayların önlenmesi için bir çaba gösterdiniz mi? Televizyona verdiğiniz demeçte özellikle cezaevlerinde yapılan işkencelerle ilgili olarak suçu gardiyanların üzerine atmaktasınız. Buna karşılık müştekiler ile bu dosyaya yansıyan kaynaklarda en büyük işkencecilerden biri olarak Mamak askeri cezaevi iç güvenlik komutanı Raci Tetik gösterilmektedir. Keza diğer cezaevlerinde de cezaevi komutanlarının işkencede bizzat yer aldıkları işkenceye göz yumdukları iddia edilmektedir. Rütbeli kişilerin bizzat yönlendiren kişiler olduğu yönünde beyanınız nedir?

"İŞKENCE SUÇU AYRI SORUŞTURULUYOR"
Avukat Fikret Babaoğlu'nun sanıkların, "Anayasal düzeni değiştirmek" suçundan yargılanmalarına rağmen iddianamede, "sistematik işkence ve kötü muamele" suçları yönünden de değerlendirme yapıldığını belirterek sanıkların bu suçlardan da savunmalarının alınması gerektiğini söyledi. Sanık avukatı Bülent Acar ile savcı Cemil Tuğtekin'in karşı çıktığı bu talep mahkeme tarafından reddedildi. Mahkeme ise iddianamede işkence olayları geçmesine rağmen bu konuda suç isnadında bulunulmadığı, mahkemenin daha önce sanıklar hakkında sistematik işkenceye neden olma suçlaması yönünden suç duyurusunda bulunulduğuna” işaret etti.
(Kemal GÖKTAŞ - Çınar ÖZER)

12 EYLÜL DAVASI - TARİHİ DAVADA TARİHİ OTURUM - DARBECİLER "GÖRÜNTÜDE" SANIK


12 Eylül darbesinin mimarları eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile eski Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı davada tarihi bir oturum yaşandı. Sanıkların hastane yatağından video konferans yoluyla katıldıkları duruşmada, kimlik tespiti yapıldı ve iddianame okundu. Duruşmada bugün sanıkların savunma yapması bekleniyor.
Ankara GATA'da (Gülhane Askeri Tıp Akademisi) tedavi altında olan Evren ile İstanbul GATA'da yatan Şahinkaya video konferans sistemiyle "görüntüleriyle" duruşmaya katıldı. Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya, sanık avukatı Hayri Acar, Başbakanlık, TBMM, CHP, MHP, DİSK ve Hak-İş’in de aralarında olduğu tüzel kişi temsilcileri ile avukatlar ve müdahillik talebinde bulunanlar katıldı.

Sanıkların görüntüleri, sesli ve görüntülü sistem ile duruşma salonuna kurulan 4 LCD ekrana yansıtıldı. İlk olarak Şahinkaya’nın beyaz gömlek üzerine siyah trikoyla yatağında görüntüsünü gördü. Şahinkaya, yatağında yarı oturur vaziyette ve üzerine bir örtü çekili görünürken, Evren hemşiresi tarafından başından ve bacaklarından desteklenerek yatağına yatırıldı. Üzerinde siyah pijama takımı bulunduğu gözlenen Evren'in yatağının arkası 90 dereceye yakın kaldırılarak yüzünün kameraya görünmesi sağlandı.

"MİT KAYIT YAPIYOR"

Müdahil avukatı Ömer Kavili, salonda önceki celse MİT'e ait kayıt sistemi bulunduğunu ileri sürerek, bu sistemin kaldırılmasını ya da kayıtların bir suretinin avukatlara verilmesini istedi. Başkan İnce ise mahkemedeki sistemin, bir başka davadaki "gizli tanık" dinlenmesi için kurulduğunu belirtti ve "Salona bahsettiğiniz tarzda bir müdahalenin olması mümkün değildir. Ben sizin iyi niyetli olduğunuzu düşünüyordum ama haksız eleştirilerle duruşmanın uzamasına sebep oluyorsunuz" dedi.
Kavili görüntülere ilişkin şu itirazları yöneltti:
"Kadraj iyi değil. Sanıkların yüzlerini, beden dillerini göremiyoruz. Kameralar tüm odayı dolansın, bulundukları yerleri göremiyoruz. Sanıkların yanında müdahil avukatlarından ikisinin hazır bulunmasını istemiştik, bu reddedilmişti. Oysa sanığın avukatı bulunmaktadır. Gerçekleştirilen teknik bağlantı yüzeysel ve hukukun ilkelerini çiğnemektedir. Sanıkların beden dilini göremememiz, bulunduğu ortamın sesini duyamamamız ve teknisyenin kadrajına teslim edilmiş olmamızı kabul edemeyiz.”
Avukat Fikret Babaoğlu ise salonda pek fazla kişi bulunmadığını öne sürdü ve aleniyetin sağlanmadığını kaydetti. Babaoğlu, görüntülerin mahkeme dışında da izlenmesinin sağlanmasını talep etti. Mahkeme Başkanı, bunun kanunen yasak olduğunu söyledi. Avukatı Mehmet Horuş ise ”Aldıkları ilaçlara kadar, her türlü tıbbı müdahale kayda geçsin" dedi.

HAKİM YERİNE YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

Kavili, sanıkların yanında ”hakim” bulunması gerektiğini ifade ederek, ”hakimlik yetkilerinin, hakim olmayan kişilere devredilemeyeceğini” söyledi.  Sanık avukatı Acar ise naip hakim bulunmamasının, savunma haklarını kısıtlamadığını beyan etti.
Bu itirazlar üzerine mahkeme, sanıkların savunmalarının alındığı yerin görüntülerinin, kamera gezdirilerek gösterilmesine, görüntülerin daha iyi yansıtılması için gerekli düzenlemelerin yapılmasına ve sanıklar için ilaç ve tıbbi müdahaleye gerek duyulması halinde, yazı işleri müdürlerine bilgi verilerek, duruşmaya ara verilmesine ve bunun tutanak altına alınmasına karar verdi.
Mahkeme Başkanı İnce, Evren'in yanındaki Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi Yazı İşleri Müdürü ve Şahinkaya'nın yanındaki İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi Yazı İşleri Müdürüne, "Bizi duyuyormusunuz. Sağlık personeli, katip, teknisyen dışında kimsenin olmadığını teyit eder misiniz?" diye sordu. Bunun üzerine Evren ve Şahinkaya'nın yanında kimlerin olduğu tek tek tutanaklara geçirildi.

KİMLİK VE ADRES TESPİTİ

Sonrasında ise Evren ve Şahinkaya’nın kimlik tespitleri yapıldı. Kenan Evren, kimlik tespiti sırasında ikamet adresi olarak, ”Ankara’da Merkez Orduevi’nin yanındaki” askeri lojmanı bildirdi. Evren, eğitim ve aylık gelir durumuyla ilgili, ”Aylık gelirim 13 bin 330. Eğitim durumum, Askeri Akademi mezunuyum” dedi. Tahsin Şahinkaya ise adres olarak ”Fenerbahçe Orduevi Korumalı Lojmanlar”ı gösterdi. Askeri Akademi mezunu olduğunu belirten Şahinkaya, aylık gelirinin 6 bin 800 olarak açıkladı.
Soruların bazılarını iyi duyamayan Evren ve Şahinkaya’ya, bu bilgiler alınırken, yanlarında bulunan kişiler yardımcı oldu.
Duruşmada kimlik tespitleri sonrasında, hazır edilen spiker vasıtasıyla iddianamenin okunmasına geçildi.

SANIKLAR UYUYOR!

Kimlik tespitinden sonra iddianamenin okunmasına geçildi. İddianameyi okumak için TRT'den Cüneyt Gündoğdu görevlendirildi ve 11:25'te iddianame okunmaya başlandı. İddianamenin yaklaşık 5 sayfası okunduktan sonra avukat Kavili, "Başkan Bey, sanıklar uyuyor" demesi gülüşmelere neden oldu. di. İddianamenin 9. sayfasına gelindiğinde Başkan İnce, "Bazı müdahil avukatların başka duruşmalarının olması ve seyirci, müdahil ve basının dışarı çıkıp girmesi" nedeniyle ara verdi.

KAHVE İZNİ

İddianamenin okunduğu sırada Şahinkaya’nın fincanda bir şeyler içtiği görülünce avukatlar müdahale etti. Avukat Kavili, “Sanık ilaç mı içiyor, çay mı içiyor?" diye sordu. Başkan İnce, "Siz de su içiyorsunuz" deyince Kavili, "İlaç içiyorsa hakkıdır, ancak çay veya kahve içiyorsa darbeciler böyle yargılanmaz. Mahkemeye saygısızlıktır dikkat edilsin” dedi. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı İnce, Şahinkaya’ya, "İçtiğiniz şey ilaç mı çay mı" diye sordu. Şahinkaya ve hastane odasında bulunan biri önce “kahve” içtiğini söyledi ardından da “sıcak su” olarak düzeltti. Tutanaklara Şahinkaya’nın su içtiği geçince, müdahil avukatlar itiraz ederek, önce kahve içtiğini söylediğini belirttiler ve tutanak değiştirildi. Bunun üzerine İnce, “Sanıkların yaş ve sağlık durumları duruşma salonunda benzeri şekilde su içilmesi ve bu konuda mahkemenin toleranslı davranması duruşma salonunda dahi uyuklama durumunda olan izleyicilerin olması dolayısıyla iddianamenin okunmasının uzun sürecek olması karşısında sanıkların uykularını geciktirecek sıvıları alabilmeleri yönünde mahkemece izin verildi” kararını aldı. Avukat Kazım Genç, "darbe döneminde böyle yargılanmadılar" dedi. Kavili ise “Darbe dönemlerinde müvekkillerimiz 25 gün boyunca kalorifer peteklerini yalayarak yaşadı, böyle olmaz” dedi. Konuşmalar sürerken Evren'in de su içtiği görüldü.

İŞKENCEDE EVREN'E ZOOM

Mahkeme iddianamenin "beyanlar" bölümü özetlenerek okundu. Avukatlar cezaevlerinde ve karakollarda uygulanan işkence çeşitlerinin yazıldığı bölümün ise ayrıntılı şekilde okunmasını istedi. Bunun üzerine işkence çeşitleri teker teker okundu. Bu sırada Evren'in görüntüsü büyültülerek tam ekran yapıldı. İzleyicilerden birinin, işkence bölümü okunurken kulaklarını tıkaması dikkat çekti.

TEDBİR TALEBİ REDDEDİLDİ

Müdahil avukatları MASAK raporunun ardından sanıkların haksız mal edindikleri iddiasıyla mahkemeden sanıkların mal varlıklarına el konulmasını istemişlerdi. Bu talebin reddine ilişkin mahkeme kararına yapılan itiraz, en yakın ağır ceza mahkemesi sıfatıyla görevli olan 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nce de reddedildi.

"YATAKTA BİRİSİ YAN GELMİŞ YATIYOR, OH KEYİF İYİ"

Duruşmayı bir süre izledikten sonra adliyeden ayrılan eski bakanlardan Yaşar Okuyan, şunları söyledi:
"Koskoca 12 Eylül'ün iki sorumlusu yaş gerekçesiyle mahkemeye getirilmiyor. Kaldıkları yerden ifadeleri alınmaya çalışılıyor. Görüntü bir gidiyor, bir geliyor. Ufacık ekran. Adamlar yatağında rahat. Ne o? '12 Eylül’le hesaplaşıyoruz'. Adamın yüzünü görmüyorsun, yatakta birisi, yan gelmiş yatıyor, oh keyfi iyi. Mamak’ta tecritte, hücrede yatarken bize aynı muameleyi mi yapıyorlardı, bu ne biçim hesaplaşma? Yüzlerce insanın kanı üzerinde olan insanlar yataklarından keyfe keder ifade vermelerini yadırgıyorum. Onun için de gidiyorum".

TARİHİ DİYALOG
Mahkeme Başkanı İnce: Sanık Kenan Evren'e ana adı ve baba adını sorun...
Kenan Evren: Annemin adı Naciye Evren
İnce: Baba adı?
Evren: Hayrullah Evren
İnce: Doğum?
Evren: 1 Ocak 1918
İnce: Hala Ankara GATA'da mısınız?
Evren: Evet
İnce: İkametgah adresi?
Evren: Silahlı Kuvvettlerin lojmanı var
İnce: Ankara'daki mi?
Evren: Doğru doğru
İnce: Sanık Evren'e aylık geliri ve eğitim durumunu soruyoruz.
(Bu sırada bağlantı kesildi.)
Evren: Evet. Aylık gelirim 13 bin 330
İnce: Eğitim durumunuz?
Evren: En sonu mu söyleyeyim? Askeri akademiden mezunum.

Daha sonra Şahinkaya'nın kimlik tespiti yapıldı:
İnce: Sanık Tahsin Şahinkaya baba ve ana adı?
Şahinkaya: Babamın ismi Şakir Şahinkaya annemin ismi Hayriye.
İnce: Doğum?
Şahinkaya: 11.10.1925
İnce: İstanbul GATA'da mısınız?
Şahinkaya: Evet
İnce: İkamet?
Şahinkaya: Fenerbahçe Orduevi korumalı lojman
İnce: Siz de askeriye mezun musunuz?
Şahinkaya: Evet efendim
İnce: Aylık gelir?
Şahinkaya: 6 bin 800

NOTLAR...
"ONLAR DA BİZİ GÖRÜYOR MU?"
* Sanık avukatlarından Sezin Duygu Tuncer, Ankara GATA’da bulunan Kenan Evren’in, Avukat Mithat Burak Başkale ise İstanbul GATA’daki Tahsin Şahinkaya’nın yanında hazır bulundu.
* Sanıkların yanında, görüntülerini duruşma salonuna yansıtmakla görevli teknik personelin yanı sıra, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi Kalem Müdürü ile İstanbul’daki Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’nin kalem müdürü de bulundu.
* Müdahil avukatları sanıklara verilen kahve, çay içme iznine ”İsterseniz sanıkları ayağa kalkıp dinleyelim” diyerek tepki gösterdiler. Bu sırada sanıklarla olan bağlantı koptu. Süleyman İnce, ”Bu tarz gerginliklere kablolar dayanmıyor demek ki” dedi.
* İddianamenin okunması sırasında verilen arada Şahinkaya siyah yelek giydi.
* Mahkeme, iddianameyi okuyan TRT görevlisine 700 lira ücret verilmesini tutanak altına aldı.
* İddianamenin okunması yaklaşık 5.5 saat sürdü. Bu süre içerisinde Evren'in nadiren sadece kollarını hareket ettirdi.
* Başkan İnce iddianame okunurken zaman zaman ara verdi. Aradan sonra yanındaki üyeye, "Onlar şimdi bizi görüyorlar mı?" diye sordu.
* Ankara Adliyesi önünde toplanan parti ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, darbe mağdurların fotoğrafları ile "Bütün darbeciler yargılansın", "12 Eylül sürüyor, mahkum edene kadar peşindeyiz", "Darbecisiniz paşa paşa yargılanacaksınız", "Kayıplar bulunsun, darbeci katillerden hesap sorulsun” pankartları koydu. ”12 Eylül sürgünleri vatana dönsün", "Kamu vicdanında yargılattık, mahkeme önüne bıraktık" sloganları da attı.
* Darbe mağduru Atilla Güven, kefeni temsilen beyaz örtü ve boynunda ”yağlı urgan” ile adliye önüne geldi.

"VİCDAN AZABI DUYMADINIZ MI?
Müdahillerden Ahmet Türk, Berfo Kırbayır, Mikail Kırbayır, Fatma Gülten ve Diyarbakır Barosu mahkemeye sanıklar Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'ya sorulmasını istedikleri soruları verdi. Evren ve Şahinkaya'ya şu sorular sorulacak:
- Darbeye hazırlık süreci ve darbe yapılmasında 24 Ocak 1980 tarihinde açıklanan ekonomik kararlarının hayata geçirilmesinin etkisi olmuş mudur?
- Kürtlere ve diğer etnik gruplara yönelik asimilasyon programı hazırladınız mı? Türkçe'den başka dilleri niçin yasakladınız?
- Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi ve diğer cezaevlerinde sistematik işkence yapılması talimatı verdiniz mi? Sistematik işkencelere niçin göz yumdunuz?
- Dersim bölgesinde Alevi çocuklarının yatılı imam hatip liselerine gönderilmesi konusunda program hazırladınız mı? Alevilere yönelik asimilasyon politikası uyguladınız mı?
- İstanbul'da yaşayan lezbiyen, gay, biseksüel, transeksüel ve travestilerin zorla Eskişehir'e sürgün edilmesi emrini verdiniz mi?
- Gözaltında kaybedilen Hüseyin Morsümbül, Cemil Kırbayır, Mahmut Kaya, Gürkan Mungan ve Nurettin Öztürk ile ilgili herhangi bir soruşturma açtırdınız mı?
- Vicdan azabı duymadınız mı?
- Darbeye gidilen süreçte belirtilen hazırlık eylemleri hakkında bildiklerinizi anlatın.
- Darbeyle birlikte yabancı ülkelerin telkini ile Türkiye içerisinde çeşitli dini akımların siyasallaştırılması ile ilgili herhangi bir program uyguladınız mı? ABD'nin 'yeşil kuşak' politikasının hayata geçirilmesinde ne gibi bir rol oynadınız?
(Kemal GÖKTAŞ - Çınar ÖZER)


17 Kasım 2012 Cumartesi

DENİZ FENERİ SAVCILARI BERAAT ETTİ SANIKLAR HALA HAKİM YÜZÜ GÖRMEDİ !!

Almanya'daki Deniz Feneri Derneği hakkında soruşturmayı yürütürken "resmi belgede sahtecilik ve görevde yetkiyi kötüye kullanma" suçlarını işledikleri iddiasıyla yargılanan savcılar Nadi Türkaslan, Abdulvahap Yaren ve Mehmet Tamöz beraat etti. Türkaslan, "Bu karar Türkiye’de görev yapan hakimlere, savcılara ’Hiç korkmayın, hukuk içinde kalın. Hukuk içinde ne yapmanız gerekiyorsa karşınızdaki kişilerin kim olduğuna bakmayın, görevinizin gereğini yapın’ demiştir" dedi.

Deniz Feneri soruşturmasını yürütürken sanık avukatlarının şikayeti ve HSYK (Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) kararıyla bir anda kendilerini sanık sandalyesinde bulan üç savcının yargılandığı davanın son duruşması dün yapıldı. Yargıtay 11. Ceza Dairesi’ndeki duruşmaya 11 yıla kadar hapsi istenen sanık savcı Türkaslan ile 3'er yıla kadar hapisleri istenen savcılar Tamöz ve Yaren ile avukatları katıldı. Duruşmada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Genel Başkan Yardımcıları Sezgin Tanrıkulu, Erdoğan Toprak, CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan ile bazı milletvekilleri ve YARSAV üyeleri de hazır bulundu.

SAVCI: SAHTECİLİK KASTI YOK
Duruşmada esas hakkındaki görüşünü açıklayan Yargıtay Cumhuriyet Savcısı, savcılara yöneltilen sahtecilik suçunun oluşumu için aldatma yeteneğinin bulunması gerektiği, oysa savcıların tapu dairelerine gönderdikleri belgelerde evrakın bir bölümünün kapalı olduğunun açıkça anlaşıldığına işaret etti.
Savcı Türkaslan’ın bir mahkeme kararını kapatarak talimat vermesinin, diğer sanıkların da bunu devam ettirmesinin "etik" açıdan tartışılabileceğini kaydeden Yargıtay Savcısı, bu durumun bir zarara neden olmadığı ve suç unsurlarının oluşmadığını belirterek, beraat istedi.

"HAKKIYLA SORUŞTURMA YAPTIM"
Savcı Nadi Türkaslan savunmasında, "Burada sistem ters işliyor. Ben suçlanıyorum ve kendimi aklamaya çalışıyorum. Ben belgede oynama yapmadım, bunu da ispatladım. Görevi kötüye kullanmadım; görevleri gereğine göre yaptım. Benim burada olmam hakkıyla soruşturma yaptığım içindir. Hukuk neyi gerektiriyorsa onu yaptım. Benim tüm vebalim bu. Kimseye yanaşmadan, boyun eğmeden görevimi yaptım. Yüz kere daha böyle bir dava önüme gelse, ben yüz kere daha böyle hareket ederim, buraya geleceğimi bilsem de" dedi. Türkaslan’ın avukatı Cevat Balta da müvekkilinin görevini kötüye kullandığı için değil, kötülere karşı kullandığı için yargılandığını savundu. Balta, "Verilecek karar Deniz Feneri savcılarını olduğu kadar binlerce savcıyı da sindirmesin, aydınlığın, adaletin, hakkın sesine kulak verilsin" dedi.

"PARALAR METRESLERE GİTTİ"
Sanık Abdulvahap Yaren, "Devletin verdiği görev doğrultusunda Almanya’da delilleri incelemeye gittik. 600 kişinin belgesini taradık. Bu kişiler kendilerine yardım yapılmadığını, yardım alanlar ise gösterilen miktarlarda yardım almadıklarını söylediler" dedi. Afrika’daki aç çocukların fotoğraflarını gösteren Yaren, ”Yardım paralarının bana göre buralara gitmesi gerekiyordu. Peki nereye gitti? Niye ben bu paralara, şirket mallarına el koydum? Evli kadın, evli adamlar hovardalıklarını, metreslerini elinde tutmak için zekat paralarını bu şirketlere hisse payı olarak aktarmışlar. Niye? Cinsel istismara, şantaja devam etmek için. İşte bunun için malla el koyduk" diye konuştu.
Yaren’in avukatı ise, ”50 yıllık hukuk hayatımda sanık veya şüphelinin talebinin cumhuriyet savcısı veya hakim tarafından reddedilmesinin görevi kötüye kullanma olarak kabul edildiğini ilk defa görüyorum. Bu dava siyaset tarafından dizayn edilmiş bir davadır" dedi.

"KIRGINIM"
Savcı Mehmet Tamöz, bir savcı olarak idealler uğruna bu mesleği seçtiğini belirterek, ”Bir cumhuriyet savcısının sanık olmasından üzüntü duyuyor ve utanıyorum. Ülkemi ve insanları seviyorum. Tek amacım yasalara uygun şekilde ülkeme hizmet etmek. Ama kırgınım. Kırgınlığım suçun unsurlarının oluşmadığını bildiği halde siyasi amaçlarla beni buraya getiren meslektaşlarımadır” dedi.

HER SUÇTAN BERAAT
Son sözleri sorulan savcılar, "Takdir yüce heyetindir" dedi. Dosyanın incelenip bir eksiklik yoksa kararın hazırlanması için verilen aranın ardından, Mahkeme Başkanı Hüseyin Eken sanıklara yöneltilen suçlamaların "yasal unsurlarının oluşmadığı" gerekçesiyle beraatlarına karar verildiğini bildirdi.

1'E KARŞI 4
"Görevi kötüye kullanma” suçundan verilen beraat kararının oy birliğiyle alındığını açıklayan Eken, sanık Türkaslan’a yüklenen ”kamu görevlisinin resmi belgede sahtecilik” suçuna yönelik beraat kararının ise, Daire Üyesi Ahmet Turan Doğan’ın, bu suçun nitelik değiştirerek ”görevi kötüye kullanma” suçuna dönüştüğü ve bu suçtan mahkumiyet hükmü kurulması gerektiği yönündeki karşı oyu ve oy çokluğu ile alındığını kaydetti.

BU KARAR SAVCILARA MESAJ
Kararın ardından açıklama yapan Türkaslan, "Kişisel olarak, insan olarak bugün beraat ettiğime sandıkları kadar çok fazla sevinmedim. Suçlu olan insan beraat ettiği zaman sevinir. Ben suçlu değildim. Ama şuna sevindim, bugünkü karar Türk hukuk tarihine geçecek bir karardır. Bu karar, Türkiye’de görev yapan hakimlere, savcılara, ’Hiç korkmayın, hukuk içinde kalın. Hukuk içinde ne yapmanız gerekiyorsa karşınızdaki kişilerin kim olduğuna bakmayın, görevinizin gereğini yapın’ demiştir" dedi. Yaren ise, "Adalet ağır işler ama yerini bulur. Üç savcının yargılandığı bu dosyaya baktığımız takdirde Adalet Bakanlığı ve HSYK’nın belli bir şekilde kurgulamış olduğu ve hukuk dışı bir soruşturma dosyası olduğu apaçık ortaya çıkmıştır. Ümit ediyorum bu şekilde kesinleşir” dedi.
(Çınar ÖZER)





13 Kasım 2012 Salı

KARŞIT GÖRÜŞLÜ ÇATIŞMAYA ÖRGÜT SORUŞTURMASI

Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde karşıt görüşlü öğrenciler arasındaki kavgaya terör suçlarına bakmakla yetkili savcılık el koydu. Savcılık solcu öğrenciler hakkında "örgüt talimatıyla kavga çıkarmak" suçlamasıyla soruşturma başlattı ve 13 öğrenci tutuklandı. Bu arada öğrencilerden Erkan Eryiğit'in ev arkadaşı ve kendisine olaydan bir ay önce ülkücülerin saldırdığını İHD'ye (İnsan Hakları Derneği) bildirdiği, bazı öğrencilerin de saldırılarla ilgili Cebeci Karakolu'na suç duyurusunda bulundukları ortaya çıktı.

Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde 2 Kasım günü karşıt görüşlü öğrenciler arasında çıkan kavgaya çevik kuvvet polisi müdahale etti. Öğrenciler arasındaki kavga örgüt kapsamında değerlendirdi ve TMK'nın (Terörle Mücadele Kanunu) 10. maddesiyle görevli savcılık soruşturma başlattı. Çıkan kavgada yaralanan 2 öğrencinin de aralarında olduğu 13 solcu öğrenci soruşturma kapsamında gözaltına alınarak önceki gün adliyeye getirilirken ülkücü öğrenciler hakkında işlem yapılmaması dikkat çekti. Ayrıca ülkücü öğrencilerin kendilerine saldırdıkları iddiasıyla bazı solcu öğrencilerin Cebeci Karakol'una yaptıkları suç duyurularına henüz bir işlem yapılmadığı öğrenildi.

13 ÖĞRENCİ TUTUKLANDI
Soruşturma savcısı Sadık Bayındır'ın öğrenci kavgasının"örgüt talimatı doğrultusunda" gerçekleştirildiği üzerinden soruşturma yürüttüğü öğrenildi. Bunun yanında savcılık, açlık grevleriyle ilgili okula asılan “İktidar yaşamı hedef aldığında iktidar yaşama hedef olur” yazılı imzasız pankart ve açlık grevleriyle ilgili yapılan protestoları da soruşturmaya dahil etti. Öğrenciler ifadelerin herhangi bir örgütle bağlantılı olmadıklarını ve ülkücüler tarafından uğradıkları saldırılara karşı bir araya geldiklerini söylediler. Öğrenciler savcılık sorgusundan sonra “örgüt üyesi olmak", "adam yaralamak" ve "eğitim faaliyetini engellemek" suçlarından dün sevk edildikleri nöbetçi mahkeme tarafından tutuklanarak Sincan Cezaevi’ne gönderildi.

BİR AY ÖNCE HABER VERDİLER
Tutuklanan Erkan Eryiğit'in ev arkadaşıyla kendisine ülkücülerin saldırdıklarını 15 Ekim tarihinde İHD'ye (İnsan Hakları Derneği) bildirdiği ortaya çıktı. Başvuru dilekçesine göre, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi öğrencisi bir grup ülkücünün ev arkadaşı C.B ile okuldan çıktıktan sonra kendilerini takip ettiklerini ve satır ve sopalarla kendilerine saldırdıklarını belirtti. C.B olayda ağır yaralanarak hastaneye kaldırıldı ve orta parmağını kaybetme riski yaşadı. Olaydan sonra  okulda basın açıklaması yapıldı ve fakülte dekanına haber verildi. C.B ise okulunu bıraktı.
(Çınar ÖZER)






7 Kasım 2012 Çarşamba

HALK SAĞLIĞI TOPLULUĞU TERÖR ÖRGÜTÜ OLDU DELİL: "NİTELİKLİ SAĞLIK HİZMETİ İÇİN ÇOK SES TEK YÜREK" MİTİNGİ

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün,  "Bu çocukları kaybetmeyelim. Konunun takipçisi olacağım" dediği, KCK operasyonları kapsamında tutuklanan, aralarında Hacettepe, Gazi ve Çapa Tıp Fakültesi öğrencilerinin de bulunduğu 13'ü tutuklu 43 şüpheli hakkında hazırlanan iddianamede Hacettepe Üniversitesi'nde dekanın bilgisi dahilinde kurulan HASAT'ın (Halk Sağlığı Topluluğu) örgüt bağlantılı olduğu belirtildi. İddiaya delil olarak ise, "Nitelikli Sağlık Hizmeti İçin Çok Ses Tek Yürek” mitingine katılmaları, Diyarbakır Tabip Odası öncülüğünde Diyarbakır'da Mezopotamya Sosyal Forumu'nda toplantı yapmaları sayıldı.

Türkiye genelinde 6 Haziran günü yapılan KCK operasyonu kapsamında gözaltına alınan ve savcılık sorgusundan sonra tutuklanan tıp öğrencileri ile ilgili TMK'nın (Terörle Mücadele Kanunu) 10. maddesiyle görevlendirilen savcı Sadık Bayındır şüpheliler hakkında  “örgüt üyesi olmak ve örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte yardım etmek” suçlarından iddianame hazırladı. Ankara 13. Bölge Ağır Ceza Mahkemesi'nin de kabul ettiği iddianamede şüpheliler için, Hacettepe'de dekanın bilgisi dahilinde kurulan ve toplantılar için üniversitede oda tahsis edilen Halk Sağlığı Topluluğu (HASAT) bünyesinde KCK Yürütme Konseyi'yle bağlantılı örgütsel eylem ve etkinlikler yaptıkları iddia edildi. 43 kişiye 15 yıla kadar değişen hapis istemiyle dava açıldı.

ÖZGÜR SAĞLIK ÖĞRENCİLERİ ÖRGÜTÜ
Şüphelilerin, örgütünün sosyal alan yapılanması Özgür Sağlık Öğrencileri'nde (ÖSÖ) faaliyette bulundukları, bu doğrultuda Hacettepe'de kurulan HASAT'a bağlı etkinlikler yaptıkları anlatılan iddianamede, bu etkinlikler kapsamında, Ankara'da yapılan “Nitelikli Sağlık Hizmeti İçin Çok Ses Tek Yürek” mitingine katılmaları, Kürtçe pankart açarak Kürtçe slogan attmaları, Hernepeş şarkısını söylemaleri, Diyarbakır Tabip Odası öncülüğünde Diyarbakır'da Mezopotamya Sosyal Forumu adı altında toplantı düzenlemeleri de delil oldu.

DEKAN İZİNLİ TOPLANTI
İddianamede şüphelilerin ifadelerine de yer verildi. İddianameye, ÖSÖ ve HASAT adına örgütsel faaliyetlerde bulunduklarını kabul etmeyen Tıp Fakültesi'nde okuyan öğrencilerden  Ahmet Demirel'in, HASAT'ın üniversite bünyesinde yönetimin bilgisi dahilinde kurulduğunu, danışman hocalarının bulunduğunu söylediği, Perişan Akan'ın, HASAT'ın başında Doç. Çağrı Temuçin olduğunu, Mustafa Akın, HASAT toplantılarında sağlık dışında bir gündeme tanık olmadığını söylediği, Hakan Altındağ da, “ÖSÖ'yü ilk kez duyuyorum. HASAT'ın, dekanların izniyle kurulduğunu biliyorum. HASAT'ın, okulda dekanlığın tahsis etmiş olduğu odası vardır” dediği ifadeleri yazıldı. İstanbul Çapa Tıp öğrencisi Fırat Kaya da Ankara'da kurulan HASAT adına eylemlerde bulunmakla suçlandı.

SAĞLIK TARAMALARI SORULDU
Savcılık sorgusunda öğrencilere, Hacettepe Üniversitesi'nde fakülte dekanlığına bağlı olan HASAT (Halk Sağlığı Topluluğu) klübünü ne amaçla kurdukları, SES'in (Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası) düzenlediği ücretsiz sağlık taramasını hangi amaçla yaptıkları gibi soruların yanı sıra SES ve Türk Tabipler Birliği'nin düzenlediği eylemlere neden katıldıkları, hükümetin sağlık alanında yaptığı hizmetin önüne geçmek için mi toplantı yaptıkları soruldu.  Öğrencilerin kendi aralarında düzenledikleri piknik organizasyonu için 500 TL toplayan arkadaşlarının da örgütün mali sorumlusu olduğu iddia edildi.

MEZUN OLAMADILAR
-Üniversite sınavına girdiği dönemde Türkiye 50.si olarak Hacettepe İngilizce Tıp bölümünü kazanan ve şu an 6. sınıf öğrencisi olan Mustafa Karakut, intörnlüğünü tamamlayamadığı için mezun olamadı.
-Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi 6. sınıf öğrencisi Ahmet Demirel ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi 6. sınıf öğrencisi Birhat Şimşek, Acil Tıp Anabilim Dalı stajı yapmaları gereken dönemde tutuklu bulundukları için mezun olamadı.
-Hacettepe Tıp Fakültesi 4. Sınıf öğrencisi olan Tuncay Gökçen ve Recep Kar, farmakoloji stajına gidemedi.
-Hacettepe Tıp Fakültesi 5. Sınıf öğrencisi Mustafa Akın intörn olarak 6. Sınıfa başlayacaktı.
(Çınar ÖZER)



6 Kasım 2012 Salı

SKANDAL DAVA!! CEM AYGÜN'Ü ÖLDÜREN POLİSTEN ÖNCE AİLE YARGI KARŞISINDA

Polis kurşunuyla ölen Cem Aygün olayında şüpheli olan polislerin sadece ifadeleri alınırken, olayı protesto etmek için Emniyete giden Aygün'ün kardeşleri, eniştesi ve yeğenine 3 ayrı suç ve "adam öldürmeye teşebbüsten" dava açıldı. Haklarında yazılan iddianamede aile bireylerinin pankartla Emniyete gitme nedenleri, "Olay tarihinde Emniyet Müdürlüğü'nde tutulan şüpheli polis memurunun yaptığı bu olay nedeniyle onu öldürmek" olarak belirtildi ve aile bireylerine toplam da ayrı ayrı 58 yıla kadar hapis cezası istendi.

Ankara Keçiören'de 30 Ağustos günü "dur" ihtarına uymadığı gerekçesiyle polisin açtığı ateş sonucu Cem Aygün hayatını kaybetti. Şüpheli polisler Fatih Yılmaz ve Olcay Hankulu, savcılıkta ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı. Olayı protesto etmek için Aygün'ün öldürülmesinden bir gün sonra, 1 Eylül günü Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne giderek olayı protesto eden Aygün'ün 6 kız kardeşi, eniştesi ve yeğeni hakkında ise skandal bir dava açıldı.

POLİSİ ÖLDÜRMEK İÇİN GİTMİŞLER!
Ankara Cumhuriyet Savcısı Hatice Çetin'in hazırladığı iddianamede olaydan sonra Çorum'da oturan Aygün'ün eniştesi Ali Eker ve İzmir'de oturan Aygün'ün kardeşi Döndü Korkmaz'ın Ankara'ya gelmeleri suç gibi gösterilip, "Ali Eker ile Döndü Korkmaz'ın Ankara Keçiören'de ikamet eden şüpheliler Bedirhan Mercanoğlu (Aygün'ün yeğeni), Sonay Aygün, Nazlıcan Aygün, Aylin Aygün, Aynur Aygün ve Songül Aygün'ün (Aygün'ün kız kardeşleri) kardeşlerinin bu ölümü nedeniyle tam bir fikir birliği içine girip Çorum- İzmir arasındaki mesafe gözönüne alındığında yine fikir ve eylem birliği içinde Ankara ilinde buluştular" denildi. İddianamede, aile bireylerinin Ankara'ya gelerek emniyetin önüne gitmelerindeki amaç ise,"Olay tarihinde Emniyet Müdürlüğü'nde tutulan şüpheli polis memurunun (Fatih Yılmaz) yaptığı bu olay nedeniyle onu öldürmek" olarak belirtildi.

PANKART AÇIP SLOGAN ATTILAR
İddianamede şöyle denildi:
"Ali Ekber başkanlığında pankart da kullanmak suretiyle ve bu pankartı da ellerine alarak 3 araçla birlikte yola çıkıp Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü önüne gelip sloganlarda atarak nizamiyede bulunan görevlilere hiç bir şey söylemeksizin içeri girmek istediler. Görevli olan polis memuru mağdur Harun'un onlara bu şekilde içeri giremeyeceklerini, kontrol yapması gerektiğini söylediğinde şüphelilerin görevli memura, 'O.. çocukları. Katil polisler. Hepiniz katilsiniz. Katil polisi bize verin. Kardeşini öldüren polisi bize verin. Bizi de öldürün. Sizin Allahınız kitabınız yok mu? Bunun acısını sizden çıkartırız. Her gün gelip eylem yapıp o polisleri eninde sonunda sizden alırız' diyerek slogan atarak görevliyi ittiler."
İddianamede polis memurlarının darp edildiği anlatılırken, görevli olan ve iddianameye "mağdur" olarak yazılan memur Harun Karakaş'ın tuttuğu rapor esas alınarak, "Harun'un ikazlarını hiçe sayıp onun raporunda belirtilen şekilde darp ettikleri, içeri girip elektronik araçlar bariyerlerini kullanamaz hale getirdikleri, Harun'un yetersiz kalması üzerine yardım istediği Ertan ve Şuayip Atmaca'nın yardım için geldiği, şüpheliler tarafından her üç polis memurununda yaralandığı anlaşıldı" denildi.

58 YILA KADAR CEZA İSTENDİ
İddianamede bu eylem için, "Şüphelilerin asıl eylemlerinin suç işleyen polis memurunu öldürmeye yönelik olup, aynı zamanda görevli memurlara karşı etkili eylem, kamu malına zarar vermek, görevli polis memurlarına karşı görev yaptırmamak için direnme, görevli memurlara hakaret, tehdit suçlarını oluşturmakta" denilirken, 7 aile bireyi hakkında "basit yaralama, görevi yaptırmamak için direnme, mala zarar verme" gibi suçların yanında "adam öldürmeye teşebbüs" suçlarından ceza istendi. Her bir aile bireyi için ayrı ayrı 38 yıldan 58 yıl 8 aya kadar ceza istenen iddianame 8. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından da kabul edildi.
Böylece Aygün'ün ailesi, Cem Aygün'ü vuran ve "ayağım kaydı silahım ateş aldı"  diyerek kendini savunan ve hakkında henüz bir işlem yapılmayan polis memurundan önce yargı karşısına çıkmış olacak.
(Çınar ÖZER)










5 Kasım 2012 Pazartesi

SAVCILIK İLK DEFA KÜRTÇE SAVUNMA İÇİN OLUMSUZ GÖRÜŞ BİLDİRMEDİ KÜRTÇE SAVUNMA YASAYI BEKLİYOR

Üniversite öğrencilerinin PKK'nın gençlik yapılanmasına üye oldukları iddiasıyla Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davada, anadilde savunma talebine ilk defa savcılık olumsuz görüş bildirmedi ve topu mahkemeye attı, mahkeme ise yasal değişiklik olana kadar talebin reddine karar verdi.

Cezaevlerinde açlık grevi yapan tutuklu ve hükümlülerin taleplerinden biri olan "anadilde savunma" hakkına ilişkin yasal düzenleme yapılması gündemdeyken TMK(Terörle Mücadele Kanunu)'nın 10. maddesiyle Ankara'da kurulan 13. Bölge Ağır Ceza Mahkemesi'nde "yasa çıkmadan anadilde savunma yapılamayacağı" belirtilen bir karar çıktı. Hacettepe, ODTÜ, Ankara Üniversitesi öğrencileri olan 16 sanığın YDGM (Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisi) üyesi oldukları iddiasıyla yargılandıkları davanın dün ilk duruşmasında 7 sanık "anadilde savunma" talep edince Mahkeme Başkanı Tayyar Köksal, "Henüz yeni bir düzenleme yapılmadığı için talebinizi yerinde bulmadık" dedi.

SANIKTAN KÜRTÇE SAVUNMA TALEBİ
Savunmasına Kürtçe başlayan Ercan Gün'ün dediklerini anlamayan Başkan Köksal, "Ne yapmak istediğini Türkçe söyle ki anlayalım" dedi. Gün de, savunmasını kendi anadili olan Kürtçe yapmak istediğini belirterek, bu talebi için yazdığı Kürtçe dilekçeyi mahkemeye sundu. Bu durum tutanaklara, "Sanık Kürtçe savunma yapmak istediğine ilişkin olduğunu söylediği bir kağıdın ön kısmı dolu, arka kısmının yarıdan azı yazıyla dolu dilekçesi dosyaya konuldu" diye geçti. Bunun üzerine Başkan Köksal duruşma savcısı Sadık Bayındır'a mütalaasını sordu.

HER NE KADAR TÜRKÇE BİLSE DE...
Savcı Bayındır, "Dosya kapsamında meramını anlatacak ölçüde Türkçe bilen ve yargılamada kullanılan dili konuşan ve anlayan sanığın Kürtçe savunma hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesi ve CMK'nın 202. maddesine göre düzenlenen usul kurallarına aykırı olduğu ancak kamuoyunda çıkan haberlerde sanığın bu taleplerini içeren konularda parlementoda yasal düzenleme yapılacağına dair bilgilerin bulunduğunu" belirtti ve kararı mahkemeye bıraktı.

KÜRTÇE'NİN AŞAMALARI
Sanık avukatlarından Mesut Özer ise, anadilde savunma yapma hakkının Diyarbakır'da görülen KCK ana davasında başladığını belirterek, "Kürtçe'ye ilk önce bilinmeyen bir dil dendi. Sonra anlaşılmayan bir dil oldu. Sonra Kürtçe olduğu bilinen dilde ve en sonunda da Kürtçe olarak tutanaklara geçti. Mahkemenin şu anda vereceği karar çok önemli bir noktada. Diyarbakır nasıl bu soruna neden olduysa Ankara bunu çözebilir" dedi. Avukat Serbay Köklü de, 3. yargı paketinden önce özel yetkili olan 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2010 yılında üniversite öğrencisinin Kürtçe savunmasını kabul ederek duruşmaya tercüman getirilmesi kararını hatırlattı.

YASA OLMADAN OLMAZ
Talepleri değerlendirmek için ara veren Mahkeme heyeti aradan sonra kararını açıkladı. Sanıkların verdikleri dilekçeleri, "Kürtçe savunma yapmak isteğine ilişkin olduğunu söylediği dilekçelerini verdiler. Dilekçeleri Türkçe olmadığı için okunmadı" şeklinde tutanaklara geçiren Köksal, "Kürtçe savunmalarda bulunmak isteyen sanıkların üniversitede öğrenci oldukları, eğitimi Türkçe yaptıkları, yeteri kadar Türkçe bildikleri anlaşıldığından sanık ve sanık müdafilerin talepleri yerinde görülmediğinden taleplerin reddine" kararı verdi. Kararı yazdırdıktan sonra "Henüz yeni bir düzenleme yapılmadığı için talebinizi yerinde bulmadık" diyen Köksal böylece, gündemde olan anadilde savunma hakkına dair tasarının yasalaşmadan mahkemede uygulanamayacağını belirtmiş oldu.
Verilen kararın ardından tekrar savunmaları sorulan sanıklar Kürtçe olarak, "Kürtçe savunma yapmak istediklerini" belirttiler. Sanıkların yaptıkları Kürtçe savunmalar tutanaklara, "Ne söylediği anlaşılmadı" ifadeleriyle yazıldı.

KÜRTÇE SAVUNMAYI TÜRKÇE ANLAT
Duruşmada mahkeme heyeti, sanıklar ve avukatlar arasında ilginç diyaloglar yaşandı.
- Sanık avukatlarından Emel Sayın mahkemeden ilginç bir talepte bulundu. Kürtçe tercüman talep eden Sayın, "Müvekkilimin mahkemede ne söylediğini anlamak için tercüman istiyorum. Çünkü ben Kürtçe bilmiyorum. Benim savunma hakkım engelleniyor" dedi.
- Sanıklardan Ahmet Akyüz Kürtçe savunma yapınca Başkan, "Tükçe konuş anlayalım Kürtçe savunma mı yapmak istiyorsun?" dedi. Bunun üzerine Akyüz, "Bakın anladınız. Siz iyi anlıyorsunuz Kürtçe'yi" deyince Başkan, "Yok anlamıyorum. Sen Kütçe savunma yapmak istediğini Türkçe anlat" dedi.
- Erman Gün savunmasına Kütçe devam edince üye hakim Süleyman Köksaldı ve Başkan Köksal, "Türkçe konuş Türkçe" deyince Avukat Serbay Köklü, "Sanığa baskı yapamazsınız. Kürtçe savunma vermek istiyorsa Kürtçe verir" diyerek itiraz etti. Üye Köksaldı, "Baskı yapmıyoruz, savunmasını istiyoruz" dedi.
(Çınar ÖZER)

PROPAGANDA GİBİ İDDİANAME


RedHack üyesi oldukları iddia edilen 10 kişi hakkında hazırlanan iddianamede, hackerlik yapan grubun "sosyalist dünya düzenini" kurmayı hedeflediği iddia edilerek "terör örgütü üyesi" oldukları suçlamasıyla dava açıldı. İddianamede herhangi bir delil ortaya konulmadan Redhack'çilerin "THKP/C, THKO, TKP/ML, DHKP/C, MLKP ve PKK gibi" örgütlere dijital destek verdiklerinin öne sürülmesi dikkat çekti. İddianamede "dünya devrimi" yapmayı amaçladıkları iddia edilen şüphelilerin, "RedHack'in sosyal medyada paylaştıkları belge ve bilgileri kendi profillerinde paylaşmaları, grubun oluşturduğu internet sitesine girmeleri" delil oldu. RedHack'in amaçları sıralanırken, alıntı yapıldığının belirtilmemesi yüzünden iddianamenin, bir propaganda metnine dönmesi de dikkat çekti.

Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün sitesini çökerten ve emniyete gönderilen ihbar mektuplarının da içinde olduğu çok sayıda bilgi ve belgeyi sosyal paylaşım siteleri üzerinden yayınlayan RedHack isimli hacker grubuyla ilgili yürütülen soruşturma kapsamında, aralarında üniversite öğrencilerinin de bulunduğu, 3'ü yaklaşık 7 aydır tutuklu olan 10 kişi hakkında iddianame hazırlandı. TMK'nın (Terörler Mücadele Kanunu) 10. maddesiyle kurulan Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin de kabul ettiği iddianamede şüpheliler, “Silahlı terör örgütüne üye olmak, açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etmek, kişisel verileri, hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak, bilişim sisteminin işleyişini engellemek veya bozmak, bilişim sistemine hukuka aykırı olarak girmek ve orada kalmakla" suçlandı ve haklarında 24 yıla kadar hapis cezası istendi.

REDHACK'İN DELİLİ DENİZ GEZMİŞ
Savcı Mustafa Başer'in hazırladığı iddianamede RedHack'in “silahlı terör örgütü” olduğu iddia edildi. "Örgüt delilleri" arasında, gruba ait olduğu belirtilen sitenin fotoğraflar linkinde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Ulaş Bardakçı gibi devrimcilerin fotoğrafları, "Yaşasın devrimci enternasyonal mücadele" yazılı pankart resmi ve kırmızı zemin üzerinde sarı renkli orak-çekiç-yıldız resimi yer aldı.

DESTEK MESAJLARI DELİL OLDU
RedHack'in sosyal medyada paylaştıkları belge ve bilgileri kendi profillerinde paylaşmaları, grubun sitesine girmeleri şüpheliler hakkında toplanan deliller arasında yer aldı. Şüphelilerden Erbay Değer'in sosyal paylaşım sitelerindeki kendi profil sayfasında, RedHack'i takip etmesi, Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün internet sitesinden alınan belgeleri paylaşması, devletin güvenlik güçlerini "aşağılamaya yönelik" yorumları delil olarak sayıldı. Tutuklu üniversite öğrencisi Duygu Kerimoğlu'nun ise, profil sayfasında RedHack'in eylemlerini övmesi ve "Üstlendiğiniz görev mükemmel yerine getiriyorsunuz, bizler sizleri seviyoruz" ifadesini kullanmasına ilişkin olarak "şahısları tanıdığı ve RedHack'in kendi internet sitesinde yayınladıkları tüzüklerinde belirtilen görevler çerçevesinde çalıştığı anlaşılmıştır" denildi.  Şüpheli Özgür Matin Aktaş'in sosyal paylaşım sitelerindeki profili ve mail adresinde sadece arama yapıldığı belirtildi. Aramaların sonucunda "delil" niteliğinde herhangi bir şey yazılmadı.

AMAÇLARI SOSYALİST DÜNYA
İddianamede savcının RedHack'in amaçlarını sıralarken alıntı yaptığını belirtmemesi nedeniyle kullandığı ifadeler ilginç bir manzara ortaya çıkardı. Adeta RedHack'in propaganda metni gibi yazılan iddianamede şu ifadeler yer aldı:
* Faşizme, emperyalizme, işbirlikçi, tekelci kapitalizme, feodalizme, şovenizme ve her türden gericiliğe karşı, enternasyonal proletarya safında yazılı basın alanında mücadele veren sosyalist bir yapılanma arzusuyla yola çıkan işçi sınıfının ileri unsurlarıyla, ilerici aydınla ve gençlikle komünist hareketin ustalarının perspektifine ve bilimselliğine sıkı sıkıya bağlı sosyalist dünya düzeni kurmayı amaçlamaktadır.
* Nitelik olarak 'Marksizm dogma değil bir eylem kılavuzudur' kuramına dayandığı anlaşılmıştır.
* Ülkemiz coğrafyası esas olmak üzere dünya genelinde proletarya sınıfı yararına teori ve pratik faaliyet gösterdiği anlaşılmıştır.
* "Sol terör örgütlerinin komünizm hedefine ulaşmak için teknolojik alanda hiç bir fedakarlıktan kaçınmayarak, Komünizm davasında sonuna kadar devrimcilerin bu alandaki örgütü olacağını, devrimcilerin olanaklarına karşı yapılacak herhangi bir saldırıyı kendine kabul eder, saldırıya karşı savunma ve saldırı siyaseti kendi içinde gönüllü birlikteliğe dayanan bir dijital örgüt olduğu ve hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacağını ilan eden bilişim sistemlerine zarar verme yazılım korsanlığı yapan bir oluşum olduğu anlaşılmıştır."

PKK VE DHKP/C İLE AYNI YAPI...
Savcı Başer, iddianamedeki delilleri değerlendirerek, “Hiyerarşik ve yapısal düzen içerisinde terör örgütü gibi organize oldukları, şehir merkezlerinde yazılama ve afişleme olaylarını gerçekleştirdikleri, yapılan eylemlerin fotoğraflarını internette yayınladıkları, kendilerinin ve kendileri ile aynı düşünceye sahip olamn grupların gerçekleştirdiği yerleşik olan düzen içerisinde kanunların suç saydığı eylemlere müdahale eden kurum ve kuruluşların internet sitelerine saldırı yaptıkları ve saldırı sonunda ele geçirdikleri bilgi ve belgeleri yayınladıkları, kurdukları internet sitelerinde örgütün tanımını yaptıkları, internette gerçekleştirdikleri eylemler ile kendileri gibi yapıya sahip THKP/C, THKO, TKP/ML, DHKP/C, MLKP ve PKK gibi Marksist-Leninist-Maoist sol ve bölücü terör örgütlerine dijital destek verdikleri, bu anlamda RedHack-Kızılyıldızlar isimli örgüt oluşumuna üye şahısların, sol ve bölücü terör örgütlerine mensup olmasalar dahi örgüt adına suç işleyen konumda bulundukları belirlenmişti" dedi.
(Çınar ÖZER)

CEM AYGÜN SORUŞTURMASINDA SADECE SAVCI DEĞİŞTİ !!

Ankara Keçiören’de 30 Ağustos'ta "dur" ihtarına uymadığı gerekçesiyle polis Fatih Yılmaz ve Olcay Hankulu tarafından açılan ateş sonucu, 24 yaşındaki Cem Aygün hayatını kaybetmişti. Ayağı kayıp yere düşerken silahının ateş aldığını belirten şüpheli Yılmaz 8 aylık polis memuruydu. Olayla ilgili yürütülen soruşturmada şüpheli polisler için gözaltı kararı 5 saat sonra çıkmış ve ertesi gün savcılıkta ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılmışlardı.

AİLE İTİRAZ ETTİ SAVCI DEĞİŞTİ
Savcının bu tutumuna karşı Aygün ailesi ve avukatlar savcının "soruşturmayı eksik yürüttüğünü" belirterek HSYK'dan savcının değiştirilmesini istemişlerdi. Bunun üzerine savcı Yıldız'dan soruşturma dosyası alınarak, dosya savcı Atilla Ceylan'a verildi. Ceylan, ilk olarak şüpheli iki polisin yeniden ifadesine başvurdu. 10 Ekim’de savcıya ifade verdikten sonra yine serbest bırakılan polislerin verdikleri ilk ifade ile çelişen ifade vermeleri ve olayı daha ayrıntılı anlatmaları dikkat çekti.

1.5 AY SONRA AYRINTILI İFADE
Şüpheliler olaydan yaklaşık bir buçuk ay sonra verdikleri ikinci ifadede, olayı dakika dakika anlattılar. Olay yerine neden gittiklerini anlatan şüpheliler anonsun 10.10'da geldiğini, anonstan 4-5 dakika sonra da olay yerine gittiklerini belirtiler. Cem Aygün'den şikayetçi olan Dilara Yılmaz'ın yaralı olduğunu ve araca aldıktan sonra Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne getirdiklerini belirten polisler, 5-10 dakika sonra hastanenin acil kapısına geldiklerinde de Aygün'ün arabasını gördüklerini, aracı durdurup GBT kontrolü yaparken Aygün'ün kaçmaya başladığını ifade ettiler.

BENİM KURŞUNUMLA VURULDU
Savcılığa verdiği ilk ifadesinde “ Maktul benim silahımdan çıkan kurşunla vuruldu” diyen Yılmaz, ikinci ifadesinde böyle bir cümle kurmadı. Merdivenlerin basamaklarının yüksek ve düzensiz olduğunu belirten Yılmaz, “Hatta bazı basamakların kenarları yıpranmıştı. Bu şekilde 3. ya da 4. basamakta önüme bakarak inerken sağ ayağım kaydı ve önce dirseklerimi daha sonra sırtımı yere vurdum. Giydiğim ayakkabı emniyetin verdiği altı köseli ayakkabıydı. Merdivende herhangi bir ıslaklık ya da kayganlık yoktu. Belirttiğim şekilde ayağımın kaymasıyla sırt üstü yere düştüğüm sırada silahım ateş aldı” şeklinde ifade verdi. Yerden kalkıp Aygün’ün yanına gittiğinde de Aygün'ün belinde “az biraz kan olduğunu fark ettim” dedi.

KAÇ KOVAN VAR BELLİ DEĞİL
Ölü muayene tutanağında Aygün’ün sağ kalçasında 2 mermi giriş-çıkış deliği, kalçasının üzerinde 4. bel omurunda ise bir mermi izi yer aldığı ifade edildi. Soruşturma dosyasında ise polislerin silahından kaç kurşun çıktığına ilişkin farklı bilgiler yer aldı. Olaydan hemen sonra 12:00’de hazırlanan ilk olay yeri krokisinde 6 boş kovan gösterilirken, aynı polisin yarım saat sonra hazırladığı görgü ve tespit tutanağında ise boş kovan sayısı 8 olarak belirtildi. Polis fezlekesinde ise kovan sayısı 7 olarak yazıldı. Balistik raporuna göre ise boş kovanlardan 5’i Yılmaz’ın silahında 2’si ise diğer polisinkinden çıktı.

ARKADAŞLAR HATA YAPMIŞ
Yılmaz ifadesinde “olay sonrasında kullandığım silah cinayet büro ekipleri tarafından Keçiören İlçe Emniyet binasından yaklaşık bir saat sonra benden alındı” demiş, dosyadaki emniyet tutanağına göre de Yılmaz'dan silahı 12.00’da teslim alınmıştı. Ancak dosyadaki olay yeri tutanağının da 12.00'da yazıldığı kaydedilmişti. Ayrıca Hankulu'nun 12.15'te de cinayet büroda ifadesi alınırken, Yılmaz'ın da 13.30'da ifadesinin alındığı yazılmıştı. Böylece olaydan bir saat sonra yani 12.00’da silahını teslim eden Yılmaz aynı zamanda olay yeri tutanağı tutarken, Hankulu'da 12.15’te cinayet büroda ifadesini vermişti. Hankulu, savcılığa verdiği ikinci ifadesinde bu durumu şöyle düzeltti: " Emniyette alınan ifademin altına 30.08. 2012 yazılmasına rağmen burada ifadeyi alan arkadaşlarımın yaptıkları bir hata sonucu tarih yanlış yazılmıştır. Asıl tarih 31.08.2012'dir."
(Çınar ÖZER)