23 Aralık 2012 Pazar

"GÖZLERİM KARARDI, YERE DÜŞTÜM. POLİS BİBER GAZI ATMAYA DEVAM EDİYORDU"


Çin'den fırlatılan Göktürk-2 uydusu için ODTÜ Uzay'da düzenlenen törene Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın katılmasını protesto eden öğrencilere polis biber gazı ve tazyikli suyla müdahale etmişti. Polisin silahla attığı gaz fişeklerinden biri, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2. sınıf öğrencisi Barış Barışık'ın başına isabet etmiş, Barışık beyin kanaması geçirmişti. 15 saat boyunca şuuru kapalı olan ve Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yoğun bakıma alınan Barışık'ın beyninde ezilme ve su toplaması meydana gelmişti.
Yoğun bakımdan odaya alınan ve tedavisi devam eden Barış Barışık yaşadıklarını anlattı.

"GÖZLERİM KARARDI VE DÜŞTÜM"
Eylem gününü hatırladığı kadarıyla anlatan Barışık, o gün Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde olduğunu, Başbakan'ın gideceğini öğrendiği için ODTÜ'ye gittiğini söyledi. Barışık şöyle devam etti:
"ODTÜ'ye demokratik hakkımızı kullanmaya gittik. Ama ne kadar demokratik olduğunu söylesek de bize karşı yapılan polis saldırı hiç de demokratik değildi. Daha yürüyüş yeni başlamıştı. Polisle aramızda 200-300 metre mesafe vardı. Biz yürümeye devam ederken, polis herhangi bir uyarıda bulunmadan gaz bombası atmaya başladı. Bütün çevremiz gazla sarıldı. O an nefesim kesildi. Polis aralıksız 4-5 saat boyunca biber gazıyla müdahale etti. Artık etrafımızı göremiyorduk. Bir süre sonra polis, biber gazlarını öğrencileri hedef alarak atmaya başladı. Attıkları biber gazı fişeklerinden biri başıma isabet etti.  O an gözlerim karadı ve yere düştüm. Ciddi bir baş ağrısı hissettiğimi hatırlıyorum. Arkadaşlarım yanıma geldi. O sırada biber gazı atmaya devam ediyorlardı. Bir araba bulup beni hastaneye götürmüşler. Polis çok hınçlıydı. Başbakan'ın bizi destekleyenlere karşı yaptığı açıklamalarını da 'tahammülsüzlük' olarak değerlendiriyorum. Böyle en küçük durumda bile muhalefet olanı hedef yapabiliyor. Onun için polis bu kadar sert müdahale etti. Ben de başımdan yaralandım, beyin kanaması geçirdim.

"BU DURUM İDEOLAJİK DEĞİL İNSANİ DEDİ AMA..."
Kendime geldiğimden beri birçok kişi ziyaretime geldi. MHP milletvekili Lütfü bey (Türkkan) de geldi. Kim olduğunu bilmiyordum, 'Ben milletvekiliyim' deyince, hangi partiden olduğunu sordum. O da bana 'Siz bizi çok sevmezsiniz' dedi. 'Siz söyleyin' deyince, 'MHP milletvekiliyim. Benim de çocuğum var. Bu durum benim çocuğumun da başına gelebilirdi. Bu durum ideolojik bir mesele değil. Bu bir insanlık meselesi. İnsanlık namına seni ziyaret ediyorum' dedi. Ben de kendisine teşekkür ettim. Kendisine karşı ön yargım yoktu aslında. Sonra öğrendim ki bir açıklama yapmış ve 'ülküdaşlarından' özür dilemiş. Üzüldüm açıkçası. İki saat önce bir şey deyip sonra özür dilemesi beni kırdı, yakıştıramadım. Sözlerinin arkasında durmasını isterdim. Gelmesi önemliydi. Görüşüyle ilgili çok uyuşmasak bile yine buraya gelmesi iyi bir mesaj olabilirdi. İnsanlık namına gelmesi önemliydi.

"DENGE SORUNUM VAR"
Kendime geldiğim anı pek hatırlamıyorum. Ama o günden beri ciddi bir baş ağrısı yaşıyorum. Her gün iğne oluyorum. Görme sorunum yok ama denge sorunum var. Yürürken dengemi kaybediyorum. Sağa sola yalpalıyorum. Sürekli başım ağrıyor ve midem bulanıyor."
Barış'ın annesi Zeynep Barışık'ın mutluluğu ise gözlerinden okunuyor. Oğlunun yanından hiç ayrılmayan Zeynep Barışık, oğlunu "yeniden doğurmuş" gibi hissettiğini söylüyor.

HEM MÜŞTEKİ HEM ŞÜPHELİ
Önceki gün polisler Barış Barışık'ın ifadesini hem şüpheli hem de müşteki sıfatıyla almak içi hastaneye geldi. Ancak hem doktorlar hem de o sırada Barış'ı ziyaret etmek için orada bulunan avukatlar Barış'ın henüz ifade verecek durumda olmadığını belirttiler.
(Çınar ÖZER)





"NASIL OLSA ÖRGÜT BULURUZ" SORUŞTURMASI

ODTÜ'deki olayların ardından gözaltına alınan 10 öğrenci hakkında mahkemenin verdiği arama kararında, herhangi bir örgüt adı yer almadığı, savcılığın 21 Aralık'ta yapılan aramalarda ele geçirilen kitap, dergi, kartpostal, afişlerden yola çıkarak, öğrencilere, "MLKP, DHKP-C DSİH, DEV-Yol" gibi örgütleri sorduğu ortaya çıktı.

Çin'den gönderilen Göktürk-2 uydusu için ODTÜ'de yapılan tören sırasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı protesto ettikleri iddiasıyla gözaltına alınan Can Kaya, Güven Kazım Altunkaya, Bedirhan Şen, Cem Dursun, Sercan Çınar, Batuhan Uluergüven, Mert Atmaca, Mustafa Bozkurt, Hasan Koç, İlhan Aslan, Tayfun Yıldırım, Pınar Ünal, geceyi Emniyet'te geçirdikten sonra dün sabah saatlerinde Adliye'ye getirildi.

KİTAPLARDAN ÖRGÜT ADI SORULDU
Savcılığın, 20 Aralık'ta TMK'nın 10. maddesiyle görevli 1 Nolu Hakimlikten aldığı arama kararına göre, ODTÜ'de yaşananlar detaylı bir şekilde anlatıldıktan sonra herhangi bir örgüt adı verilmeksizin, bir defaya mahsus olmak üzere fotoğraflardan kimlikleri belirlenen öğrencilerin evlerinde arama yapılması ve örgütsel dokümanlarla suç olabileceği değerlendirilen eşyalara el konulmasının istendiği ortaya çıktı. Aramalarda ele geçirilen kitap, dergi, broşür, afiş ve benzeri delillerden yola çıkan savcılık, adliyedeki sorgu sırasında öğrencilere, "MLKP, DHKP-C DSİH, DEV-Yol" gibi örgütlere üye olup olmadıklarını sordu.

AMAÇLARI SORULDU
Öğrencilere "Nerede öğrenim görmektesiniz? ODTÜ'deki eyleme gelin talimatını kimden aldınız? ODTÜ'ye kimlerle ne maksatla geldiniz? ODTÜ'de yapılan protesto eylemine kim veya kimin talimatıyla katıldınız? Organize şekilde toplanarak kanunsuz toplantı ve gösteri yapan kolluk güçleriyle çatışan yol üzerine çöp konteynırı ve inşaat  malzemelerinden barikat kurup ateş yakan kamu binalarına ve barikatlara ait ATM'lere zarar veren güvenlik güçlerine karşı taşlı sopalı ve şişeli saldırıda bulunan grup içerisinde bulunmanızın, çöp konteynırlarını devirerek yolu trafiğe kapatmanızın ve yüzünüzü atkı ile kapatmanızın amacı nedir? Sizinle birlikte eyleme kimler katılmıştır? Örgütsel bağlamda atılan sloganlara niçin eşlik ettiniz?" soruları da yöneltildi.

"BAŞBAKANI PROTESTO ETTİK"
Öğrenciler sorulan sorulara "Biz Başbakan'ı protesto etmek için oradaydık. Yürümeye başladığımızda polisler üzerimize gaz bombası atmaya başladı. Biz demokratik hakkımızı kullandık. Polis bize saldırdı. Biz polise saldırmadık" dediler. Delil olarak toplanan kitap ve dergilerin ise "kitapçılardan satın alınabilen kitaplar olduklarını" belirttiler.

"UZUN EŞEK" DOSYADA
Öğrencilere ifadelerinde ODTÜ'deki protesto dışında katıldıkları başka eylemeler de soruldu. Cem Dursun'a 4+4+4 eğitim sistemi protestosu 15 Eylül'de yapılan mitingi, "eyleme kimin talimatıyla katıldığı ve örgütsel bir simge olduğu değerlendirilen kırmızı flamayı neden taşıdığı " sorulurken, Batuhan Uluergüven'e parasız eğitimi protesto ettiği için tutuklanan Gülşah Işıklı ve Meral Dönmez için yapılan eyleme neden katıldığı sorusu yöneltildi.  Güven Kazım Altunkaya'nın da geçen sene ODTÜ'de yapılan "Baş kaldırıyoruz" eylemine katılması ile 2010'da yine ODTÜ'de yapılan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısına Başbakan'ın katılmasını protesto etmesi ve polisin kurduğu barikatın önünde "uzun eşek" ve "birdirbir" oynaması delil olarak soruşturma dosyasına konuldu.

FOTOĞRAFTAN TEŞHİS
Fotoğraflardan teşhis edilen öğrenciler hakkında "yüzlerini kapatmak suretiyle güvenlik güçlerine saldıran grubun içinde" oldukları belirtilerek öğrencilerin ten renkleri, sakallı olup olmadıkları, mont ve pantolonlarının renkleriyle tanımlanmaları dikkat çekti. Polisler, Mert Atmaca'nın evinde yapılan aramalarda buldukları "yeşil renkli mont"a olaylar sırasında Atmaca'nın üzerinde olan mont olduğunu iddia ederek "delil" olarak el koydu.

DELİL : "AJİTE AMAÇLI KİTAP"
Polisler ev aramalarında "delil" olarak topladıkları eşyalar hakkında öğrencilere "Yapılan aramalarda elde edilen ve örgütsel olduğu değerlendirilen dergi kitap kartpostal ve afişleri nereden ne şekilde temin ettiniz?" diye sordu. Delil olarak alınan, "Devrimci öğretmen" isimli kitapçık için  "Ajite amaçlı hazırlanmış örgütsel içerikli kitapçık olduğu anlaşılmıştır" denilmesi dikkat çekti. Evlerden toplanan "deliller" ise şöyle : 
-"Kendimi Türkiye'nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum Deniz Gezmiş" yazılı poster
- Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Alan, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya fotoğrafları
- Nihat Behram'ın Darağaçında Üç Fidan isimli kitabı 
- Lenin resminin olduğu üzerinde Ekim Devrim'i yazan kartpostal
- "Che Guevara" resminin olduğu "Özgür lise" yazan afiş
- Savaşçının Türküsü adlı kitap
- Çiçeğin Gözü Yıldızlardaydı isimli kitap
- İşçi Gazetesi isimli gazete
- Ankara Barosu amblemli Özgür Lise ibarelerinin yer aldığı 1'den 19'da kadar numaralandırılan ajanda
- Mahir Çayan'ın Teorik yazıları ve Bütün Yazılar Mahir Çayan isimli kitaplar 
- Lenin'in  Ne Yapmalı isimli kitabı
- Yürüyüş dergisi
- İMF'ye Açlığa ve Zulme Karşı Çözüm Bağımsız Demokratik Türkiye İçin Halk Anayasası Taslağı kitabı
- Boguslavski Kapuşin Rakitov'un Diyalektik ve Tarihsel Materyalizmin Abecesi isimli kitabı

MARKSİST/LENİNİST BÖLÜCÜ/AYRILIKÇI
Emniyet fezlekesinde ODTÜ'deki olaylar şöyle anlatıldı: 
"Uydunun fırlatışını izlemek amacıyla Sayın Başbakan Recep Tayip Erdoğan, Bakanlar ve bürokratların katıldığı bir program düzenlenmiştir. Program öncesinde yapılan istihbarat çalışmasında başta Dev-Yol Devrimci Gençlik  örgütünün açık olan yapılanması Öğrenci Kolektifleri olmak üzere diğer sol/bölücü terör örgütlerinin gençlik yapılanmalarında faaliyet gösteren şahısların yer aldığı Marksist/Leninist Bölücü/Ayrılıkçı görüşe müzahir kitle tarafından ODTÜ içerisinde toplanarak Sn. Başbakan ve protokol üyelerinin protesto edileceğinin anlaşılması üzerine kolluk kuvveti olarak kamu güvenliği adına gerekli önleyici tedbirler alınmıştır. Fen Edebiyat Fizik Bölümü önünde 'Bilim Sanat Emperyalist Savaş Çığırtkanı Tayip ODTÜ'den defol' ibareli pankart arkasında toplanan yaklaşık 500 kişilik öğrenci grubu 'Kahrolsun ABD uşakları -Emperyalistler işbirlikçiler 6. filo'yu unutmadık- Yaşasın devrim ve sosyalizm - Emperyalizm yenilecek direnen halklar kazanacak' şeklinde slogan atarak güvenlik güçleri tarafından oluşturulan barikata kadar yürüyüş gerçekleştirmiş güvenlik güçlerinin tüm ikazlarına rağmen dağılmayan grup tanınmamak için yüzlerinin bir kısmını kapatarak taş, sopa ve sapanla saldırmaları üzerine güvenlik güçleri tarafından polise müdahale edilmiştir."
(Çınar ÖZER)


22 Aralık 2012 Cumartesi

BAŞBAKAN PROTESTOSUNA "ÖRGÜT" SORUŞTURMASI


ODTÜ'de (Ortadoğu Teknik Üniversitesi) çıkan olaylardan sonra  Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesiyle yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği soruşturma başlattı. Savcı Sadık Bayındır, polisin elindeki fotoğraflardan kimlik tespiti yapılarak 12 öğrenci hakkında "terör örgütü soruşturması" başlattı ve öğrencilerden 11'i terörle mücadele polisince gözaltına alındı. Gözaltına alınan öğrencilerin ev aramasına ilişkin kararda "terör örgütü bağlantısı şüphesiyle" arama kararı verildiği belirtilirken, suçlamanın hangi terör örgütüne yönelik olduğuna ilişkin bir ibareye yer verilmemesi dikkat çekti. Ev aramalarında terör suçuna "delil" olarak yasal dergi ve kitaplara el konuldu.

Çin'den fırlatılan Göktürk-2 uydusu için Salı günü ODTÜ'de yapılan törene katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı protesto eden öğrencilere polis biber gazı ve tazyikli suyla müdahale etmişti. Yaklaşık 4 saat boyunca kampüste süren olayların sonunda Ankara Hukuk Fakültesi 2. sınıf öğrencisi Barış Barışık adlı öğrenci başından gaz fişeğiyle yaralanıp beyin kanaması geçirmişti. Olaylardan 3 gün sonra ise terör suçlarına bakan savcılık soruşturma başlattı.

"YA TERÖR ÖRGÜTÜ BAĞLANTISI VARSA?" GÖZALTISI
TMK'nın (Terörle Mücadele Kanunu) 10. maddesiyle görevli savcı Sadık Bayındır, polis kayıtları ve fotoğraflarını inceledikten sonra başlattığı soruşturma kapsamında 12 öğrenci hakkında ev araması ve gözaltı kararı aldırdı. Ev aramasına ilişkin kararda "terör örgütü bağlantısı şüphesi" suçlaması yöneltilirken bu örgüt ya da örgütlerin hangileri olduğuna ilişkin bir ibareye yer verilmedi.
Kararın ardından Bedirhan Atasoy, Mert Atmaca, Mustafa Bozkurt, Hasan Koç, İlhan Şen, Can Kaya, Güven Kazım Altunkaya, Hüseyin Koç, Sercan Çınar, Batuhan Demirci, Cem Dursun'un kaldığı evlerde  terörle mücadele polisi sabah saat 07.00’de gitti ve avukatlar olmadan arama yaptı. Ev aramalarında yasal olan "Dev-Genç Savunması" adlı kitap, Yürüyüş dergileri ve Üniversiteli adlı gazetelere delil olarak el konuldu. Aramaların ardından gözaltına alınan öğrenciler sağlık kontrolünden geçirildikten sonra Emniyet'e götürüldü.

BARIŞ’IN GÖRÜNTÜLERİ YOK
Savcılığın fotoğraf ve kamera kayıtlarını incelemeye devam ettiği ve kimliği tespit edilen diğer öğrenciler hakkında da gözaltı kararı verebileceği belirtilirken, polisin elinde ise 50 kişilik bir öğrenci listesi olduğu iddia edildi. Öte yandan polisin, kayıtlarda basından gaz fişeğiyle yaralanan ve beyin kanaması geçirdiği için yoğun bakımda tutulan Barış Barışık’ın "polise taş attığı ya da herhangi bir şekilde saldırdığına ilişkin görüntü" bulamadığı, bu nedenle Barışık hakkında herhangi bir işlem yapmadıkları öğrenildi.

SUÇ YOK AMA KARAR VAR
Gözaltına alınarak Emniyet'e götürülen 11 öğrencinin avukatları burada kendilerine bilgi verilmeyince, savcı Bayındır’ın yanına gitti. Savcıya yapılan ev araması ve avukatla görüşme tutanağında herhangi bir “suç istinadının olmadığını” belirten avukatlar, “Biz neye göre savunma yapacağız? Öğrencilerin üzerine atılı herhangi bir suç yok” dedi. Bunun üzerine savcı avukatların Emniyet’e gidip bilgi almalarını söyledi. Avukatlar ise Emniyet’ten geldiklerini belirtince savcı avukatların vekaletlerini gördükten sonra bilgi vereceğini söyledi.

AVUKATLAR SAVCILIĞA İTİRAZ ETTİ
Avukatları, soruşturmanın terör kapsamında değil, "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşlerine Muhalefet" suçundan başlatılabileceğini vurguladılar. Avukatlar, bu nedenle de terör savcılığının görevli olmadığını savundu. Gözaltı kararı veren savcılığa ve ev araması kararı veren mahkemeye itiraz eden avukatlar, savcılığın itirazı bugün değerlendireceği söylediler.
Dün sabah saatlerinde gözaltına alınan öğrencilerin Emniyet'te ifadeleri alındıktan sonra bugün öğle saatlerinde savcılığa sevk edilecekleri de belirtildi.

"BU BİR GÖZDAĞIDIR"
Ankara Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Erol Yılmaz Aras, olaylar sırasında bin öğrenciye karşı 3 bin 600 polis ile çok sayıda zırhlı aracın ”orantısız” kullanıldığı savunan Aras, olayların ardından yaşanan gözaltıların ”anlamlı” olduğunu belirtti.  Gözaltıların normal savcılar yerine TMK’nın 10. maddesi ile görevli savcı tarafından yapıldığına işaret eden Aras, "Burada temel olan nokta, protesto hakkını kullanan ve mağdur olan aslında suç duyurusunda bulunmaları gereken öğrencilerin hemde normal bir soruşturma kapsamında değil Terörle Mücadele Kanunu kapsamında gözaltına alınmasıdır. Bundan sonra yapılacak protestolara göz dağı verme isteği ile karşı karşıyayız" dedi.

5 BİN AVUKAT SAVUNURUZ
Gözaltı kararının hukuk dışı olduğunu savunan Aras ”Yetkililere sesleniyorum; Bu eylemi Terörle Mücadele Kanunu’na hangi kararla soktunuz? Orada öğrencilerin saldırıya karşı protesto gösterisi yapmaktan başka terör örgütleriyle bağlantısıyla ilgili elinizde hangi done vardır? Bu doneler elinizde yoksa eğer şu anda suç işliyorsunuz. Herhangi bir terör örgütü bağlantısı bahis konusu değil. Yapılan gözaltıların tamamının hukuk dışı olduğu kanaatindeyiz. Sayın savcının verdiği bilgiye göre polisten gelen resimlerle gözaltı talimatları verilmiş. Gerekirse 5 bin avukatla beraber Ankara emniyetindeki öğrencileri savunmak için orada olacağız” dedi.

"ANTİDEMOKRATİK YASALARI KALDIRIN"
Gözaltıları protesto etmek için  KESK ve bazı demokratik kitle örgütleri dün akşam saatlerinde Kızılay Güvenpark'taki Milli Müdafaa Caddesi'nde toplanarak, Başbakanlık binasına yürümek istedi. Bu ekibe ODTÜ'den 4 otobüsle gelen  öğrenciler de katıldı. Eyleme, CHP Milletvekilleri Veli Ağbaba, Aylin Nazlıaka, Aykan Erdemir ve CHP Gençlik Kolları Başkanı Emre Doğan da destek verdi. Polis grubun yürümesine izin vermeyince eylemciler de toplandıkları yerde basın açıklaması yaptı, hükümete seslenerek, "Düşünce ve düşünceyi ifade etme özgürlüğüne engel teşkil eden antidemokratik yasaları kaldırın" çağrısı yaptı.

"EMANETİ GERİ GETİRDİK"
ODTÜ'lü akademisyenlerin de katıldığı eylemde akademisyen Mustafa Mutlu, polisin attığı gaz fişeklerinden birini göstererek, "Bunun üzerinde 'Dikkat direk kişilere atmayın. Yaralama, öldürme etkisi olabilir' yazıyor. İşte Barış'ı yaralayan bu fişekti. Dersliklere, öğretmenlerin odalarına atılanlar bunlardı. Bu bize Başbakan'ın emaneti. Biz bu emaneti geri getirdik. Bizim de onlarda emanetimiz var. Arkadaşlarımızı geri alacağız. Başbakan, polis üniversiteye gelip giderler ama biz hep orada kalacağız ve bilim, bilgi üretmeye devam edeceğiz" dedi.
(Çınar ÖZER)

20 Aralık 2012 Perşembe

POLİSİN GAZ BOMBASI BARIŞ'I YOĞUN BAKIMA SOKTU


ODTÜ'de önceki gün çıkan olaylarda polisin gaz tabancasından attığı fişeğin başına gelmesi sonucu beyin kanaması geçiren Hukuk Fakültesi öğrencisi Barış Barışık'ın beyninde ezilme ve su toplaması meydana geldiği, en az bir hafta daha yoğun bakımda kalacağı belirtildi. Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yoğun bakımda olan ve olaydan 15 saat sonra şuuru yerine gelen Barış'ın annesi Zeynep Barışık, "Çocuğumu sanki yeniden doğurmuşum gibiyim" derken, babası Mustafa Asım Barışık, "40 öğrenci yaralandı, durumu en ağır olan benim oğlum. Evladımın hayatı bu kadar mı ucuz?" diye sordu. Olaylar sırasında Barış'ın yanında olan arkadaşı Çağdaş Ersoy, "Polisler ambulansın içeri girmesine izin vermediler. Yaklaşık yarım saat Barış o halde kaldı" dedi.

Çin’den fırlatılan Göktürk-2 uydusu için ODTÜ Uzay'da önceki gün yapılan törene  Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katılmasını protesto eden öğrencilerden, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2. sınıf öğrencisi Barış Barışık, çıkan olaylarda polisin gaz tabancasından attığı fişeğin başına gelmesi sonucu ağır yaralandı. Aldığı darbe sonucu beyin kanaması geçiren Barış, arkadaşları tarafından şuuru kapalı olarak hastaneye kaldırıldı. Önce Bayındır Hastanesi'ne götürülen Barış, ilk müdahalenin ardından Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne nakledildi.
CHP ve BDP'li vekiller dün hastaneye giderek Barış ve ailesine destek verdi.

BEYİNDE EZİLME VAR
Olaydan yaklaşık 15 saat sonra şuuru yerine gelen Barış'ın doktorları, hayati tehlikenin hala devam ettiğini söyledi. Fişeğin geldiği kısımda ciddi hasar oluştuğunu belirten doktorlar, beynin darbe alan kısmında ezilme ve su toplaması olduğunu söyledi. Şu anda ameliyatlık bir durumu olmayan ancak oluşan şişliğin baskı yapmaya devam etmesi halinde ameliyat olacak olan Barış, en az bir hafta daha yoğun bakımda kalacak.

"ÖLDÜ SANDIK"
Mersin'de yaşayan Barış'ın annesi Zeynep ve Baba Mustafa Asım Barışık, haberi alır almaz Ankara’ya geldi. Zeynep Barışık oğlunun haberini telefonda öğrendiklerini belirterek, "Panik ve ölüm korkusu içinde yola çıktık.  Barış'ı saat 11.00'de tomografiye götürülürken gördük. Yüzü gözü şiş, yara bere içindeydi. Ama yine de üzüntümüz sevince dönüştü. Kaybettik zannederken oğlumuzu tekrar bulduk. Çocuğumu sanki yeniden doğurmuşum gibi. Akşam o kadar umutsuzdum ki... Benim çocuğum kendince haksız gördüğü bir şeye karşı çıkabilir. Ağzını bağlayamam. Bırakın çocuklar istediklerini söylesinler. Kimse kimsenin görüşüne beğenmek zorunda değil" dedi.

"HER ÇOCUĞA 3 POLİS DÜŞÜYOR"
Baba Mustafa Asım Barışık ise yapılan müdahalenin orantısız olduğunu belirterek, "Bine yakın çocuğun üzerine 3 bin polis salınır mı? Bu nasıl bir güç? 20 panzer, 8 toma, 110 polis, taşıma aracıyla geliyorlar ve gaz bombalarını çocuklara sıkıyorlar. Her çocuğa 3 polis düşüyor. Öğrencilerden 40'ı yaralı, durumu en ağır olan da benim oğlum. Kime ateş ediyorsunuz? Evladımın hayatı bu kadar mı ucuz?" dedi. Öğrencilerin demokratik haklarını kullandığını ifade eden baba Barışık, " Eğer bu ülkede demokrasi varsa beğenmediğime 'beğenmedim' diyebilmeliyim. Barış, sorunları demokrasi ile halletmeye çalışır. Sadece fikirleri ile çarpışır. Bu da suç değil. Talebe bu çocuklar, bunu da yapmasın mı? Artık söylenecek bir şey yok. Sözün bittiği yerdeyiz" diyerek sorumlulardan şikayetçi olacaklarını belirtti.

"POLİS AMBULANSA BİNMESİNE İZİN VERMEDİ"
Olaylar sırasında Barış'ın yanında olan arkadaşı Çağdaş Ersoy, polisin yaklaşık 20 metre mesafeden hedef gözeterek gaz bombası attığını söyledi. Ersoy, "Üniversitenin Bilkent kapısında bir grup polis önümüzü kesti, diğer bir grup ise arkamızdan dolandı, bizi çembere aldılar. Bir grup Çevik Kuvvet de sağdaki ormana yerleşti, üzerimize sürekli gaz bombası yağdırdı. Çatışma sürürken yaklaşık 20 metre mesafeden Barış'ın kafasına gaz bombasının fişeği isabet etti. Barış'ı yere düşerken gördüm. Onu kaldırmaya çalışırken, polisler hala üzerimize gaz bombası atıyorlardı. Polisler ambulansın içeri girmesine izin vermediler. Yaklaşık yarım saat Barış o halde kaldı. Daha sonra bir araba bulduk ve Barış'ı hastaneye götürdük" dedi.

TACİZ İDDİASI
Olaylarda yaralanan ve üç günlük iş göremez raporu alan Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İletişim Bölümü'nden bir kadın öğrenci ise polislerin kendisini taciz ettiğini iddia etti.  "Bir anda bir polis beni yakaladı. Ardından yumruk, tekme ve cop ile vurmaya başladılar. Çeneme çok sert iki yumruk darbesi aldım. Bunlar yaşanırken bir yandan da tacize uğradım. Elleriyle her yerime dokunuyorlardı" dedi.


"ODTÜ'YÜ SAVAŞ ALANINA ÇEVİRDİ"      
BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, ODTÜ’de meydana gelen olayları anımsattı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 2-3 bin kişiyle ”ODTÜ’yü savaş alanına çevirdiğini” öne süren Tan, ”Bu protestolara tahammülün yoksa demokrasi nasıl yerleşecek?” diye sordu.

CHP GENÇLİK KOLLARI'NDAN TEPKİ
CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı Emre Doğan,  olayın polis devleti zihniyetinin göstergesi olduğunu savundu. Protestonun sebebinin Göktürk-2 uydusunun uzaya gönderilişi değil, iktidarın üniversiteleri ticarethaneye çevirmesi, iç barışı bozması olduğunu ifade eden Doğan, polisin öğrencilere yönelik tavrının kabul edilemeyeceğini, halkın bunun hesabını AK Parti’den soracağını savundu.  Doğan "4 bine yakın polis ve yüzlerce zırhlı araçla kendi üniversitesini kuşatan AKP, bütün kainatın sırlarını çözse bile kendi halkına ve insanlığa hiçbir faydasının olmayacağını bilmelidir. Çünkü, onlar için en önemli şey kendi iktidarlarını polis zoruyla yürütmektir. Ama dünyada hiçbir otoriter rejim polisin çabası ve gayreti ile ayakta kalmamıştır, AKP de kalmayacaktır” dedi.
(Çınar ÖZER)

17 Aralık 2012 Pazartesi

TACİZ DAVASINDA İLK DURUŞMADA "ÇIĞLIK KEŞFİ" İKİNCİ DURUŞMADA KARAR



 Dersanede öğretmeninin tacizine uğradığını söyleyen 12 yaşındaki kızın iddiası üzerine açılan davada, olayın yaşandığı dershanede "çığlık keşfi" yapan mahkeme heyeti, "mağdur bağırsaydı duyulurdu" diyen keşif tutanağını dikkate alarak öğretmen hakkında "yeterli delil bulamadığı" gerekçesiyle ikinci duruşmada beraat kararı verdi.

Gittiği dersanenin müdürü, aynı zamanda da matematik öğretmeni olan M.H.G'nin tacizine uğradığını söyleyen 17 yaşındaki H.A'nın iddiası üzerine M.H.G hakkında "çocuğun cinsel istismarı" ve "cinsel istismar amaçlı olarak çocuğu alıkoyma" suçlarından toplamda 27 yıldan 62 yıla kadar hapis cezası istemiyle Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. Davanın ilk duruşmasında mahkeme, tanıkların dersanede herhangi bir ses duymadıklarını söylemesi, H.A'nın kollukta verdiği ifadesinde, "bağırdığını" söylemesi, ancak mahkemede "bağırıp bağırmadığını hatırlamadığını" belirtmesi üzerine "çığlık keşfi" yapılmasına karar verdi.  Taciz mağduru kızı yanlarına alarak dersaneye giden heyet, mübaşiri olayın olduğu odaya koyarak bağırmasını isteyip, sesin gelip gelmediğini kontrol etti.  Yapılan keşfin sonunda heyet "sanık veya mağdur bağırsaydı duyulurdu" diye tutanak tuttu. Yapılan keşfin ardından davanın geçtiğimiz günlerde yapılan ikinci duruşmasında ise karar çıktı.
Duruşmanın başında mağdur H.A'nın avukatları "ruh sağlığı" yönünden yeniden bir rapor alınmasını talep etti. Duruşma savcısı Levent Savaş ise dosyanın tamamlandığını belirterek, kararı mahkemenin taktirine bıraktı. Mahkeme de daha önce "duygu durumunda dalgalanmalar yaşandığı, psikolojik olarak olaydan olumsuz etkisinin halen devam ettiği, H.A'nın verdiği ifadenin güvenilir olduğu, verdiği ifade doğrultusunda da ruh sağlığının olumsuz olarak etkilenmiş olabileceği" yönünde doktor raporu alındığı için bu talebi reddetti.

"KIZIMA İNANIYORUM"
H.A'nın avukatları Yargıtay'ın içtihatları gözetilerek sanığın suçu işlediği kesinlik kazandığı ve H.A'nın iftira atmasını gerektirecek bir neden olmadığını belirterek, sanık M.H.G'nin cezalandırılmasını istedi. H.A da sanığın cezalandırılmasını istedi. H.A'nın annesi, "Kızımın doğru söylediğine inanıyorum. İftira atması için herhangi bir neden yoktur. Sanık cezalandırılsın" dedi.

JET HIZIYLA KARAR
Savcı esas hakkındaki mütalaasında, yapılan keşif ve buna bağlı hazırlanan bilir kişi raporu ile tanık beyanları bütün olarak dinlendiğinde sanığın atılı suçları işlediğine dair yeterli delil elde edilemediği ve iddianın kuşkulu kaldığını savunarak, sanığın beraat etmesini talep etti.  Mahkeme de ikinci duruşması yapılan davada karar verdi. Mahkeme, keşif raporunu da değerlendirerek, "sanığın atılı suçu işlediğine dair yeterli, kesin ve inandırıcı deliller elde edilemediğinden" beraatine karar verdi.

"GİDERSEN İNTİHAR EDERİM"
17 yaşındaki H.A, Mart ayında, üniversite sınavına hazırlık amacıyla annesiyle birlikte kayıt yaptırmak için dersaneye gitti. Dersanenin sahibi, aynı zamanda matematik öğretmeni olan M.H.G ile görüştükten sonra H.A'nın kaydı yapıldı. Ardından da genç kız dersaneye gitmeye başladı. H.A ifadesinde, dersaneye başladıktan yaklaşık bir ay sonra matematikle ilgili soruları için M.H.G'nin odasına gittiğini, bir müddet konuştuklarını söyleyerek şunları anlattı:
"33 yıllık psikolog olduğunu söyledi. Elimden tuttu. Sonra kendisine sıkıca sarılmamı istedi  'Şu an uç noktadayız' diye yanıma gelerek iki eliyle kafamdan sıkıca tuttu, kaldırdı. Yanağımdan öper gibi yaparak iki kez dudağımdan öptü. Ben çantamı alıp kapıya yöneldim. Bana 'Gidersen intihar ederim' dedi. Ben de 'Engel olursanız intihar ederim' dedim. Hızla odadan çıktım. Arkamdan gelerek 'Beni satma' diye seslendi."
(Çınar ÖZER)


16 Aralık 2012 Pazar

"SİZE GÖSTERCEĞİZ" SÖZÜ CEZAEVİNE SOKACAK

Yaz tatili için iki arkadaş A.P ve Z.K Antalya Olimpos'ta bir pansiyona gittiler. İddiaya göre, Z.K ve A.P pansiyonda alkolün de etkisiyle yüksek sesle konuşunca pansiyon çalışanları onları uyardı. Fakat uyarıya gelenler sadece uyarmakla kalmadı, birlikte olma teklifinde de bulundu. Bunun üzerine tartışma büyüdü. İki arkadaş jandarmaya haber verdi. Ancak olayın sonunda iki arkadaş sanık , çalışanlar da mağdur oldu.

"MÜSAİT İNSAN" OLARAK GÖRDÜLER
Kumluca Başsavcılığı'nın hazırladığı iddianamede, iki arkadaş için "Pansiyonda huzursuzluk çıkarıp olaya müdahale etmek isteyen pansiyon görevlilerine 'Siz erkek misiniz? Çıkın dışarı. Size göstereceğiz' dedikleri" iddia edildi. Bu nedenle iki arkadaş hakkında "hakaret ve tehdit" suçu işledikleri iddiasıyla dava açıldı.  Z.K savunmasında, alkolün etkisiyle yüksek sesle konuşmuş olabileceklerini söyleyerek şunları söyledi:
"Pansiyon çalışanları bizi incitecek şekilde hakaret edince tartışma çıktı. Arkadaşımın transseksüel olmasından ve bizi müsait insanlar olarak görmelerinden kaynaklanan 'cinsel temas istiyoruz' şeklinde tacizde bulunup, bizden olumlu yanıt alamayınca kendilerini kurtarmak için ve tutumlarını sürdürebilmek amacıyla benzer tacizleri sürdürünce jandarmayı biz çağırdık. Suçlamayı kabul etmiyorum, bize tacizde bulunup saldıran kişilerden de şikayetçiyim."

HAKLIYKEN SANIK OLDUK
A.P ise, "Bize ses çıkardığımız gerekçesiyle önce ikazda bulunup daha sonra taciz ettiler. Ben kesinlikle alkollü değildim. Pansiyon elemanları bizim şikayetimizi engellemek için ve kendilerini kurtarmak amacıyla bu tertibi hazırladılar. Pansiyon sahibi asker emeklisi bir kişi olduğu için jandarmada iyi geçinen biriydi. Biz haklı konumunda iken sanık konumuna getirildik. Beni taciz edip uygunsuz ilişkiler tertip eden ve arkadaşımı döven sanıklardan şikayetçiyim. Jandarmayı da biz çağırdık. Eğer soruşturmayı jandarma değil polis yapsaydı biz müşteki konumunda olacaktık. Suçsuzum" dedi.
Pansiyonda çalışan ve iddianamede "mağdur" olan K.Ç ve S.D, olay günü pansiyonda görevli olduklarını, sanıkların çıkarmış oldukları tartışmaya müdahale ettiklerini ve sanıkların kendilerine yönelik "Siz erkek misiniz? Kaç paralık adamsınız? Size göstereceğiz. Çıkın dışarı" gibi sözler söylediklerini iddia ettiler.

İDDİANAMEDE OLMAYAN AYRINTI: DARP
Pansiyonda çalışan G.Ö'nün "tanık" sıfatıyla verdiği ifadesindeki "darp" ayrıntısı ile Z.K ve A.P'nin söylediği iddia edilen sözleri de duymadığını belirtmesi dikkat çekti. Tanık G.Ö ifadesinde şöyle dedi:
"Sesler duyunca kaldığı odadan pansiyon bölümüne çıktım. Müştekiler ve sanıklar sözlü şekilde kavga ederek resepsiyona geldiler. A.P 'Siz erkek misiniz?' dedi. Z.K'nın ise bir şey söyleyip söylemediğini hatırlamıyorum. A.P'nin sözlerinden sonra Z.K'ya arkadan birisi vurdu. Ama kimin vurduğunu görmedim. Yere sert bir şekilde düştü ve kafasını çarptı. 'Siz erkek misiniz? Çıkın dışarı. Size göstereceğiz' şeklinde sözler duymadım."

ÇIKIN DIŞARI SÖZÜNE 2 YIL 1 AY HAPİS
Kumluca Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Gülşah Başdaş, alınan savunmalar ve ifadelerin ardından Z.K ve A.P'nin "hakaret ve tehdit" suçu işledikleri kanaatine vardı. Çalışanlar şikayetçi olmadıkları için hakaret suçunu düşüren Başdaş, "Siz erkek misiniz? Çıkın dışarı. Size göstereceğiz" sözleri nedeniyle Z.K ve A.P'ye 2 yıl 1 ay hapis cezası verdi. Suçun alt sınırı 6 ay hapis cezası iken üst sınırdan ceza veren hakim cezayı da ertelemedi. Cezanın ertelenmemesi nedeniyle, Yargıtay'ın mahkeme kararını onaması durumunda iki arkadaş cezaevine girecek.
(Çınar ÖZER)

13 Aralık 2012 Perşembe

CEM AYGÜN'Ü ÖLDÜREN POLİSLER DEĞİL AİLE HAKİM KARŞISINDA


Ankara Keçiören'de 30 Ağustos günü "dur" ihtarına uymadığı gerekçesiyle polisin açtığı ateş sonucu Cem Aygün hayatını kaybetmişti. Şüpheli olan polisler Fatih Yılmaz ve Olcay Hankulu, savcılıkta ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılmıştı. Şüpheli polislerle ilgili soruşturma ilerlemezken, kardeşlerinin ölümünü protesto etmek için Emniyete giden Cem'in 6 kız kardeşi, eniştesi ve yeğenine "basit yaralama, görevi yaptırmamak için direnme, mala zarar verme" gibi suçların yanında bir de "adam öldürmeye teşebbüs" suçundan dava açıldı. Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlanan duruşmanın başında ailenin avukatlarından Murat Yılmaz, iddianamede adam öldürmeye teşebbüse herhangi bir delil olmadığını "savcının niyet okuma" yaptığını belirterek, iddianamenin derhal reddedilmesini istedi. Mahkeme ise bu talebi kabul etmedi.

CENAZEYE GELDİK
Aygün’ün ablaları savunmalarında, polise mukamevet etmediklerini, kardeşlerinin ölümüyle ilgili açıklama istedikleri için Emniyete gittiklerini söylediler. İçeri alınmadıkları için kaldırımda oturmaya başladıklarını anlatan ablalar, "Elimizde sadece Cem'in fotoğrafı vardı. Öldürmek istesek neden Emniyete gidelim, adamların evine girderdik" dedi. Kendilerinin "Ankara’da bulaşarak, nezarette bulunan polisleri öldürmek için bir araya geldikleri" iddiasına karşılık Cem'in ablaları, polisleri öldürmek için Ankara’ya gelmediklerini, kardeşlerinin cenazesine katılmak için geldiklerini söyledi.

ORADA DEĞİLDİ AMA...
İddianamede "Ali Ekber (Cem'in eniştesi) başkanlığında pankart da kullanmak suretiyle ve bu pankartı da ellerine alarak 3 araçla birlikte yola çıkıp Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü önüne gelip slogan atarak nizamiyede bulunan görevlilere hiçbir şey söylemeksizin içeri girmek istediler" denilmişti.  İddianamenin aksine Cem'in eniştesi Ali Eker ve yeğeni Bedirhan Mercanoğlu’nun protesto gösterine katılmadıkları ortaya çıktı. Müşteki polisler de ifadelerinde olay sırasında hiç erkek bulunmadığını söylediler. Protesto gösterisine katıldığı halde iddianame sanık olarak yer almayan Döndü Korkmaz tanık olarak ifade verdi. Korkmaz polislerin su verdiği iddiasının doğru olmadığını belirterek, "Orada direk şiddete maruz kaldık. Bizi dinlemediler. Ancak polisler bana vurmaya devam ettiler" dedi.

ŞUAYİP'İN DÜĞMELERİ KOPTU
Sanık Aylin Aygün, menejit hastası ablası Döndü Korkmaz’ın polisler tarafından “sizinle mi uğraşacağız” diyerek iteklendiğini anlatarak “Döndü menejit hastası olduğu için baygınlık geçirdi. O sırada Polis Memuru Şuayip Atmaca yerde yatan ablam Döndü’nün kafasını tekmeledi. Asıl biz polislerce darp edildik” dedi.
Müşteki Polislerden Zeynel Abidin savunmasında, Şuayip Atamaca'nın baygınlık geçiren Döndü Korkmaz’a su götürdüğünü anlatarak, “Baygınlık geçiren bayana ön tarafta nizamiye nöbeti tutan görevli Şuayip su götürüyordu. Şuayip yerde yatan bayana suyu uzattığında bayan aniden kalkıp su almadan Şuayip’e doğru yumruk veya tokat savurdu. Şuayip’in düğmesi koptu. Sanıklar herhalde can havliyle ‘katil polisler içerideki polisi bize verin bizi de atın içeriye, bizi de öldürün o. çocuğu’ şeklindeki söylemde bulunuyorlardı” dedi.

KİMDEN ŞİKAYETÇİSİN?
Polis memuru Şuayip Atmaca ise savunmasında bayılan kadına su vermeye çalıştığını öne sürerek, "Yerde baygın vaziyette yatan bayan gözlerini açtı. Kardeşlerinin çevik kuvvete ait araca bindirilmekte olduğunu görünce kalktı bana yumruk salladı. O sırada resmi elbisemin iki düğmesi koptu" dedi.
Mahkeme Başkanının, "Sana kim vurdu, göster" demesi üzerine, Atmaca, "Hepsi birbirine benziyor. Kimin vurduğunu bilmiyorum. Ama bana vurandan da hakaret edenden de şikayetçiyim" dedi

KENDİLERİNİ YERE ATTILAR
Müşteki polislerin bu sözlerinden sonra avukat Halil İbrahim Vargün polislere, "Peki siz vurmadıysanız adli tıp raporlarında da yazılı olan darp izleri nasıl meydana geldi" diye sordu. Polisler, kadınlar kendilerini yere atıyorlardı. O sırada olmuş olabilir. Herhangi bir şekilde darp etmedik" dediler.

ŞÜPHELİLER MAĞDUR OLACAK
Savunmaların ardından mahkeme, Cem Aygün’ü öldürmekle suçlanan polis memurları Fatih Yılmaz ve Olcay Hankulu'nun mağdur sıfatıyla bir sonraki duruşmada dinlenilmesine ve olay gününe ilişkin kamera ve telsiz kayıtlarının izlenmesine karar verdi. Mahkeme sanık avukatlarının, olay günü ablalarında ellerinde bulunan Cem Aygün’ün fotoğrafının “öldürmeye elverişli bir vasıta olup olmayacağı” konusundaki bilirkişi incelemesi talebini ise reddetti.
(Çınar ÖZER)













10 Aralık 2012 Pazartesi

NEJLA YILDIZ DAVASINDA 1.5 YIL SONRA KARAR ÇIKTI



Nejla Yıldız'ı Ankara Adliyesi önünde bıçaklayarak öldüren kızının eski erkek arkadaşı Gazi Baltacı, 1.5 yıldır süren davanın karar duruşmasında konuşmaya karar verdi. Baltacı, olayı hatırlamadığı için konuşmadığını söyledi. Mahkeme Baltacı'ya  "tasarlayarak kasten adam öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi.
Kızının eski erkek arkadaşı Gazi Baltacı tarafından tehdit edilen, bunun üzerine savcılığa suç duyurusunda bulunan, bir ay sonra durakta beklerken 16 bıçak darbesiyle öldürülen Adliye Yazı İşleri Müdürü Nejla Yıldız'la ilgili davanın karar duruşması, dün Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Duruşmaya sanık Baltacı, Yıldız'ın ailesi ve taraf avukatları katıldı.

MAHKEMEYİ KANDIRDI
Yıldız ailesinin avukatları Baltacı'nın yanında hem silah hem bıçak bulundurduğunu, Yıldız'ı otobüs durağında "canavarca hislerle" öldürdüğünü belirterek, duruşmanın ilk gününden beri mahkemeyi kandırdığını ve savunma vermediğini belirtti. Sanık avukatı Barış Ayhan ise, kamuoyu baskısı olduğu için "karar verelim de kurtulalım" düşüncesinde olunduğunu söyledi. Kız kaçırmaya giden birinin teçhizatlı gitmesinin normal olduğunu iddia eden Ayhan, "Bu nedenle kasten değil, anlık bir olaydır" dedi

ÇOCUK ALDIRMA HAKSIZ TAHRİKMİŞ!
Sanığın psikolojik sorunlarının olduğunu iddia eden Ayhan, "Duygu’yu kaçırmak takıntı olmuştur. Maktulün kızı, ’çocuk düşürdüğüne’ dair müvekkilime mesaj atmıştır. Müvekkilim de ilaçlarını kullanmayarak Duygu’yu kaçırmaya gitmiştir. Haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını istiyoruz" diyerek Nejla Yıldız'ın kızının duruşmaya getirilerek çapraz sorguya alınmasını ve soruşturmanın genişletilmesini istedi. Sanık avukatının bu sözlerine davaya müdahil olan avukatlar ve salondaki izleyiciler "Bu öldürme nedeni mi, bu nasıl savunma? diyerek tepki gösterdiler. Mahkeme de talebi reddetti.

"BİR KADIN YÜZÜNDEN KAFAYI YEDİM"
Avukatların ardından sanık Baltacı'nın savunmasına geçildi. 1.5 yıldır süren duruşmada "akli dengesi yerinde olmadığı için konuşamadığı" savunulan ancak Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Araştırma Hastanesi'nin "akıl sağlığı yerinde" raporu gönderdiği Baltacı, dün suskunluğunu bozdu. Baltacı, olayı hatırlamadığı için sustuğunu, savunma yapmadığını belirterek, "Bunlar (avukatları göstererek) bir kadını canavarca öldürdüğümü söylüyorlar. Bir insan öldürdüğüm için vicdanım rahat değil. Ben bir kadın yüzünden kafayı yedim. Bileklerimi kestim. Bana kafayı yedirttiler. Onun hayatı bitti, ben üzülüyorum. Bu en büyük pişmanlık değil mi? Bunlar şov yapıyorlar. Sonra aşağı inecekler açıklama yapıp kendi isimlerini yazdırıp pirim yapacaklar" dedi.

1.5 YIL SONRA GELEN KARAR
Baltacı'nın "pişmanlık" savunması kararı etkilendi. Mahkeme heyeti Baltacı'yı, "tasarlayarak kasten insan öldürmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı ve tahrik indirimi uygulamadı. Ayrıca heyet, Baltacı'nın Yıldız’ın oğlunu "silahla kasten yaralamak suçundan" 9 ay, "ruhsatsız tabanca bulundurmak" suçundan da 1 yıl hapis cezasına çarptırdı.

DAVA 9 AY SONRA AÇILMIŞTI
Nejla Yıldız, 21 Ekim 2010'da işe gitmek üzere durakta beklerken, kızının eski erkek arkadaşı Gazi Baltacı tarafından 16 bıçak darbesiyle öldürüldü. Olaydan 9 ay sonra, Temmuz 2011'de, "Nejla Yıldız Cinayeti" davası başladı. Sanık Baltacı, ilk duruşmaya, mahkemenin kararı üzerine "akli dengesinin yerinde olup olmadığının tespiti" amacıyla Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine götürüldüğü için katılmadı. Daha sonraki duruşmalarda da savunma yapmayan Baltacı'nın, yanında oturan Jandarma'ya sarılması, "evli misin?", "Nejla Yıldız'ı sen mi öldürdün?" gibi  sorulara "ben askerim" diye cevap vermesi dikkat çekti. Baltacı'nın avukatı da, sanığın psikolojik tedavi gördüğünü, doğru düşünemediğini ve ilaçlarla ayakta durduğunu söyleyerek savunma yaptı. Duruşmalar böyle devam ederken beklenen rapor geldi.  Hastane Baltacı için "akıl sağlığı yerindedir" raporu gönderdi.
(Çınar ÖZER)

6 Aralık 2012 Perşembe

6 AY SONRA GELEN ÖZGÜRLÜK - TIP ÖĞRENCİLERİ TAHLİYE EDİLDİ


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün,  "Bu çocukları kaybetmeyelim. Konunun takipçisi olacağım" dediği, aralarında Hacettepe, Gazi ve Çapa Tıp Fakültesi öğrencilerinin bulunduğu, "örgüt üyeliğinden" yargılanan 13'ü 6 aydır tutuklu 43 öğrencinin davası dün TMK'nın (Terörle Mücadele Kanunu) 10. maddesiyle kurulan Ankara 13. Bölge Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Duruşma salonuna davayı izlemek için, yargılanan öğrencilerin ailelerinin dışında çok sayıda tıp öğrencisi de geldi.

SALONA SIĞMADILAR

Mahkeme salonuna sığmayan izleyiciler saatler süren duruşmayı ayakta takip etti. Öğrenci davalarını aksatmadan takip eden CHP milletvekilleri Veli Ağababa, İlhan Cihaner, Özgür Özel, Sezgin Tanrıkulu da duruşmada hazır bulundu. BDP milletvekilleri Sırrı Sakık, Sabahat Tuncel ve Ayla Akat Ata da duruşmayı izledi. Duruşma salonunda jandarma yoğun güvenlik önlemleri aldı.

MAHKEME KÜRTÇE SAVUNMA TALEBİNİ REDDETTİ

İddianame özetlendikten sonra savunmaları sorulan öğrencilerden bazıları Kürtçe savunma yapmak istedi. Durumla ilgili mütalaa veren iddianame ve duruşma savcısı Sadık Bayındır başka bir duruşmada verdiği kararın arkasında durdu ve "Kamuoyunda çıkan haberlerde sanığın bu taleplerini içeren konularda parlementoda yasal düzenleme yapılacağına dair bilgilerin bulunduğunu" belirterek, kararı mahkemeye bıraktı.  Mahkeme ise sanıkların eğitim durumları nedeniyle Türkçe bildiklerini belirterek talebi reddetti.

HERNEPEŞ BU SEFER ŞARKI OLDU

Tuncay Gökçen, sınava girmeden iki gün önce tutuklandığını belirterek, sağlık kavramını, sağlığı bozan durumlar ve bu durumlarla kimin ilgilendiğini açıklayarak savunmasına başladı. "Sağlıkçı olmak istiyorum" diyen Gökçen, TTB'nin  (Türk Tabipler Birliği) düzenlediği mitinge katılmanın suç olmadığını ve kendileri dışında üniversite hocalarının da bu mitinge katıldığını belirtti. Hacettepe Tıp Fakültesi 3. sınıf öğrencisi olan Zülküf Akelma da TTB'nin mitingine katıldığını belirterek, "İddianameye kitleyi yönlendirdiğim ve Hernepeş'i söylediğim yazılmış. Ben bununla ilgili 12. Ağır Ceza Mahkemsi'nde yargılandım ve 3. yargı paketi kapsamında ertelendi. Şimdi de iddianamede bu var" dedi.  Mahkeme Başkanı Tayyar Köksal, "örgüt marşı" olduğu iddia edilen Hernepeş'i tutanaklara  "şarkı" olarak geçirdi.

MEZUNİYETE 20 GÜN KALA TUTUKLAMA
Mustafa Karakuş, "mezun olmadan 20 gün önce tutuklandığını" belirterek, "Mitinge sağlık öğrencisi ve sağlık uygulamarından şikayetçi olan bir vatandaş olarak katıldım.  HASAT 100 -150 arasında değişen katılımcılarla başta sağlık olmak üzere bir çok konuda toplantılar, etkinlikler yaptı. Halk sağlığından bahsetmek terör suçu olmuş. Bu isimle bize dersler veriliyor" dedi.
İddianamede 2011'de Özgür Sağlık Öğrencileri (ÖSÖ)'yü kurduğu iddia edilen Ahmet Karer Yurtdaş ise o tarihte henüz lise öğrencisi olduğunu, dolayısıyla üniversite içerisinde topluluk kurmasının imkansız olduğunu söyledi. İddianamenin "özensiz" olduğunu belirten Yurtdaş, her sorguda kendilerine sorulan "komite" kelimesinin de okulda gördükleri ders sistemi olduğunu belirtti.

PİKNİK İÇİN PARA TOPLADIK
İddianamede "örgütün mali işler sorumlusu" olarak gösterilen Ankara Üniversitesi 6. sınıf öğrencisi olan Özgür Bakan, piknik yapmayı planladıklarını, bunun için para topladığını ve daha sonra bu paraları pikniğe gittikleri Çubuk Karagöller'de harcadıklarını anlattı. Mehmet Budak da "mali sorumlu" olmadığını, Bakan'la ev arkadaşları olduklarını ve aralarındaki tek mali ilişkinin "ev kirası olduğunu" söyledi.

MAJEZİK YASAĞI
Duruşma sırasında sanık avukatları müvekkillerinin baş ağrısı çektikleri gerekçesiyle mazejik isimli ağrı kesici ilacı vermek için izin istedi.  Mahkeme Başkanı, jandarma görevlisine, söz konusu ilacı verilmesinde herhangi bir sakınca bulunup bulunmadığını sordu. Jandarma görevlisinin bu konuda yetkilerinin bulunmadığını, ancak sanıkların bir sağlık kurumuna sevkinin mümkün olabileceğini belirtti. Avukatlar salonda çok sayıda uzman hekim bulunduğunu, ilacı inceleyebilecekleri önerisinde bulundu. Ancak Mahkeme Başkanı hem ilacın inceleme önerisi hem de öğrencilere ilaç verilmesi talebini reddetti.

6 AY SONRA ÖZGÜRLÜK
Sanık ve avukat savunmalarının ardından mahkeme heyeti 6 aydır Sincan Cezaevi'nde tutuklu bulunan 13 tıp öğrencisinin tahliyesine karar verdi. Bu karar duruşmayı izleyenler tarafından alkışlarla karşılandı.
(Çınar ÖZER)

3 Aralık 2012 Pazartesi

ODTÜ'DE "TECAVÜZ VE ŞANTAJ" AFİŞİ - TECAVÜZ AFİŞİ BİR SKANDALI ORTAYA ÇIKARDI


ODTÜ  (Ortadoğu Teknik Üniversitesi) kampüsüne asılan bir afiş, üniversitede şantaj ve tecavüz iddialarını gündeme getirdi. Afişte, okuldan yeni mezun olan Ş.K'nın, tecavüz ettiği kişileri kayda aldığı ve kendisiyle birlikte olmaları için şantaj yaptığı iddiası yazıldı. Ş.K, afişi hazırladığını iddia ettiği 3 üniversiteli öğrenci kadın hakkında suç duyurusunda bulunurken, afişi gören başka iki kadın ise Ş.K'nın, tıpkı afişte yazdığı gibi kendilerine tecavüz ettiği ve olayı videoya çekerek şantaj yaptığı iddiasıyla polise başvurdu. Savcılık, Ş.K'nın şikayetçi olduğu 3 kadın öğrenci hakkında "hakaret", Ş.K hakkında ise kendisinden şikayetçi olan iki öğrenciye "şantaj yapmak" suçundan dava açtı.

KAMPÜSE ASILAN AFİŞ
Üniversiteyi karıştıran olay, geçtiğimiz yıl Kasım ayında kampüse asılan bir afişle başladı. ODTÜ Makine Mühendisliği bölümünden Haziran ayında mezun olan Ş.K'nın fotoğrafının olduğu afişte şunlar yazıldı:
"Meraha Ben Ş.K. Birlikte olduğum kadınları elimde videolar olduğunu ve benimle yatmaya devam etmezlerse kendilerini porno sitelerinde göreceklerini söyleyerek tehdit ediyorum. Kadınları telefonla taciz etmekten çekinmiyorum. Bütün bunları yaparken de mezun olmama rağmen elimi kolumu sallayarak ODTÜ'de dolaşıyorum. Kantinde yanınızda çay içiyorum ve ruhunuz bile duymuyor. Ben kendime yeni kurbanlar arıyorum ve yaptıklarımdan hiç utanmıyorum."

ŞİKAYETÇİ OLDU
Afişten haberdar olan Ş.K, 10 Nisan Polis Merkezi'ne giderek, "fotoğraflarının çoğu yere asıldığını ve altında kendisine hitaben hakaret dolu sözler olduğunu" söyledi. Ş.K, afişleri astığını öne sürdüğü 3 kız öğrenciden de şikayetçi oldu. Sözkonusu 3 kişinin afişleri astığını bir arkadaşının kendisine söylediğini belirtti. Ş.K poliste verdiği ifadesinde afişte yazılı olan iddiaları reddetti, "Kimseyle şantaj ve tehdit yoluyla ilişkiye girmedim. Bu şekilde afiş yaparak ve fotoğrafımı asarak beni niye karaladıklarını bilmiyorum. Bu iğrenç afişleri her yere astılar, bütün okula rezil olmamı sağladılar" dedi.

"ARKADAŞININ YIRTTIĞI AFİŞİ YAPIŞTIRMAK İSTEDİK"
Ş.K'nın ifadesi sonrasında şikayetçi olduğu 3 öğrenci polis merkezine çağırıldı. Afişleri astıkları Ş.K tarafından iddia edilen 3 kız öğrenciden C.Ö ifadesinde, "Ş.K'nın çıktığı kızları kandırarak şantaj yaptığını ve sürekli birlikte olduğunu kadın örgütlerinden öğrendim. O gün diğer iki arkadaşımla yurda bir arkadaşımızı almaya gittik. Orada beklerken Ş.K'nın afişlerini gördük. Daha sonra Ş.K'nın arkadaşı olduğunu öğrendiğimiz birinin de bu afişleri sökmeye çalıştığını gördük. Bunun üzerine 'Bu afişleri neden söküyorsun' dedim ve tartışmaya başladık.  Afişleri elinden alarak yapıştırmaya çalıştık. Yurt görevlileri geldi ve afişleri asamayacağımızı söyledi. Biz de ordan ayrıldık. Daha sonra hakkımızda şikayet olduğunu öğrendik ve ifade vermeye geldik" dedi. Diğer iki kız öğrenci de Ö.C ile aynı ifadeyi verdi.

İKİ KIZ ÖĞRENCİ ŞİKAYETÇİ OLDU
Olay bununla da kalmadı. Bir süre sonra da gelişmelerden haberdar olan B.G ve E.K isimli iki üniversite öğrencisi kız polise giderek, Ş.K'dan şikayetçi oldu. Öğrenciler, afişte yazılanları aynen yaşadıklarını söyledi. B.G ifadesinde, Ş.K'nın kendisine içki içirdiğini, sonra yurda götürdüğünü, uyandığında vücudunda morluklar olduğunu fark ettiğini anlattı. İfadesinde olaydan iki ay sonra Ş.K'nın kendisini arayarak görüşmek istediğini söyleyen B.G, bu isteğe karşılık vermeyince Ş.K'nın "elinde video olduğunu ve kendisini videoları yaymakla tehdit ettiğini" anlattı.
E.K da ifadesinde, Ş.K'nın kendisine içki içirdiğini ve tecavüz ettiğini, alkolün etkisiyle Ş.K'ya karşı koyamadığını, kendine geldiğinde yurttaki odasında olduğunu anlattı. Ş.K'nın elinde videolar olduğunu söyleyerek, "Seni her çağırdığımda yanıma gel. Yoksa bu görüntüleri yayınlarım. Seni ağlatırım, mahvederim" dediğini anlatan E.K, bu nedenle Ş.K ile bir kaç kez ilişkiye girmek zordunda kaldığını söyledi.

CEP TELEFONU İNCELENDİ
Korktukları için daha önce şikayetçi olmadıklarını da söyleyen B.G ve E.K, afiş nedeniyle olayın biraz da olsa ortaya çıktığını gördükleri için ifade vermeye karar verdiklerini belirtti.  Bu şikayet üzerine savcılık, Ş.K'nın cep telefonunun alınarak "pornografik video görüntüleri ile tehdit ve şantaj masajları" olup olmadığının incelenmesini istedi. Kriminal Şube Müdürlüğü'nün raporunda ise böyle bir kayda rastlanmadığı belirtildi.

HEM SÜPHELİ HEM ŞİKAYETÇİ
Ankara Cumhuriyet Savcısı Ali İhsan Ersüremli 3 ay içinde hazırladığı iddianamede Ş.K hakkında, "B.G ve E.K ile cinsel ilişkiye girdiği ve daha sonra elinde çıplak görüntülerin olduğunu yeniden ilişkiye girmezlerse görüntüleri yayacağını söyleyerek şantaj yaptığı" iddiasıyla 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası ve adli para cezası istedi. Savcı Ş.K hakkında "tecavüz" suçundan ise ceza talep etmedi. Savcı, kampüse asılan afiş nedeniyle şikayetçi olduğu için aynı zamanda müşteki saydığı Ş.K'nın şikayetçi olduğu 3 kadın için ise 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası istedi. Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesi de iddianameyi kabul etti.
Davada tanık olarak dinlenen B.G ve E.K'nın yurt arkadaşları da, Ş.K'nın gönderdiği mesajlara tanık olduklarını söylediler. Mahkeme, taraf avukatların "tanıkların ifadeleri ve araştırılması gereken hususların olup olmadığını" incelemeleri için  gelecek duruşmaya kadar süre verilmesine karar verdi ve davayı Şubat ayına erteledi.  
(Çınar ÖZER)

27 Kasım 2012 Salı

BİRİ MERDİVEN ALTINDA YATTI BİRİ SİYASİ MAHKUMLARLA KONUŞTURULMADI - REDHACK DAVASINDA TUTUKLU YARGILANANLAR KONUŞTU



RedHack üyesi oldukları iddiasıyla 24 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanan ve ilk duruşmada tahliye edilen Duygu Kerimoğlu ve Uğur Cihan Oktulmuş yaşadıklarını anlattı. Kerimoğlu, "Bu soruşturmanın amacı insanları internetten soğutmak, korkutmaktı. 'RedHack çökertti, biz de bunları yakaladık' demek için yaptılar. Biz onları takip eden sadece 10 kişiyiz. Binlerce insan var. Kaç kişiyi alabilecekler?" derken, Oktulmuş, "Hakkımızda delil bulamadılar ama bizi suçlamak zorundaydılar. Çünkü dosyanın altından kalkmaları gerekiyordu" dedi.
RedHack üyesi oldukları iddiayla 10 kişi, "Silahlı terör örgütüne üye olmak, açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etmek, kişisel verileri, hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak, bilişim sisteminin işleyişini engellemek veya bozmak, bilişim sistemine hukuka aykırı olarak girmek ve orada kalmakla" suçundan 24 yıla kadar hapis cezasıyla yargılanıyor. Mersin Üniversitesi’nde uzaktan eğitimle iki yıllık Bilgisayar Teknolojileri ve Programlama Bölümü okuyan Duygu Kerimoğlu için delil, internetteki profil sayfasında RedHack'in eylemlerini övmesi ile Deniz Gezmiş ve Yılmaz Güney fotoğrafları olmuştu. Tarsus'da Lise son sınıf öğrencisi Uğur Cihan Oktulmuş da RedHack grubunun lideri olduğu iddia edilen "Manyak" rumuzlu kişiden talimat alarak, Youtube'ye video yüklemek ve  Ankara Emniyeti'nin sitesine girmekle suçlanmıştı. Bu nedenlerle 9 ay boyunca Sincan Cezaevi'nde tutuklu kalan Kerimoğlu ve Oktulmuş yaşadıkları gözaltı süreci ve cezaevi günlerini anlattı.

"MERDİVENALTINDA YATTIM"
Duygu Kerimoğlu: Sabah saat 5-6 gibi yaklaşık 70 polis evime geldi. Sanki seri katil alacaklarmış gibiydi. İlk defa yaşadım böyle bir şeyi. Sokakları kapattılar. Panzerlerle gelmişlerdi. Neden gözaltına alındığımı, ne olduğunu Ankara'da iki gün sonra öğrendim. 5 gün gözaltına kaldım. 5 gün boyunca uyutmadılar. Zaten uyuyacak yer de yoktu. Geceleri amirlerle görüşmeye götürülüyorlardı. Ben avukatsız ifade vermeyeceğimi söylediğimde geri götürüyorlardı... Beni çıplak aradılar. Önce görüş odasında, sonra koridorda aradılar. Tokama kadar her şeyimi aldılar. Her şeyi "sen suçlusun" mantığıyla yaptılar. Aslında kolluk kuvveti bizi korumak için vardır ama öyle olmadı bu sefer.
Savcılıktan sonra sevk edildiğim mahkemede tutuklanarak, Sincan Cezaevi'ne götürüldüm. İki gece tek başıma yattım. Sonra beni adli koğuşa soktular. Bana "Seni burada barındırmayız" diyorlardı. Çünkü biz bir yandan da "siyasi" olarak gösteriliyorduk. Bu duruma itiraz ettik, beni siyasi koğuşa geçirdiler. Bu sürede 8 koğuş gezdim. Bazı koğuşlar iki katlı. Koğuşlarda yer olmadığı için merdiven altında yatmak zorunda kaldım. Oraya yatak attılar... Cezaevinde kaldığım süre boyunca bana bilgisayar sağlamadıklar için derslerime giremedim. Bilgisayara oturduğum zaman yanımda iki görevli oluyordu ve nasıl terörize ettilerse, her tıkladığım şeyin hesabını veriyordum...
1 Mayıs Marşı, Grup Yorum şarkılarının neden bilgisayarımda olduğunu sordular. Babamla bilgisayar üzerinden yaptığım konuşmalarımı bile sordular. Bunları da dosyaya koymuşlar. Bu soruşturmanın amacı, insanları internetten soğutmak, korkutmaktı. 'RedHack çökertti biz de bunları yakaladık' demek için yaptılar. Biz onları takip eden sadece 10 kişiyiz. Binlerce insan var. Kaç kişiyi alabilecekler? Cezaevi benim için garip bir tecrübe oldu."

"CEZA ALACAĞIMIZI DÜŞÜNÜYORUM"
Uğur Cihan Oktulmuş: Sabah saatlerinde, 8-9 gibi, polis evimize geldi. Ne olduğunu söylemediler. Bilgisayarıma, hard disklerime el koydular. Aralarında internetle ilgili bir durum varmış gibi konuşuyorlardı. Ankara'ya getirildiğimde öğrendim. Emniyet'te 4 gün kaldım. Daha sonra Sincan Cezaevi'ne gönderildik. Önce bizi adli koğuşa koydular. Ama "örgüt" olduğumuzu söyledikleri için ayrı ayrı koğuşlarda tutulduk. Daha sonra F tipine koydular. Siyasi tutuklularla spora çıkmamız, konuşmamız yasaklandı. Yani neredeyse 8 ay boyunca tecrit tutulduk. Yanımda sadece Alaittin Karagenç vardı. Onunla konuşuyorduk.
Hakkımızda delil bulamadılar ama bizi suçlamak zorundaydılar. Çünkü dosyanın altından kalkmaları gerekiyordu. Bir yerden sokmak istediler bizi. O yüzden 'terörden' aldılar... Dava şimdilik iyi gidiyor ama ceza alacağımızı düşünüyorum. Çünkü delil yokken bile beraat vermediler."

TUTUKLU KALMADI
İddianamede adı geçen fakat tebligatlar kendisine ulaşmadığı için ifade vermeye gelemeyen ve bu nedenle hakkında tutuklama kararı çıkarılan Reşit Pınaroğlu da dün yapılan ek duruşmada serbest bırakıldı. Geçen hafta gözaltına alınan ve İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tutuklanan Pınaroğlu, duruşmanın olduğu gün, duruşma başladıktan bir saat sonra İstanbul'dan yola çıkarılmıştı. Duruşmaya yetişemediği için savunmasını veremeyen Pınaroğlu, bu nedenle geceyi Sincan Cezaevi'ne geçirdi. Dün Ankara 13. Bölge Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin karşısına çıkartılan Pınaroğlu savunmasında, "Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün sitesine hiç girmedim. Müzik arşivciliği yapıyorum. Bilgisayarımda da bu verilerin haricinde herhangi bir suç unsuru yoktur. Tahliyemi istiyorum"  dedi. Mahkeme heyeti de Pınaroğlu'nun tahliyesine karar verdi.
(Çınar ÖZER)







26 Kasım 2012 Pazartesi

REDHACK DAVASI - DURUŞMAYA GETİRİLEMEDİ, SAVUNMASI ALINAMADI, TUTUKLU KALDI


RedHack davasının ilk duruşmasında tutuklu yargılanan 3 sanığın tahliyesine karar verildi. Kendisine ulaşılamadığı ve ifade vermediği için kaçak sayılan Reşit Pınaroğlu ise geçen hafta İstanbul'da tutuklanmasına rağmen duruşmadan bir saat önce yola çıkartıldığı için duruşmaya yetişemedi. Pınaroğlu, bu yüzden RedHack davasının tek tutuklu sanığı olarak kaldı.

RedHack isimli hacker grubunun üyesi oldukları iddia edilen  ve aralarında üniversite öğrencilerinin de bulunduğu 3'ü tutuklu 10 kişi hakkında açılan dava dün Ankara 13. Bölge Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.

CHP'LİLER DURUŞMADA
Duruşmaya "Silahlı terör örgütüne üye olmak, açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etmek, kişisel verileri, hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak, bilişim sisteminin işleyişini engellemek veya bozmak, bilişim sistemine hukuka aykırı olarak girmek ve orada kalmakla"  suçlamasıyla 24 yıla kadar hapis cezası istenilen sanıklar ile avukatları katıldı.  Sanıkların yakınları ve CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Manisa Milletvekili Özgür Özel, İzmir Milletvekili Erdal Aksünger ile CHP Gençlik Kolları Başkanı Emre Doğan da duruşmayı takip etti.  İddianamede müşteki olarak gösterilen Denizli Vergi Daire Başkanlığı'ndan avukat Asuman Erduman da duruşmaya katıldı. Erduman, İçişleri ve Maliye Bakanlıkları adına da davaya katılmayı talep etti.

AH BU RİNG ARAÇLARI!
Duruşma, tutuklu sanıkları Sincan Cezaevi'nden getiren ring aracının yolda arıza yapması nedeniyle bir saat geç başladı. Ayrıca dosyada adı geçen ancak kendisine ulaşılamadığı ve ifadesi alınamadığı için kaçak sayılan Reşit Pınaroğlu da geçen hafta İstanbul'da tutuklanmasına rağmen duruşma saatinden sadece bir saat önce ring aracıyla yola çıkartıldığı için duruşmaya yetişemedi. Mahkemenin Pınaroğlu'nun tutuklandığından ve getirildiğinden haberinin olmaması da dikkat çekti.

MERAK ETTİM O KADAR
Tutuklu sanık Alaittin Karagenç savunmasında, bilirkişi raporunda suçlamaları kanıtlayacak bir delil bulunamadığını söyledi. RedHack'i merak ettiği için takip ettiğini söyleyen Karagenç, "Merak en temel insan özelliğidir. Küçücük çocuklar meraktan ellerini ateşe sokar. Bizler bugün bilişim çağında yaşıyoruz. İnternette her türlü bilgiye ulaşabiliyoruz. Günde yüzlerce siteye giriyorum. RedHack ile Manyak'la da bu şekilde tanıştım. RedHdack’i internetten, merakımdan tanıdım. Yalnız bunlarla ilgili hiçbir talimat ve emir almadım. Bu soruşturma ihbar üzerine başlıyor. İhbarcının güvenirliği nedir? Benim için Maraşlı Alaattin diyor. Çok asılsız ihbar yapılmıştır. Delillerden değil, ihbarlardan biz tutuklandık. İhbarlar üzerine bizdeki bilgiler toplanmıştır. Emniyet çağırsaydı, gider bilgi verirdim" dedi.

HACKLEME BİLGİM YOK
Tutuklu sanıklardan lise son sınıf öğrencisi Uğur Cihan Oktulmuş savunmasında bilgisayar bilgisinin herhangi bir siteyi çökertecek kadar olmadığını bilgisayarında da bu tür işlerde kullanılan programların olmadığını söyledi. "Kızıl Can Yıldız" kullandığı iddia edilen Oktulmuş, "Bu rumuzu ben kullanmıyorum. Bu ismi kullanan kişi aynı zamanda Manyak ismini kullanan şahıstır. Ankara Emniyeti’nin sitesine girildiğini ben Facebook’tan öğrendim. Ankara Emniyeti’nin sitesine girildikten sonra internetteki bir sohbet sitesinde Manyak isimli kişi ile konuştum. Bu konuşmam, emniyetin sitesinin çökertilmesinden sonra oldu. Aramızdaki konuşma NTV’nin yaptığı bir haber videosunun Youtube’ye yüklenmesiyle ilgilidir" dedi.

İMAJ BÖYLE DÜZELTİLMEZ
Oktulmuş'un avukatı Murat Yılmaz, soruşturmada yapılması gerekenin "bu çocuklar siteye girdi mi, girmedi mi?" sorusuna yanıt verilmesi olduğunu belirterek, " Bu yapılsaydı bu dava açılmazdı. Manyak rumuzlu kişi her şeyi tek başına yaptığını söylüyor zaten. Emniyete girildiğini müvekkilim bu kişiden öğreniyor. Ankara Emniyeti bu şahsa ulaşamadığı için, bununla görüşen herkesi buraya getirip prestij kurtarmaya çalışıyor. Ama bu böyle olmaz. Bir güvenlik açığı varsa bu böyle kapatılmaz" dedi.

"HACKLEMEYİ BİLSEM 5 YILDIR OKUMAM"
Mersin Üniversitesi’nde uzaktan eğitimle iki yıllık Bilgisayar Teknolojileri ve Programlama Bölümü okuyan Duygu Kerimoğlu ise hack yapmanın üst düzey bilgisayar bilgisine sahip  olmak gerektiğini belirterek, "Bu düzeyde bilgisayar bilgim olsa iki yıllık okulun, beşinci yılında olmazdım "dedi. Tek yaptığının bu konular hakkında haberleri okumak olduğunu belirten Kerimoğlu, hakkında delil olarak sunulan Yılmaz Güney ve Deniz Gezmiş'inde terör örgütü üyesi olmadıklarını söyledi. Vatan ve Radikal gazetelerindeki haberleri paylaşmanın da suç olmadığını belirtti.

"PSİKOLOJİM BOZULDU" DEDİ, AĞLADI
Devlet memuru olan fakat soruşturma aşamasında 5 ay tutuklu kaldığı için işinden olan Taşkın Yasak ise savunma yaparken gözyaşlarını tutamadı. Yasak, örgüt davasında yargılandığının kendisini çok etkilediğini belirterek, "İş dışında bilgisayara dokunamıyorum. Bu dava nedeniyle psikolojim bozuldu "dedi. Tutuksuz sanıklardan Devrim Ali Avcu'da, suçlamalarını  evinde bilgisayar ve internet olmadığını söyledi.

DAVADA BİR TUTUKLU KALDI
Duruşma Savcısı Kemal Çetin, sanıkların suçla bağlantılarının kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespiti için bilirkişi raporu aldırılmasını, tutuklu sanıkların tahliyesini ve Pınaroğlu’nun tutukluluğunun, savunmasının alınmasından sonra değerlendirilmesini talep etti. Mahkeme heyeti de, tutuklu sanıkların tahliyesine, tutuksuz sanıklar hakkındaki adli kontrol uygulamasının kaldırılmasına ve Pınaroğlu’nun yakalama emrinin yerine getirilmesi ve tahliyesini savunmasının alınmasından sonra değerlendirilmesine karar verdi.

MALİYE DEĞİL İÇİŞLERİ MÜDAHİL OLDU
Mahkeme Maliye Bakanlığı’nın davaya katılma talebi ise suçtan zarar görme ihtimali bulunmadığı gerekçesiyle reddederken, İçişleri Bakanlığı’nınki ise suçtan zarar görme olasılığı gerekçe gösterilerek, kabul etti. Duruşma, dava dosyası üzerinde, iddialarla ilgili bilirkişi incelemesi yaptırılmasına da karar vererek, duruşmayı erteledi.

REDHACK DURUŞMAYI PROTESTO ETTİ
Yargılanan kişilerin kendileriyle ilgisi olmadığını belirten RedHack grubu, davayı protesto etmek için duruşmanın başlamadan önce Twitter hesaplarından Anayasa Mahkemesi'nin internet sitesini yeniden çökerttiğini duyurdu.

"DAVA SÜRERKEN HACKLEME DEVAM ETTİ"
Cihaner, davanın, Türkiye’deki birçok davaya benzediğini öne sürerek, ”terör örgütü” kavramının, davada geniş şekilde yorumlandığını savundu. Sanıkların, milyonlarca insanın yaptığı eylemleri yaptığını ve hacker olduklarının ispatlanamadığını iddia eden Cihaner, ”Bu gençler, ibreti alem için tutuklanmış gençlerdir. Bu şüpheliler ring aracındayken, Anayasa Mahkemesi’nin sayfası yeniden hack’lenmiştir. Bu da bu çocukların şantaj amacıyla tutulduklarını göstermiştir” dedi. Manisa Milletvekili Özel de ”Her ülkenin baharı sosyal medya üzerinden geldi. Bu dava, bunu önlemek için açılmıştır” iddiasında bulundu.
(Çınar ÖZER)

25 Kasım 2012 Pazar

BY CHAOS'UN (BAY KAOS) KEHANETİ


RedHack üyesi oldukları iddia edilen 10 kişi hakkında, gözaltılar başlamadan 13 gün önce "By Chaous" rumuzuyla Emniyet'e gönderilen mailde ilginç bir 'kehanette' bulunulduğu ortaya çıktı. "Kimse kimseyi tanımaz olayı yalan" denilen ihbar mailinden sonra gözaltına alınan bütün zanlıların ifadelerinde "birbirlerini tanımadıklarını" söylemeleri dikkat çekti.


Son olarak Anayasa Mahkemesi’nin internet sitesini hackleyen, birçok devlet kurumunun sitesini hacklemeleriyle tanınan RedHack isimli hacker grubuyla ilgili yürütülen soruşturma kapsamında, aralarında üniversite öğrencilerinin de bulunduğu 3'ü tutuklu 10 kişi hakkında "Silahlı terör örgütüne üye olmak, açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etmek, kişisel verileri, hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak, bilişim sisteminin işleyişini engellemek veya bozmak, bilişim sistemine hukuka aykırı olarak girmek ve orada kalmakla"  suçlamasıyla 24 yıla kadar hapis cezası istenilen dava bugün Ankara 13. Bölge Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek.

DENİZ GEZMİŞ RESMİ
Dava dosyasında delil olarak, sanıkların bilgisayarlarında Emniyetin internet sitesinden herkesin indirebileceği ihbar mailleri örnekleri, RedHack ile ilgili haberler, sosyal paylaşım sitelerinde takip ettikleri kişilerin listeleri, bilgisayarlarında bulunan ve "soruşturma konusuyla ilgisi olduğu değerlendirilen" Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya, Mahir Çayan gibi isimlerin resimleri ve msn konuşmaları yer aldı.

13 GÜN ÖNCEDEN BİLMİŞ!
Dosyada dikkat çeken bir diğer belge ise "By Chaos" (Bay Kaos) adli bir kişiden hacker grubuna üye oldukları iddiasıyla yargılanan kişiler hakkında 7 Mart 2012 tarihinde Emniyete gönderilen mail oldu. Gözaltı işlemleri başlamadan 13 gün önce atılan bu mailde"Kimse kimseyi tanımaz olayı yalan" denilirken, 13 gün sonra gözaltına alınan tüm zanlıların "birbirlerini tanımadıklarını" söylemeleri dikkat çekti.

EMNİYETİN DURUMU VAHİM
Bazı kişilerin isimleri ve mail adreslerinin yazıldığı "Chaos'tan bir kaç tavsiye" başlığıyla atılan mail şöyle: "Gazete ve internet sitelerinde emniyet sitesinin RadHack grubunca hacklendiğini okuyorum. Sitenizdeki birçok mesajı yayınlamışlar. Geçmiş olsun. Bu da sizin beceriksizliğinizin ürünü. Ben bir süre bu grupta yöneticilik yaptım. Öyle dedikleri gibi kimse kimseyi tanımaz olayı yalan. Bal gibi birbirimizi tanırız. Sonuçta hepimiz aynı yoldayız. Benim söyleyeceklerim bitmiş durumda olan bir grubun sanki faal gibi gösterilmesi. Size bazı bilgiler vermek istiyorum."
Grubun yapısından ve üyesi olduğu iddia edilen kişilerden bahsedilen mailin sonu ise şöyle: "Web sunucunuz tanrıya emanet. Mail sunucunuzu hiç sormayın apaçi ve gmail kullanıyorsunuz ama güvenlik güncellemelerini ihmal ediyorsunuz. Bunu bir tek RedHack değil herkes biliyor. Ama RedHack korkmadı ve içeri girdi. Suç sizde şifrelerinizi 123456 yapmayın. Bu arada biraz çalışırsanız RedHack timin seviyesine ulaşabilirsiniz. Hadi size kolay gelsin"

DESTEK MESAJI TUTUKLATTI
10 kişi hakkında hazırlanan iddianamede RedHack'in sosyal medyada paylaştıkları belge ve bilgileri kendi profillerinde paylaşmaları, grubun sitesine girmeleri şüpheliler hakkında toplanan deliller arasında yer aldı. Şüphelilerden Erbay Değer'in sosyal paylaşım sitelerindeki kendi profil sayfasında, RedHack'i takip etmesi, Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün internet sitesinden alınan belgeleri paylaşması, devletin güvenlik güçleri hakkındaki yorumları "aşağılamaya yönelik" olarak değerlendirildi ve delil olarak sayıldı. Tutuklu üniversite öğrencisi Duygu Kerimoğlu'nun ise, profil sayfasında RedHack'in eylemlerini övmesi ve "Üstlendiğiniz görev mükemmel yerine getiriyorsunuz, bizler sizleri seviyoruz" ifadesini kullanmasına ilişkin olarak "şahısları tanıdığı ve RedHack'in kendi internet sitesinde yayınladıkları tüzüklerinde belirtilen görevler çerçevesinde çalıştığı anlaşılmıştır" denildi.  Şüpheli Özgür Matin Aktaş'in sosyal paylaşım sitelerindeki profili ve mail adresinde sadece arama yapıldığı belirtildi. Aramaların sonucunda "delil" niteliğinde herhangi birşey yazılmadı.
(Çınar ÖZER)




24 Kasım 2012 Cumartesi

TACİZ DAVASINDA VAHİM "ÇIĞLIK TESPİTİ"



Gittiği dersanenin müdürü, aynı zamanda da matematik öğretmeni olan kişinin tacizine uğradığını söyleyen 17 yaşındaki kızın iddiası üzerine açılan davada mahkeme heyeti vahim bir "keşif" yaptı. Taciz mağduru kızı da yanlarına alarak dersaneye giden heyet, mübaşiri olayın olduğu odaya koyarak bağırmasını istedi ve dışarıya sesin gelip gelmediğini kontrol etti. Mahkeme heyetinin, "mağdur kızın olay anında bağırması halinde veya iddia ettiği gibi sanığın kızın arkadan bağırması halinde bu sesin duyulması gerektiği" yönündeki tutanağı da dava dosyasına konuldu.

"BİZ BİRBİRİMİZE BENZİYORUZ"
17 yaşındaki H.A, Mart ayında, üniversite sınavına hazırlık amacıyla annesiyle birlikte kayıt yaptırmak için G. dersanesine gitti. Dersanenin sahibi, aynı zamanda matematik öğretmeni olan M.H.G ile görüştükten sonra H.A'nın kaydı yapıldı. Ardından da genç kız dersaneye gitmeye başladı. Yaklaşık bir ay sonra, H.A'nın arkadaşının mahkemedeki ifadesine göre, sanık M.H.G, bir Cumartesi günü ders bitiminde yanına gelerek, "H.A'nın sormak istediği birşey varsa, yarın yanıma gelebilir" dediğini, bunun üzerine H.A'ya mesaj atarak durumu bildirdiğini söyledi.
H.A savcılığa verdiği ifadesinde, ertesi gün M.H.G'nin odasına gittiğini, müdürün, kendisine üniversitede okumak istediği bölüme ilişkin sorular sorduğunu anlattı. Odanın kapısının açık olduğunu, ancak bir süre sonra M.H.G'nin, temizlik görevlisine kapıyı kapattırdığını anlatan H.A, "Odasında bulunduğumuz süre boyunca kendisine 'hocam' diye hitap etmememi istedi. Bir ara, 'Seni benden iyi kimse anlayamaz. Beni eşim de anlamaz, seni ailen anlamaz' dedi. Bizim birbirimize çok benzediğimizi söyledi" dedi.

"BENİ SATMA"
H.A yaşadığı taciz olayını ise şöyle anlattı:
"Konuşma sırasında bir ara yanıma geldi. 'Dersler önemli değil. Sen Pazar günleri gel. Ailen bizi ders çalışıyor olarak bilsin. Sohbet ederiz' dedi. 33 yıllık psikolog olduğunu söyledi. Elimden tuttu. Sonra kendisine sıkıca sarılmamı istedi ve yanağımdan bir kere öptü. Konuşmalar sırasında, 'seninle sırlarımı paylaşabilir miyim? Şu anda sana tokat atsam bunu gidip annene söyler misin, beni satar mısın? Şu an uç noktadayız. Benimle ilgili yapmak istediğin bir şey var mı? Bana sarılmak, öpmek, tokat atmak gibi' dedi. Ben de böyle şeyler yapmak istemediğimi söyledim. Son olarak 'Şu an uç noktadayız' diye yanıma gelerek iki eliyle kafamdan sıkıca tuttu, kaldırdı. Yanağımdan öper gibi yaparak iki kez dudağımdan öptü. Ben çantamı alıp kapıya yöneldim. Bana 'Gidersen intihar ederim' dedi. Ben de 'Engel olursanız intihar ederim' dedim. Hızla odadan çıktım. Arkamdan gelerek 'Beni satma' diye seslendi."
Dersaneden eve dönen ve olayı ailesine anlatan H.A, karakola giderek suç duyurusunda bulundu. Kollukta verdiği ifadesinde olayı anlatan H.A bağırması üzerine, M.H.G'nin kapıdan çekildiğini söyledi. H.A'nın ifadesi sonrasında M.H.G aynı günün akşamı polisler tarafından gözaltına alındı.

62 YILA KADAR HAPİS İSTENDİ
M.H.G savcılık ifadesinde, "H.A'nın üniversitede okumak istediği bölüm hakkında konuştuklarını, kapının açık olduğunu ve bir taciz olayının olmadığını" iddia etti. Dersanedeki diğer öğretmenler de savcılık ifadelerinde, herhangi bir şey görmediklerini ve bağırma duymadıklarını söylediler. Savcılık ifadesinden sonra M.H.G serbest bırakıldı.
Soruştuma sonunda M.H.G hakkında "çocuğun cinsel istismarı" suçundan 15 yıldan 20 yıla, "cinsel istismar amaçlı olarak çocuğu alıkoyma" suçundan da 12 yıldan 42 yıla kadar olmak üzere toplam 27 yıldan 62 yıla kadar hapis cezası istemiyle Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı.

İLK CELSEDE ÇIĞLIK KEŞFİ
"H.A'nın duygu durumunda dalgalanmalar yaşandığı, psikolojik olarak olaydan olumsuz etkisinin devam ettiği, verdiği ifadenin güvenilir olduğu, verdiği ifade doğrultusunda da ruh sağlığının olumsuz olarak etkilenmiş olabileceği" doktor raporuyla kaydedildi. Ancak mahkeme heyeti davanın ilk duruşmasında çarpıcı bir karar aldı. Tanıkların "dersanede herhangi bir ses duymadıklarını" söylemesi ve H.A'nın kollukta verdiği ifadesinde, "bağırdığını" söylemesi, mahkemede ise "bağırıp bağırmadığını hatırlamadığını" belirtmesi üzerine, mahkeme "çığlık keşfi" yapılmasına karar verdi.

MÜBAŞİRE "BAĞIR" DEDİLER
Bu karar doğrultusunda, mahkeme heyeti geçtiğimiz Salı günü dersaneye keşfe gitti. Keşifte H.A, sanık M.H.G, taraf avukatları ile tanıklar da hazır bulundu. Olayın yaşandığı odaya giren mübaşirden bağırılması istendi. Mübaşir, odanın içinden "Sesim geliyor mu?" diye bağırdı. Bu şekilde yapılan keşif tutanaklara şöyle geçti:
"Herhangi bir bağırma anında dersanenin, dersliklerin açık ve kapalı olmaması halinde duyulması ya da duyulmaması konusunda mübaşir A.D. sanığın ve mağdurenin bulunduğu odaya konuldu. Odanın kapısı açık ama sekreteryanın kapısı kapalı olduğu halde bağırması istendi.

DUYULABİLİRMİŞ
Bu bağırma sesinin sekretaryanın dış kapısı önünde duyulduğu, ama koridorun orta kısmında duyulmadığı görüldü. Mağdurenin merdivenlerden inerken sanığın arkasından 'beni satma' şeklinde bağırdığı iddia edildiği ve böyle bir bağırmanın duyulup duyulmayacağı konusunda sanığın aynı şekilde bağırması istendi. Mahkeme üyelerinin her biri bir deslikte, bilirkişi de bir başka derslikte olduğu halde beyanlarında koridorda böyle seslerin olması halinde duyulabileceğini beyan ettiler."
(Çınar ÖZER)

22 Kasım 2012 Perşembe

12 EYLÜL DAVASI 3. GÜN - MAHKEME SORUŞTURMAYI GENİŞLETTİ




12 Eylül davasında mahkeme, Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu'ndan bilgi ve belge talebinde bulunurken, sanık Kenan Evren'in Haydar Saltık tarafından hazırlandığını iddia ettiği Bayrak Harekat Planı'na ilişkin raporların da Genelkurmay'dan istenmesine karar verdi. MİT ve Emniyet'ten de eski MHP'li Bakan Gün Sazak’ın darbeden 5 ay önce öldürülmesine ilişkin bilgi talep eden mahkeme, MİT'ten 1 Mayıs 1977 öncesinde Intercontinental Oteli’ne yerleştikleri iddia edilen yabancı ajanlar ile ilgili belgeleri de istedi. Duruşmada, idam edilen Erdoğan Yazgan'ın kız kardeşi, Evren'e, "Bizim canlarımızı idam ederken, 'Asmayalım da besleyelim mi?' demiştiniz. Biz 32 yıldır vergilerimizle sizi besliyoruz. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" diye sordu.

EVREN'İN "SUSMA HAKKI" DİRENİŞİ
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki darbe davasının bu hafta yapılan 3. duruşmasında, duruşmaya Ankara GATA'daki odasından video konferans yoluyla katılan sanık Kenan Evren'e sorular yöneltildi. Savunmasında mahkemenin kendilerini yargılama yetkisi olmadığını belirterek sorulara yanıt vermeyeceğini söyleyen Evren, önceki gün olduğu gibi dün de sorulara yanıt vermedi. Evren, müdahil avukatların kendisini konuşturmak için zaman zaman espri yapmalarına, ısrarla durup yanıt beklemelerine, hiç değilse bazı sorulara yanıt vermesinin bir zararı olmayacağı gibi çeşitli taktiklerine de direndi ve konuşmadı.

MİMİKLERLE KONUŞTU
Avukatların soruları sırasında sık sık pet şişeden su içen Evren'in, kimi sorulara gülümsediği, kimilerinde hatırlamadığını ima ederek dudağını büktüğü, bazı sorularda ise hayır anlamında kafa salladığı görüldü.

"MÜVEKKİLİN İRADESİNE SALDIRI"

Avukat Bülent Acar, müdahil avukatı Hasan Ürel'in, "Siz komutansınız, strateji ve taktik bilirsiniz. Bu sorulara cevap verebilirsiniz. Bazı sorulara cevap vermeniz neyi değiştirir?" sözleri üzerine ısrarla soru yöneltilmesini eleştirdi ve "Bu müvekkilin iradesine saldırıdır" dedi. Mahkeme Başkanı Süleyman İnce ise "Bu sizin görüşünüz, biz soruların yöneltilmesine karar vermiştik" dedi.

ERDAL EREN'İ TANIMADI
Avukat Mehmet Horuş, yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren'in fotoğrafını Evren'e göstererek, "Bu çocuğu tanıyor musununuz?" diye sordu. Cevap vermeyen Evren başını "hayır" anlamında sallamakla yetindi. Horuş, "Erdal Eren asmayalım da besleyelim mi dediğiniz devrimcilerden birisidir. Öldürerek, asarak başaramadınız. Bu ülkede hala devrimciler var" dedi.

"32 YILDIR BESLİYORUZ"
İdam edilen Erdoğan Yazgan'ın kız kardeşi Sabire Yazgan Serin de Evren'e sorular yöneltti. Serin, "Abimin katili olarak kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Babam bir sabah eve gelen askerlerin 'oğlunuzu idam ettik" demesiyle bu durumu öğrendi. Sizin de kızlarınız var. Böyle bir ölüm haberi almak ister misiniz? Abim üzerinde sadece donu varken cevezaevinin battaniyesine sarılarak gömüldü. Mezarlıktan ailesi zorla çıkartıldı. Bunda sizi suçlu bulmam doğru değil mi? Anneler sizlere uzun ömür için dua ediyor. Sizce neden, günahsız olduğunuz için mi? Yüreksiz olduğunuz için mi cevap veremiyorsunuz? Bizim canlarımızı idam ederken, 'Asmayalım da besleyelim mi?' demiştiniz. Biz 32 yıldır vergilerimizle sizi besliyoruz. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" diye sordu.

GENELKURMAY'DAN TOPLANTI TUTANAKLARI İSTENDİ
Mahkeme, gün boyu sorulan soruların ardından önemli ara kararlar vererek duruşmayı erteledi. Mahkeme, Genelkurmay Başkanlığı’na yeniden yazılacak müzekkere ile 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları arasında yapıldığı iddia edilen toplantılara ilişkin tutanakların, Bayrak Harekat Direktifi’nin ve 12 Eylül darbesinin yapıldığı gün ve sonrasıyla ilgili hazırlanan planların örneğinin istenmesini kararlaştırdı.
Haydar Saltık tarafından hazırlandığı ileri sürülen raporun suretini ve hangi ekipçe hazırlandığının tespitini isteyen mahkeme, belgelerin gönderilmemesi halinde, bulunamayış sebebi ile imha edilmişse imhaya ilişkin belgelerin gönderilmesini istedi.

YENİ MASAK RAPORU
MASAK'ın (Mali Suçları Araştırma Kurulu) TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun talebi üzerine Kenan Evren, Tahsin Şahinkaya ve hayatta olmayan MGK üyeleri Nurettin Ersin, Nejat Tümer ve Sedat Celasun ile birinci derece yakınları, kardeşleri, torunları ve birinci derece kayın hısımlarının 1977-2012 arasındaki mal varlıklarındaki esaslı değişimlerle ilgili hazırladığı rapor mahkemeye ulaştı. Mahkeme bu raporun, dosyaya konulmamasına, sadece avukatlar tarafından 15 gün süreyle örnek almadan incelenebileceğine karar verdi.
Mahkeme ayrıca MHP’nin avukatı Yücel Bulut'un talebini kabul ederek, MİT ve Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’ndan, 27 Mayıs 1980’de öldürülen Gün Sazak’a yönelik eyleme ilişkin herhangi bir bilgi bulunup bulunmadığının sorulmasına karar verdi.

MECLİS'E: "DEVLET SIRRI DA OLSA MAHKEMEYE GÖNDER"
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu'ndan "darbede yer alan kişilerin yaptıkları toplantı, aldıkları karar ve planlarla ilgili kurumlardan gelen belgelerin" istenmesine karar veren mahkeme, komisyonun raporunun 12 Eylül ile ilgili bölümünü de göndermesini istedi. Mahkeme, komisyona, ”devlet sırrı” niteliğinde bir belge gelmesi durumunda, CMK’nın 125. maddesi dikkate alınarak belgenin mahkemeye gönderilmesinin istenmesine karar verdi.
Mahkeme, MİT'ten 1 Mayıs 1977 öncesinde İstanbul Yeşilköy Havaalanı’na indikten sonra Intercontinental Oteli’ne yerleştikleri iddia edilen yabancı ajanlar ile ilgili belgeleri istedi.

AVUKATTAN DARBE KOMİSYONUNA TEPKİ
Sanıkların avukatı Bülent Acar ise TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun raporunun anayasanın 6. maddesine aykırılığı nedeniyle ”her türlü yasal hakları saklı tuttuklarını” söyledi. Acar, 27 Temmuz 2012 tarihli dilekçelerindeki taleplerin karara bağlanmasını, ”Gizli güçler, darbeyi yaptıran gizli, derin güçler gibi güçlerin kişi, yer, tarih, zaman dilimi taşıyacak biçimde, yani CMK’nın 170/3 (i) maddesine göre ve bu fiil ve olguları taşıyan delillerinin ne olduğunun Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca açıklanmasını istiyoruz” dedi.

CHP’DEN EVREN'E DARBE SORULARI
CHP’nin avukatı Şenal Sarıhan, Evren’e şu soruları yöneltti:
* Eylemlerinizde Atatürk’ün adını kullandınız. Atatürk’ün kurmuş olduğu CHP’yi neden kapattınız? Arşivini neden yok ettiniz? CHP’nin arşivi, sizin korumak ve kollamakla hareket ettiğiniz cumhuriyetin tarihiydi.
* Laik olduğunuzdan bahsettiniz. 12 Eylül’de özellikle Güneydoğu’da ayetli, hadisli bildiriler atıldı uçaklardan. Bu işler için dini neden kullandınız?
* Sizi önce emniyete ya da adı bilinmeyen bir yere alsalardı, ayaklarınızdan asıp, elektrik verselerdi, size bu darbenin hukuka aykırı olduğunu kabul ettirselerdi, böyle bir şeyi insanca bulur muydunuz?
* 12 Eylül’deki gibi avukatınızla görüşmeniz için 3 dakika süre verilseydi bunu adil bir yargılama olarak görür müydünüz?
* Siz cezaevine götürülseydiniz ve cezaevinin kapısında kıyasıya dövülseydiniz, bunu hukuka uygun bir eylem ve işlem olarak sayar mıydınız?

DARBE KARŞITI ASKER SORDU
Teğmen iken darbeciler tarafından ordudan atılan Rahmi Yıldırım ise Avukat Arif Ali Cangı aracılığıyla sanıklara, "Bir Kürt general sizden önce darbe yapsaydı. Türkçe'yi yasaklasaydı ne hissederdiniz? Ya Alevi bir general darbe yapsaydı ve Alevilik zorunlu ders olsaydı ne hissederdiniz? Sizin görevlendirdiğiniz bir bir asker bize 'Kürtlerin adının karda yürürken çıkardıkları kart kurt sesinden gelir' diye ders veriyordu sizde öyle mi düşünüyorsunuz?" diye sordu.
Avukatların Evren'e sorduğu sorulardan bazıları şöyle:

BÜLENT ERSOY DA GELMEK İSTEDİ
- Senih Özay: Derdim senin yüreğinde yara açmak. Pişmanlık yasasına başvursan sen kurtul diye çalışacağım. Ama sen de ne olur bir cevap ver. Bak ne güzel hareket etmeye başladın. Hatta gülüyorsun. Yoksa cevap mı vereceksin? Geçen gün Bülent Ersoy'la konuştum. Onu çalıştırmamışsınız. Neden diye sormaya gelecekti ama gelemedi. Bu dava yüzünden banka hesaplarında "Mayıs telaşı" denilen oynamalar olmuş, doğru mu?
- Şenal Sarıhan: Cinsel organınızdan, ayaklarınızdan, kulak memenizden elektrik verseler, ayaklarınızdan assalar, insan olarak bunları kabul eder misini? O dönemin çocukları büyüdü ve davayı izliyorlar. Sizden tek istediğimiz tek söz 'darbeler kötüdür. Halklar geleceğini kendi inşa eder' demeniz.
- Gökçesu Özgül: İyi ki intihar etmemişsiniz. Buraya size hesap sormaya gelen çok kişi var. Birisi de benim. Cemil Kırbayır'ın annesi 104 yaşındaki Berfo Ana dökülen saçlarını 'oğlumun kemikleri bulunursa belki DNA testi için lazım olur' diye topluyor. Sizin böyle kaygılarınız var mı?
- Rıfat Bacanlı: "İdam edilen ülkücülerin isimlerini hatırlıyor musunuz?" diye sorduktan sonra ülkücülerin isimlerini tek tek okuyarak, her isimden sonra, "denge politikanız uğruna mı idam ettirdiniz?" diye sordu.
- Aydın Erdoğan: Süleyman Cihan, 12 Eylül döneminde gözaltındayken  işkencede öldü. Sayın Evren sizin o dönemde uçan kuştan haberiniz olurdu değil  mi? Mezarlığa kimliği meçhul olarak gömülmüş. Sizin hiçbir yakınınız bu şekilde kayboldu mu?
- Savaş Demirtaş: DİSK’in kapatılmasının, mal varlığına el  konulmasının, yöneticilerinin yargılanmasının sebebi nedir? Bunda TÜSİAD’ın etkisi var mı?
- Öztürk Türkdoğan: Kürtlere asimilasyon programını militarist tarzda, sistematik işkence uygulayarak niçin yaptınız? Alevilerin asimilasyonu ile hayata geçirmenizdeki amacınız neydi? Eşcinselleri, gey ve lezbiyenleri, trans bireyleri İstanbul'dan Eskişehir'e neden sürdünüz? Gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın 104 yaşındaki annesi Berfo Kırbayır duruşmaya geldi. Sizi görmek istiyor. ’Sana hakkımı helal etmiyorum, iki elim yakandadır’ demek istiyor. Berfo Kırbayır’dan özür dileyecek misiniz? Oğlunun mezarının yerini söyleyecek misiniz?

İPEKÇİ SORULARI
Hasan Ürel: Abdi İpekçi'nin ölümüne üzülmenizin nedeni nedir? (Evren bu soruya 'Hayır, cevap vermiyorum' diye karşılık verdi.) Bayrak Harekat Planı'nda Abdi ipekçi cinayeti yer almış olabilir mi? Doğan Öz cinayeti raporundan haberiniz var mı? Öz'ün öldürülmesinde Özel Harp Dairesi'nin bir katkısı olabilir mi? Cinayet hükümlülerini, örneğin Abdullah Çatlı'yı Asala'ya karşı kullandınız mı?
Kazım Genç: "Türk milleti adına bu darbeyi yaptık" dediniz. Mahkeme de Türk milleti adına yargılama yapıyor. Darbe varken bu Yüce Türk milleti kıymetli de mahkeme yargılarken kıymetsiz mi?
(Kemal GÖKTAŞ - Çınar ÖZER)

12 EYLÜL DAVASI 2. GÜN - 32 YIL SONRA İLK SAVUNMALAR:



- DARBECİLERDEN "SİYASİ" SAVUNMA
* KENAN EVREN:
"İHTİLAL YAPMAYI SUÇ SAYAN BİR KANUN YOKTUR. BİZ İHTİLAL YAPTIK. İHTİLALE TEŞEBBÜS ETMEDİK"
"BİZ O GÜN DOĞRU OLANI YAPTIK. BUGÜN DE OLSA AYNI ŞEKİLDE İHTİLAL YAPARDIK"
"BİZİM İŞKENCE OLAYLARIYLA İLGİMİZ YOK"
* ŞAHİNKAYA:
"TSK, 12 EYLÜL'DE TÜRK MİLLETİNE OLAN GÖREVİNİ YERİNE GETİRMİŞTİR"
"O GÜN İÇİN EN DOĞRU OLANI YAPTIK"
"BU YARGININ BİZİ YARGILAMA YETKİSİ YOK"

12 Eylül davasının başlamasından 7.5 ay sonra ilk savunmasını yapan sanıklardan eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren, "İhtilal yapmayı suç sayan bir kanun yoktur. Biz ihtilal yaptık. İhtilale teşebbüs etmedik" dedi. Dönemin Milli Güvenlik Konseyi üyesi ve Hava Kuvvetleri eski Komutanı Tahsin Şahinkaya ise yetkisini 12 Eylül Anayasası'ndan alan yargının, kendilerini yargılama yetkisi olmadığını ileri sürdü. "Tarihi olayları ancak tarih yargılar. TSK 12 Eylül'de Türk milletine olan görevini yerine getirmiştir. Bizler o gün için en doğru olanı yaptık" diyen Şahinkaya, mahkeme heyetinin ve müdahil avukatların sorularını yanıtsız bıraktı. Evren de soruları yanıtlamayacağını söyledi ama avukatların sorularına kayıtsız kalmayarak bazı soruları yanıtladı.

"KURUCU İRADEYİZ"

Ankara GATA'da yatan Evren ile İstanbul GATA'da kalan Şahinkaya'nın yataklarından video konferans yöntemi ile katıldıkları duruşmada savunmaları alındı. İlk savunmayı yapan Şahinkaya şunları söyledi:
"12 Eylül müdahalesini yapan TSK'nın üst komuta heyetinden oluşan MGK, asli kurucu iktidardır. Müdahale ve alınan kararlar Türk milletine açıklanmıştır. MGK yeni anayasayı ve kurucu meclisi oluşturmuş ve yeni anayasal düzeni kurmuştur. 1982 Anayasası ile hükme bağlanan tasarruflar suç olamaz. Bugün devletin yasama, yürütme ve yargı organlarıyla genel idaresi 1982 Anayasası’na bağlıdır. Komutanlarımın, benim ve diğer silah arkadaşlarımın 12 Eylül 1980 sonrasındaki tasarruflarından dolayı yetkisini, 1982 Anayasası’ndan alan yargının, bize suç isnat etme veya yargılama şeklinde herhangi bir yetkisi yoktur. MGK üyesi olarak, bana sanık sıfatı ne idareten ne hukuken mümkün değildir. Ben 12 Eylül darbesini emir komuta içerisinde yapan TSK'nın Hava Kuvvetleri Komutanı’ydım. MGK üyesiydim. Bizim muhatabımız büyük Türk milletidir. TSK, 12 Eylül 1980’de Türk milletine olan görevini yerine getirmiştir. Bizler o gün için en doğru olanı yaptık.

"TSK CUMHURİYETİN KORUYUCUSUDUR"

12 Eylül müdahalesi Türk ve dünya tarihinde yerini almış tarihi bir olaydır. Tarihi olayları ancak tarih yargılar. Türk Silahlı Kuvvetleri, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu ve ’en büyük eserim’ dediği Türkiye Cumhuriyeti’nin koruyucusu ve kollayıcısıdır. Büyük önderin en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti büyük Türk milletiyle birlikte sonsuza kadar yaşayacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik saldırıları önleme ve bastırma TSK'nın varlığının temelidir.
Maalesef ortada açılmış bir dava bulunmaktadır. Yüce mahkemede görevini yapmaktadır. Sanık sıfatı almadığımı açıklamıştım, başka herhangi bir beyanda bulunmayacağım, herhangi bir soruya cevap veremeyeceğim” dedi.

EVREN: "BEN KURUCU İKTİDARIN BAŞIYIM"

Yazılı savunmasını okuyan Evren de 12 Eylül’ün ”kurucu iktidar” harekatı olduğunu ve yapılış nedeninin bildiriyle Türk milletine açıklandığını söyledi. Evren'in savunması şöyle:
"12 Eylül harekatını yapan TSK'nın üst komuta heyeti, kurucu iktidar olarak MGK'yı oluşturmuştur. MGK, kurucu iktidar olarak Anayasa’daki kanunları çıkarmış, yeni anayasal düzeni oluşturmaya başlamıştır. Kurucu Meclis’in oluşturulması, yeni Anayasa’nın yapılması ve halkoyuyla yürürlüğe konulmasıyla yeni anayasal düzen tamamlanmıştır. Ben de kurucu iktidar olan MGK'nın başkanı ve devlet başkanıydım. Bu görevleri, TBMM’nin faaliyete geçtiği tarihe kadar sürdürdüm. Bu tarihten sonra 7. Cumhurbaşkanı olarak görevime devam ettim. MGK'nın 1982 Anayasası’yla hükme bağlanmasının suç olduğu iddia edilemez. Beni ve silah arkadaşlarımı, 12 Eylül ve sonrasındaki tasarruflarından dolayı, yetkisini 1982 Anayasası’ndan alan yargının suç isnat etme ve yargılama yetkisi bulunmamaktadır.
Kurucu iktidar olmayı, yani ihtilal yapmayı suç sayan bir kanun yoktur, olması da mümkün değildir. Biz ihtilal yaptık, ihtilale teşebbüs etmedik. Herkesin ihtilal ile ihtilale teşebbüsün aynı şey olmadığını bilmesi gerekir.
Ben, 12 Eylül harekatını yapan TSK'nın Genelkurmay Başkanı, MGK Başkanı ve Devlet Başkanıyım. Türkiye Cumhuriyeti’nin 7. Cumhurbaşkanıyım. Ben, 12 Eylül harekatının hesabını Türk milletine verdim. Bundan sonra beni tarih yargılar. 12 Eylül harekatını herkes istediği gibi değerlendirebilir.

"DEMOKRASİNİN İŞLEDİĞİ YERDE İHTİLAL OLMAZ"

12 Eylül ile ilgili beceriksiz siyasetçilerin söylemlerini geçen yıllar yalanlamaktadır. Demokrasinin işlediği yerde ihtilal olmaz. Siyasetçi beceriksizliğini askere kapora edemez. TSK, iktidar olmanın meraklısı değildir. 12 Eylül 1980’den bugüne kadar yaşananların bir daha yaşanmaması bunu göstermektedir. Ülkenin o tarihteki ve öncesindeki durumunu büyük Türk milleti bilmektedir. Büyük Türk milleti o olaylara layık değildi. Biz o gün doğru olanı yaptık. Bugün de olsa aynı şekilde ihtilal yapardık. Tabii ki adli yargı mensupları ve yüksek mahkeme görevini yapmaktadır. Yukarıdaki açıklamalarımla birlikte söyleyeceğim bunlardır. Benim görevim bunlara yardımcı olmaktır.
Sanık olmadığımı yukarıda açıklamıştım. Bu beyanımın dışında başkaca bir beyanda bulunmayacağım. Mahkeme sorularına cevap vermeyeceğim. Kusura bakmayınız.”
Evren, duruşmanın başında da müdahil avukatların sistematik işkenceden de yargılanabileceklerine ilişkin görüşlerini dinledikten sonra, "Bizim bu işkence olaylarıyla ilgimiz yok" dedi.

İNSAN HAKLARI ONLARA DA LAZIM OLDU

Sanık avukatı Bülent Acar, müdahil avukatların ısrarla sorularını yöneltmesine "Ulusal dil Türkçe. Cevap vermeyeceğim demek kişinin özgür iradesiyle herhangi bir soruya cevap vermeyeceği söylemek demektir. Bu kişiye doğrudan soru sormaya devam edilmesi anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesine göre yasal değildir. Dolayısıyla sorulara cevap vermeyeceğini belirten sanığa soru sormaya devam edilmesi yasak sorgu demektir" dedi. Acar'ın işaret ettiği "yasak sorgu" yöntemi, 12 Eylül döneminde işkenceyle alınan ifadeler için de kullanılan bir insan hakları terimi olması nedeniyle dikkat çekti.

SORULARA KAYITSIZ KALAMADILAR

Her iki sanık da savcılık aşamasında alınan ifadelerini kabul ettiklerini belirtirken, Şahinkaya önce hiçbir soruya yanıt vermedi. Yeni sorulara yanıt vermeyeceğini söyleyen Evren ise dayanamayarak bazı soruları yanıtladı. Bunun üzerine Şahinkaya da bazı soruları yanıtladı.

BİTARAF OLDUĞUMUZU ANLATMAK İSTEDİK

Evren, mahkeme başkanı İnce'nin "Bayrak Harekat Planı" ve idamlarla ilgili olan sorulara yanıt verdi. Evren, bir hakim üyenin "Kamuoyunda bilinen şekliyle ve katıldığınız bir televizyon programında 'adaletli olsun diye bir sağdan bir soldan astık' şeklinde bir cümle kurduğunuz iddia edilmektedir. Bu sözü söylediniz mi? Söylediyseniz ne amaçla söylediniz? Adam asmak eylemi bu kadar basite indirgenebilir mi?" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Söyledim. Sağda olanlar var solda olanlar var.. Yalnız sağdakileri verip de idam ettirip.. bir sağdan bir soldan bununla hiç bir tarafı tutmadığımızı bitaraf olduğumuzu anlatmak istedik."
Bunun üzerine bir avukat Evren'e, "Ondan sonra da insanım deyip yaşıyorsunuz değil mi?" diye tepki gösterdi.

DARBEYE YÖNLENDİREN SİVİLLER

Evren, Başkan İnce'nin "Size gelerek 'neden yönetime el koymuyorsunuz' diyen, bir nevi sizi darbeye yönlendiren veya yaptıklarınızı onaylayan gazeteciler, iş adamları ve siyasetçiler ve bürokratlar kimdir?" sorusuna ise, "Hatırlıyorum ama isimlerini bilemiyorum" yanıtını verdi.
İnce'nin "Askeri müdahale sonrasında  yargı mensupları huzurunda MGK olarak yemin ettiniz. Darbeye meşruyet kazandırmak adına...Bu yemin metni kim tarafından hazırlanmıştır?" sorusuna Evren, "Hatırlamıyorum, üzerinden 20 sene geçti" karşılığını verdi.

"CUMHURBAŞKANI'NA VERDİĞİMİZ MUHTIRADIR"

Mahkeme Başkanı'nın, "1979 yılında dönemin Genelkurmay Başkanlığı’nın Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e verdiği uyarı mektubu"nu sorması üzerine Evren, "Cumhurbaşkanına verdiğimiz muhtarıdır" dedi.

"BAYRAK PLANINI NECDET ÜRUĞ HAZIRLADI"

Evren, Başkan'ın sorusu üzerine Bayrak Harekat Planı ile ilgili olarak şunları söyledi:
"Bayrak Harekat Direktifini Necdet Üruğ hazırlamıştır. Ona bu talimat, Genelkurmay Başkanlığı Kurmay Başkanı Ali Haydar Saltık tarafından verilmiştir. Haydar Saltık benim yerime birçok belgeyi imzalama yetkisine sahipti. Bu belge yönünden de gerekli imzayı o atmış olabilir. Kendisine bu yönde yetki verilmiştir. Saltık kendi kendine yazmaz. Saltık, Genelkurmay Başkanının Yardımcısı. Ona yetki verilmiştir.”

ŞAHİNKAYA: ”MUHTIRA DEĞİL”

Şahinkaya ise ”Bayrak Harekat Direktifinin hazırlanması yönünde talimatınız oldu mu, bilginiz var mı? Bu belgeyi kim düzenledi, kimin talimatıyla?” sorusuna karşılık, ”Genelkurmay Başkanlığı’nca hazırlandı. Kuvvet komutanlarının belgenin hazırlanmasında dahli yoktur” dedi. ”Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e verilen uyarı mektubu muhtıra mıdır?” sorusuna ise Şahinkaya, ”O dönem ki nazik durumu cumhurbaşkanına bildirmek için hazırlanmış belgedir. Muhtıra olarak değerlendirmiyorum. Türkiye’nin durumunu Cumhurbaşkanına arz etme olarak değerlendiriyorum” cevabını verdi.
Şahinkaya'nın savunmasından sonra Mahkeme Başkanı Süleyman İnce, Şahinkaya'ya, "Daha önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliğince alınan ifadesini tekrar edip etmediğini" sordu. Şahinkaya "ifadesini tekrar ettiğini" söyledi ve Başkan İnce Şahinkaya'ya sorular yöneltti. Ancak Şahinkaya kendisine sorulan her soruya, "Müsade ederseniz cevap vermeyeceğim efendim", "Cevap vermeyeceğim efendim", "Bu soruya cevap vermeyeceğim efendim" diyerek karşılık verdi.

"SUSMANIZ ÖRGÜTSEL TAVIR MI?"

Mahkemeden sonra müdafi avukatları Şahikaya'ya yüzlerce soru yöneltti. Ancak avukatlar Şahinkaya'dan herhangi bir yanıt alamadı. Hatta Şahinkaya, "Sema Şahinkaya'yı tanıyor musunuz?" sorusuna bile cevap vermedi.
Avukat Ömer Kavili, Şahinkaya'ya, şu soruları yöneltti:
- Sizin döneminizde Ankara Emniyeti Dal'da (Derin Araştırma Laboratuvarı) şüphelilerin susma hakkını kullanması örgütsel tavır olarak değerlendiriliyordu. Şimdi siz de aynısını yapıyorsunuz. O zaman sizin örgütsel bağlantınızı ve bu konuda nerede eğitim aldığınızı açıklar mısınız? Örgüt şefinizden endişeniz var mı?
- Sorular karşısında bir parça üzüntü duyduğunuzun farkındayım. İşkencelerde ciğerleri patlayan, kan kusan, ırzına geçilen, göğüslerinde sigara söndürülen genç kızların daha mı az acı duyuyorsunuz?
- İnsan olarak da mı üzüntünüzü açıklamayacaksınız?
- Şu fani dünyadan gitmeden önce pişmanlığınızı söyleyip, pişmanlık yasasından da mı faydalanmayı düşünmüyor musunuz?

"TECAVÜZE UĞRAYANLARIN ÇIĞLIKLARINI DUYDUNUZ MU?"

Diğer avukatlar ise şu soruları yöneltti:
* Avukat Arif Ali Cangı: Sorularıma cevap vermeyeceğinizi biliyorum. Ama burada sanık olarak oturuyorsunuz ya o bile bana yeter. Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanılanlardan sonra Kürt sorunu ne hale geldi farkında mısınız?
* CHP avukatı Şenal Sarıhan: Cezaevlerinde tecavüze uğrayanların çığlıklarını duydunuz mu?
* Cemil Kırbayır'ın avukatı Öztürk Türkdoğan: Cesaret edip duruşma salonuna gelemediniz. 104 yaşındaki Berfo Ana buraya 2 kere geldi. Oğlu Cemil Kırbayır nerede diye sordu size. Sizden cevap istiyor. Size hakkını helal etmiyor. Çığlığını duyuyor musunuz?
* Avukat Rıfat Bacalı: Abdullah Öcalan'ı tanıyor musunuz? Apocular diye bilinen örgütü kullandınız mı? Uyuşturucu trafiğinde sınır konrtrolünde kullandınız mı? Terörde payınızın olduğunu düşünüyor musunuz? Vicdanınız rahat mı?"
Avukat Kavili ise adı daha önce yolsuzluk iddiaları ile de geçen Şahinkaya'ya şu soruları yöneltti:
- Konsey üyesi olmanızla birlikte mal varlığınızda ne değişti?
- Memur maaşı dışında başka gelir var mı?
- Kaynananızdan kalan yastık altı miras var mıydı?
- Şirket ortaklıklarınız var mı?
- ABD şirketiyle Hava Kuvvetleri Komutanlığı döneminizde yapılan anlaşma oldu mu?
- Uçak parçalarının Türkiye'de monte edilmesi gibi bir hüküm hatırlıyor musunuz?
- Hava Kuvvetlerine alınacak malzemelerin ortağı olduğunuz şirketten karşılanacağına dair anlaşmayı hatırlıyor musunuz?
- Hava Kuvvetleri ve bağlı birliklerde "tuvaletlerin fayanslarına kadar değiştirilecek" talimatınız oldu mu?

NOTLAR...
* Her iki sanık da savunmalarını kağıttan okudu.
* Duruşma sırasında zaman zaman Şahinkaya’ya ilaçlarını alması için tıbbi müdahale yapıldı, bu sırada duruşmaya ara verildi.
* Her iki sanığın yanında önceki duruşmanın aksine yazı işleri müdürleri değil naip hakimler yer aldı.
* Her iki sanık da yine yataklarında yarıya kadar üstleri örtülü olarak ve yatarak ifade verdi. Evren siyah kazak, Şahinkaya ise pijama üzerine lacivert hırka giydi. İki sanığın da üstü göğsüne kadar örtülüydü.
* Mahkeme heyeti, Şahinkaya'nın bazı sorulara cevap verebilme ihtimali uyarınca müdahil avukatların soru sormasına izin verdi. Nitekim, Şahinkaya da Evren'in sorulara kayıtsız kalamayarak yanıt vermesinin ardından bazı soruları yanıtladı.
* Müdahil Baskın Oran'ın polis korumusının silahıyla duruşmaya girdiğini fark eden Başkan İnce, korumayı sert bir şekilde uyardı ve hakkında işlem yapmak üzere durumu tutanağa geçirdi.
* Kavili, "Sanıklardan bir tanesi çetenin lideridir. Bir sanığın ifadesi alınırken, diğer sanığın, bunu izleyememesinin sağlanmasını talep ediyoruz” dedi. Sanıkların avukatı Acar, ”sanıkların böyle bir endişe taşımadığını, ifadelerinin birlikte alınmasında sorun olmayacağını” ifade ederek, talebin reddini istedi. Savcı Tuğtekin de tasarrufun mahkemede olduğunu belirtti. Mahkeme, Kavili’nin talebinin reddine karar verdi.
* Avukatlarından Arif Ali Cangı, ”sanıklar arasındaki astlık ve üstlük ilişkisi dikkate alınarak, savunmalara Ali Tahsin Şahinkaya’dan başlanmasını” istedi. Mahkeme, talebi yerinde görerek, Evren’den önce Şahinkaya’nın savunmasını dinledi.
* Evren, ”Ankara Başsavcılığı’nca alınan ifadenizi tekrarlıyor musunuz” sorusu üzerine, ”Ne vermişim orada?” dedi. Evren’e bunun üzerine, soruşturma aşamasında verdiği beyanları anımsatıldı. Evren, bu beyanları tekrarladığını bildirdi.
* Sorular sorulduğu sırada Şahinkaya’nın zaman zaman gözlerini kapatması dikkati çekti.
* Avukat Babaoğlu'nun sanık avukatlarını "rehavet" içinde suçlaması da duruşmada gerginliğe neden oldu. Avukat Acar ”Rehavet ne demek” diye tepki gösterirken, Mahkeme Başkanı Süleyman İnce, Babaoğlu’nu, ses tonunu ayarlaması ve sanık avukatlarına yönelik el hareketi yapmaması konusunda uyardı. Sanıkların avukatı Acar, "Tarafımıza yöneltilen rehavet içinde olma iddiasını şiddetle reddederim. Bir meslektaşımın beni uyarmasını dışarda mutlulukla karşılarım ama davada bu şekilde kabul edemem. Bunu olmamış addediyorum. Bir daha olursa misliyle karşılık veririm" dedi.

MAHKEMENİN YANITSIZ KALAN SORULARI
Mahkeme heyetinin, Şahinkaya ve Evren'e yönelttiği, ancak yanıt alamadığı soruları şunlar:
-12 Eylül darbesiyle ilgili, bireysel olarak bir darbe yapmanın gerekliliğine ne zaman inandınız?
-Bu kararı kimlerle paylaştınız? Darbe yapmaya hangi tarihli toplantılarla, hangi komuta kademesi ve hangi komutanlarla karar verdiniz?
-TSK görevlilerince veya TSK dışında bir başka silahlı güç tarafından darbe yapılsaydı buna nasıl tepkiniz ne olurdu?
- Önceden isimleri tespit edilen kişileri toplamaya başlandığı dikkate alındığından bu kişilerin listeleri nasıl oluştu? Kişilerin adresleri belliyken 12 Eylül öncesi gözaltılar ve yakalamalar neden yapılmadı?
- İdamları onaylamayı milletin tercihiyle oluşturulacak TBMM'ye bırakmak yerine MGK eli ile yerine getirilmesinin nedeni nedir?
- Gözaltında yaşanan ölümlerle ilgili bunları engellemek için çaba gösterdiniz mi?
- ABD veya başka ülkenin bilgisi veya onayı var mıdır?
- Komuta kademesinde ’Darbeyi daha önce yapacaktık, ancak olgunlaşmasını bekledik’ şeklinde gazetelere demeçler verildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. İddianamede anlatım olarak yer verilen 16 Mart İstanbul Üniversitesi, 1 Mayıs 1977 Taksim, Sivas, Çorum, Kahramanmaraş olaylarında birçok aydın, yazar, gazeteci, öğretim üyesinin katledilmesinin toplumda darbe beklentisi yarattığı iddia edildiği de dikkate alındığında, bu olaylara göz yumulması söz konusu mudur? Veya bu olayların niteliğine uygun müdahaleler yapılmış mıdır?
- 12 Eylül darbesinden sonra göz altında ölümler yaşanmıştır. Diyarbakır ve Mamak cezaevlerinde işkence sonrasında ölümler olmuştur. Bu olayların önlenmesi için bir çaba gösterdiniz mi? Televizyona verdiğiniz demeçte özellikle cezaevlerinde yapılan işkencelerle ilgili olarak suçu gardiyanların üzerine atmaktasınız. Buna karşılık müştekiler ile bu dosyaya yansıyan kaynaklarda en büyük işkencecilerden biri olarak Mamak askeri cezaevi iç güvenlik komutanı Raci Tetik gösterilmektedir. Keza diğer cezaevlerinde de cezaevi komutanlarının işkencede bizzat yer aldıkları işkenceye göz yumdukları iddia edilmektedir. Rütbeli kişilerin bizzat yönlendiren kişiler olduğu yönünde beyanınız nedir?

"İŞKENCE SUÇU AYRI SORUŞTURULUYOR"
Avukat Fikret Babaoğlu'nun sanıkların, "Anayasal düzeni değiştirmek" suçundan yargılanmalarına rağmen iddianamede, "sistematik işkence ve kötü muamele" suçları yönünden de değerlendirme yapıldığını belirterek sanıkların bu suçlardan da savunmalarının alınması gerektiğini söyledi. Sanık avukatı Bülent Acar ile savcı Cemil Tuğtekin'in karşı çıktığı bu talep mahkeme tarafından reddedildi. Mahkeme ise iddianamede işkence olayları geçmesine rağmen bu konuda suç isnadında bulunulmadığı, mahkemenin daha önce sanıklar hakkında sistematik işkenceye neden olma suçlaması yönünden suç duyurusunda bulunulduğuna” işaret etti.
(Kemal GÖKTAŞ - Çınar ÖZER)